Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,074
» Son Üye: desdinova
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1090 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1090 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 163
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 758
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 675
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,510
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,862
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,050
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,301
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,535
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,832

 
  Silva Metodu İle Gizli Kalmış Yeteneklerinizi Ortaya Çıkarın
Yazar: EvrimBilge - 23-04-2018, Saat: 16:44 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Silva Metodu üzerine, konunun uzmanı, Türkiye Direktörü ve Yetkili Eğitmeni Sayın Ayşen Edis ile verimli ve bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik. Silva metodu eğitimlerini alanların bundan sonraki yaşamları çok daha iyi oluyor, birçok farkındalığa sahip oluyorlar ve gizli kalmış yeteneklerini kullanmayı öğreniyorlar.

Biz sözü fazla uzatmadan Ayşen Hanım ile yaptığımız söyleşi ile sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Bize kısaca anlatır mısınız Silva Metodu’nu? Silva metoduyla neler yapılıyor?

Meksika kökenli bir Amerikalı olan Jose Silva, 1944-66 yılları arasında tam 22 yıllık araştırmalar sonucunda bulmuştur metodu. Metodun 4 adet uluslararası patenti vardır.

Kişiler, dinamik bir eğitimin ardından beynin yayınladığı elektrik dalgalarını (frekanslarını) yavaşlatmayı başarırlar.  Böylece daha yüksek dalgalar (frekanslar) yayan sol beynin (beta dalgaları) etkinliğini hafifleterek, alfa ve theta dalgalarını devreye sokarlar ve burada, bilinçaltlarında programlama yapmayı öğrenirler.  Ayrıca sağ lob referansları oluşturularak sağ lob aktive edilir. 

Böylelikle zihnin gemişlemesi sağlanır. Bu sürece, sezgilerin eğitimi de diyebiliriz. Bazı kadim öğretilerde sözü edilen 3. gözün açılmasını, biz bilimsel olarak zihnin genişlemesi olarak adlandırıyoruz. Herkesin sahip olduğu ancak kullanamadığı spritüel yeteneklerinin de gelişmesini sağlıyoruz.

Kimlere ve hangi sıkıntılara çare oluyor, hangi koşullarda Silva Metodu kullanmak gerekiyor?

Bu eğitimin sonucunda, kişiler öncelikle stresle ve günlük hayatta karşılaştıkları sorunlarla daha kolay baş ederler. Sağlık problemlerini çözerek, daha sağlıklı olurlar. Çok hızlı ve kalıcı bir şekilde istedikleri bilgileri öğrenirler. Bellekleri güçlenir. Hem kendi, hem de çevresiyle olan ilişkilerinde daha etkindirler. Sigara, alkol, fazla yamek yeme, endişe ve kaygı odaklı olmak gibi istenmeyen alışkanlıklarını kontrol eder, bunlardan tamamen kurtulabilirler. İş ve ekonomik durumlarını iyi yönde geliştirirler. 

Spor aktivitelerinde daha iyi sonuçlar alırlar. Bunların ötesinde kişiler, beyinlerini doğru yanıtlara ulaşmak, yaşamın karmaşık sorunlarını çözmek üzere bir arama motoru olarak, aynı zamanda da hedeflerine ulaşmak için yararlanılacak bir araç olarak kullanabileceklerini öğrenirler. İç dünyaları ile iletişime geçerek daha huzurlu, daha güvenli, daha yaratıcı ve daha dengeli olurlar.

Sizin tanışmanız nasıl olmuştu? İlk olarak neden etkilendiniz?

Silva Metodu eğitimini 27 yıl önce eşimle birlikte Torino’da aldım. İlk günlerden itibaren daha az kaygı ve endişe odaklı olmaya başlamıştım. Özüvenim arttı. Sağlık problerimle başa çıkmaya, metodu yaşamıma gerçirdikten sonra da hiç hastalanmamaya başladım. Yaşam amacımı buldum.  Hedeflerimi gerçekleştiriyorum. Hayatta karşıma çıkan günlük sorunlarla daha kolay baş edebiliyorum. Yaşamımın her alanında, ilişkiler, sağlık, iş ve maddi alanda kendimi iyi hissediyorum.  Tüm Silva Metodu mezunları gibi ben de hayata karşı ‘’ben herşeyle başa çıkabilirim’’ duruşum var, güçlüyüm, huzurluyum ve yaşamdan keyif alıyorum.

Beyin dalgalarının kontrolünden bahsediyorsunuz. Bu, gelecekte daha kolay olabilir mi acaba?

Eğitim son derece pratik ve kolay uygulanıyor. Zaten bunun başarılması için dizayn edilmiş. Metodun en beğendiğim özelliklerinden birisi de budur. Beyin dalgalarının kontrolüne klasik meditasyon ve yoga ile de ulaşılabilinir. Swamiji, kendi beyin dalgalarını kontrol edebileceğini göstermiştir. José de bu kadim öğretilerden yararlanmıştır, ancak günümüzde zaman çok hızlı akmakta olduğundan sözkonusu kadim öğretilerin hayata geçirilmesi büyük disiplin, özveri ve uzun zaman aldığından, çok az kişi bunu başarabiliyor. 

Bu, daha çok hayatını bu yola adamış gurular tarafından başarılabilinmektedir. 21. yüzyılda, örneğin İstanbul gibi bir mega-kentte, bunun başarılması son derece zordur. Günümüzde artık daha pratik ve daha az zaman alan ama etkili olan araçlara ihtiyaç duymaktayız. José Silva, bu metodu yaratırken 3 ana prensiptenyola çıkmıştır;

1.                  Herkese yarar sağlamalı,

2.                  Kimse zarar görmemeli,

3.                  Herkes tarafından anlaşılır ve pratik bir şekilde uygulanabilir olmalı.


silva-metod-kontrole-uma-2949749-3641593.jpg

Geçmişteki pürüzlerden kurtulmamız mümkün mü, metot bunu mu sağlıyor?

Geçmiş, bir zamanlar yapmış olduğunuz düşünceler ve bunun sonucunda geçmişte gerçekleşmiş olan eylemlerdir. Artık olay olmuş, bitmiştir ve bunu değiştiremeyiz. Geçmiş sadece belleğimizde değişebilir. Bugün yaşadıklarımız da yine geçmişteki düşüncelerimizin sonuçlarını şimdi yaşamamızdır. Bunu da artık değiştiremeyiz nedeni ise yaşandığı an zaten geçmiş oluyor. Ancak bunları belleğimizde değiştirebiliriz. Gelecek ise henüz yaşanmamıştır. Geleceğimizle ilgili şu an düşüncelerimiz vardır, ancak bunlar henüz belleğimize kaydedilmemiş olduklarından bunları değiştirebiliriz. Belleğimize farklı düşünceler kaydedersek, farklı sonuçlar elde ederiz. 

Şu bir gerçektir ki eğer şimdiye kadar kullandığımız düşünce alışkanlıklarımızı kullanmaya devam edersek, geleceğimizin de geçmişimiz veya bugünümüz gibi olacağı kesindir. Silva Metodu, kesin sonuçlar alındığı bilimsel olarak kanıtlanmış farklı bir düşünce tarzı öğretiyor. Sonuç olarak, geçmişteki olumsuz olayları değiştiremiyoruz, ancak onların bu günümüze engel olmalarını, bizi mutsuz etmelerini, çaresiz kılmalarının değiştirebiliyoruz. Metot bunun nasıl yapılacağınız öğretiyor.

Acaba rakamsal verilerden söz edebilir miyiz, metotla alakalı?

Metod mezunları ile yapılmış olan pek çok araştırmada mezunlarımızın;

·         % 70 daha kolay rahatladıkları,

·         % 49 daha sağlıklı oldukları,

·         % 64 daha kaliteli uyudukları,

·         %38 rüyalarını hatırladıları ve rüyalarını günlük problem çözümünde kullanabildikleri,

·         % 48 daha sağlıklı, enerjik, özgüvenli ve iyimser oldukları,

·         % 42 belleklerinin daha güçlü olduğu,

·         % 67 durugörü yeteneğinin geliştiği, daha sezgisel oldukları gibi bazı istatistikî veriler elde edilmiştir. Bu araştırmalar sitemizde yer almaktadır (http://www.silvametodu.com).

Silva Metodu’nun, çocuklara ve gençlere ne gibi faydaları olduğundan söz eder misiniz? Okullarda mesela, bu tarz seminerler verilmesi uygun olur mu?

Harvard Üniversitesi’nde yapılan araştırma sonuçlarına göre bir insanın belleğindeki bir düşünceye 6-11 saniyeden fazla odaklanamadığı tespit edilmiştir. Ne yazık ki günümüzde insanların çoğu hızlı yaşam temposu, stres ve beyne gelen pek çok uyaran nedeniyle bir düşünceye yeteri kadar odaklanamıyorlar. İşte günümüz insanının en büyük sorunu aslında budur.  Odaklanamama sorunu ne yazık ki artık küçücük çocuklarda da görülüyor.

Odaklanmadan ders çalışıldığında veya ders dinlendiğinde bilgiler depolanamıyor, ders yetersiz kavranıyor. Öğrenciler, dersi veya herhangi bir bilgi içeren materyali okumak için kullanabilecekleri bazı tekniklerle yüksek oranda odaklanma ve kavrama yeteneğine sahib olabiliyorlar. Öğrenci, odaklanma yeteneği artınca kısa zamanda pek çok bilgiyi kalıcı bir şekilde aklında tutabiliyor, dersi kavrayabiliyor. Ayrıca öğrenciler sınav stresini yenebildikleri için, sınav sırasında belleklerine depoladıkları bilgilere kolaylıkla ulaşabiliyor ve daha başarılı oluyorlar.

Bizde ve dünyadaki bakış açıları benziyor mu uygulamanıza? İnsan sorunları, sıkıntıları ve istekleri ülkelere göre farklılık gösteriyor mu?

Bütün dünyada insanlar hep aynı tip sorunlarla karşı karşıyadırlar. Boyutları, büyüklükleri farklı olabilir ama özünde aynı tipten sorunlardır. Sağlık sorunları, sevdiklerinin kaybı, mal, iş kaybı, ekonomik sorunlar, iflas ya da borç batağında olmak, ilişkiler gibi benzer sorunlarla karşı karşıyadırlar Kimi 100 TL için mücadele eder, çabalar, didinir; diğeri 100 bin TL için. Boyutları ve türü ne kadar farklı olursa olsun, endişe, çaba, mutsuzluk, çaresizlik hep aynıdır. Bu metotta kişiler yaşamlarında karşılaştıkları benzer sorunlarını yara almadan çözmeyi öğrenirler. Evrensel bir metod olması nedeniyle tüm dünyada 118 ülkede eğitimleri verilmektedir.

Son olarak söylemek istedikleriniz neler olabilir?


Bu işe gönül vermiş olan bizler, amaçları ne olursa olsun milyonlarca mezunumuzun yaşamlarının olumlu yönde değiştiğine tanıklık etmekteyiz. José Silva’nın en büyük özlemi, bizlere Tanrı tarafından doğal olarak verilmiş olan sezgilerimizi (durugörü yeteneğini) geliştirmemizdir. Böylece olayları, problemleri önceden hissedip önlem alır, doğru kararlar veririz. 



Ancak o zaman insanlar daha refah, daha sağlıklı, daha mutlu ve bu gezegendeki tüm problemlere çözüm bulmuş olurlar.  Dolayısı ile dünyamızı, hiç bir hastalığın kalmadığı, açlık, sefalet ve savaşların olmadığı bir gezegen haline çevirmiş oluruz. Kısaca dünyamızı cennete çevirmiş oluruz.




Kaynak : Genç gelişim

Bu konuyu yazdır

  Ufoloji Uzmanlarının İddiasına Göre Dünyaya Hakim Olmak İçin Mücadele Eden 5 Uzaylı T
Yazar: EvrimBilge - 22-04-2018, Saat: 13:30 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Hala evrendeki tek canlı tür olmadığımızı gösteren kesin kanıtlar bulamadık. Her ne kadar dünya çapında kaydedilen görüntülerin sayısız açıklamalarına ve hesaplarına dayanan resmi bir hikaye olsa da, bazı kaynaklara ek olarak, bunların bazıları binlerce yaşında — ufologlar sözüm ona egemen olmak için mücadele eden farklı yabancı türlerin varlığını belirlediler. Bu makalede, tanıkların en sık bildirilen “diğer dünya ziyaretçilerinin” bir kısmını ele alıyoruz.

Siriuslular

Siriusluların çok eski ve gelişmiş varlıklar olduğuna inanılıyor, Mısır gibi eski medeniyetlere (piramitlerin inşasına yardımcı olacak ve medikal ve astronomik bilgiler ile) farklı medeniyetlere evrimleşen bilginin aktarılmasından sorumlu olarak gösteriliyor. Maya ve Pre-İnka kültürleri diğerleri arasında.

Griler

Griler şüphesiz en popüler dünya dışı ve kaçırılma vakalarında en çok bahsedilen tür. Tanıklar genellikle onları küçük kafaları, büyük başları ve büyük siyah gözleri ile tanımlarlar. Telepatik formlarda iletişim kurarlar ve hükümetle birkaç gizli anlaşma yaptığını söylerler.

Uzun Griler

Sıradan Gri uzaylılar kadar popüler değilken, Uzun Griler çok uzun boylu (belli ki), solgun ve saçları yok. İnsan yaşamının değersiz olduğu ileri bir egosentrik ırk olarak kabul edilirler. Uzun Griler’in Orion takımyıldızından kaynaklandığı açıklandı ve Dr. Arthur Horn’a göre kısa Griler’e göre nezaret eden bir rol oynuyor: Kısa griler, yedi ila sekiz metrelik uzun boylu grilerle kendi saflarında yer alıyorlar. Bu griler, insan hükümetleri başkanlarıyla yapılan antlaşmaları gizlice müzakere etmek gibi gerçekte “diplomatik” görevler yürütenlerdir. Genel olarak griler paralı askerlere benzetilmiştir.

“Uzun boylu Griler” in oynadığı diplomatik rolün teyidi, “Graves” in 1954 yılında başlayan toplantılarda Eisenhower yönetimiyle anlaşmalar imzaladığı gizli belgeleri gördüğünü iddia eden eski Donanma İstihbarat Danışmanı William Cooper’dan geliyor.
Daha sonra 1954’te, Dünya’yı çevreleyen geniş burunlu Gri Yabancılar yarışı, Holloman Hava Kuvvetleri Üssü’ne indi. Temel bir anlaşmaya varıldı. Bu ırk kendilerini Betelgeuse adını verdiğimiz Orion Takımyıldızı’nda kırmızı yıldızın etrafında bir Gezegenden geldiklerini belirtti. Gezegenlerinin ölmekte olduğunu ve gelecekteki bilinmeyen bir zamanda artık orada yaşayamayacaklarını belirttiler.

Alien-Beings.jpg


Zeta Reticulumlar

En tanınmış uzay ziyaretçilerinden birisi olarak ufologlar olarak kabul edilirler. Bu varlıklar üç ila dört metre boyunda olduğu iddia edilir ve kaçırılma vakalarında sıklıkla bahsedilir. Bibliotecapleyades tarafından bildirildiği üzere, Lyssa Royal kanallarının Lyran sisteminde Apex gezegeni olarak adlandırılan bir gezegenden geldiklerine işaret ediyor. Bu, Dünya’ya çok benzeyen bir gezegendir. Bununla birlikte, ruhsal büyümeleri, nihayetinde gezegensel bir felakete yol açan teknolojik gelişmelerine uymuyordu.

Atomik patlamalar, bitki yaşamının bozulmasına neden oldu ve bu da uygarlığın yeraltı barınmalarına yol açmasına yol açtı. Tarihlerindeki bu yeraltı döneminde, insan ırkına yönelik kaçırma çalışmalarında sürdürdükleri çalışmanın bir parçası olan klonlama teknikleriyle yeniden üretmeye başladılar.

Sürüngen Yabancılar

Sürüngenler çift bacaklı canlılar olarak tanımlanır, pullu yeşil deriye, güçlü bir vücut kokusuna ve dikey gözbebeği olan büyük gözlere sahiptir. İnsanlık ile etkileşimlerinin binlerce yıl öncesine gittiğine inanılmaktadır. Dünyanın dört bir yanından birkaç antik halk, insanlara karşı düşmanca davranan sürüngen varlıkları tasvir etmiştir. Bu uzaylıların, insanlığın şafağından bu yana Dünya’da var olduğuna inanılmaktadır.


Kaynak: Galaxy Arşivi
Yazar: Büşra Usta

Bu konuyu yazdır

  Nibiru Felaketi, Anunnaki ve Gezegen X
Yazar: EvrimBilge - 22-04-2018, Saat: 13:26 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Nibiru, Babil mitolojisinde bir göksel bedeninin adıdır. Mitolojiye göre, Nibiru, Tanrı Marduk’la bağlantılı güçlü bir göksel nesnedir. Nibiru “geçtiği yer” veya “geçiş yeri” anlamına gelir.
Birçok Babil dilinde, Enûma Elish’in 5 numaralı tabletinde kutup yıldızı ile ilişkili olmasına rağmen, Jüpiter gezegeni ile tanımlanır.

Son birkaç on yılda, Nibiru’nun güneşimizi Neptün’ün ötesinde yörüngediği ve gezegenlerin geri kalanının yörüngesini geçtiği bir gezegen olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, bu iddialara rağmen, bilimsel topluluk böyle bir gezegenin varlığını kategorik olarak reddeder ve bu bağlamda da çok sayıda beyanda bulunmuştur.

Şüpheci bir Soruşturmacı olan Morrison’un yazdığı bir makalede , astronomlar için “yakın ama görünmez bir gezegen hakkındaki gerçekçi ifadelerin sadece saçma olduğunu” yazdı.

“Nibiru” ya olan bu nefret, çok sayıda vesileyle, 3.600 yıllık yörüngesindeki hain bir gezegenin, iç güneş sistemine girmeye ve Dünya üzerinde bir felaketi tetiklemek le ilgili olduğuna dair iddialardan kaynaklanmış olabilir.

Bazı önde gelen astronomlar sekiz yıl sonra, göremedikleri bir gezegen hakkında heyecanlandılar.


nibiru-1024x513.jpg

Planet Nine hakkındaki ateşli hatıraları hatırlıyor musunuz?

Caltech gökbilimciler Mike Brown ve Konstantin Batygin 2016 yılında bomba etkisi yaratan bir iddia ortaya attılar: Kuiper Kuşağındaki nesnelerin yörüngesel hareketine göre – Plüton’a ve diğer buzlu uydulara ev sahipliği yapan Neptün’ün ötesinde bir bölge – çok daha büyük bir şey olmalı. Güneş sisteminin geri kalanı üzerinde ince yerçekimi farklılıkları yaratmaktadır: Görünmez bir gezegen.

İddialar yapıldıktan sonra, bilimsel topluluk soğukkanlılığını korudu ve olanaksızlığa rağmen Mike Brown ve Konstantin Batygin’in araştırmalarını mümkün olduğunca devam etti.

Scientific American’ın açıkladığı gibi, “Brown ve Batygin’in en iyi modelleri, bu gizemli nesneyi Dünya’nın kütlesinin yaklaşık on katına, belki de Neptün’den 20 kat daha uzak bir yere koydu ve şu anda 20.000 yıllık bir yörüngenin içinden geçerek sürükleniyor. takımyıldızı Orion yakın yörüngede. Brown ve Batygin onu Planet Nine olarak adlandırdı.


Mankind-Human-Species-Missing-Link-the-Anunnaki.jpg

Ancak, güneş sistemimizdeki en önemli gezegenlerin bazılarının nasıl keşfedildiğini unutmayalım: her şey bir fikir olarak başladı.

Ve ilginç olarak, bilinmeyen gezegenlerin güneşten uzak olduğu fikri yeni bir şey değil. Aslında, bu iddialar 1800’lü yıllara kadar izlenebilir ve hem Pluto hem de Neptün’ün keşiflerini referans alabilir.

“Görünmez” gezegen hakkında konuşan Batygin şunları söyledi:
“Sonuçlarımla ilgili dindar olmamayı deniyorum. Şüpheci bir göz tutmak önemlidir. ”
“Ancak, iki yıl önce yaptığımdan daha rahat hissediyorum çünkü teori hala güzel bir şekilde duruyor. Ne kadar çok bakarsak, Gezegen Dokuz’u olmadan hiçbir anlam ifade etmeyen bir güneş sistemi görürüz. ”
Bilimsel forumlar, gezegenin Nibiru’yu Planet X, Planet Nine veya cüce gezegen Eris ile ilgili herhangi bir yorum ile ilişkilendirmekten ibaret olan, bu gezegenin varlığının mitini karıştırmak ve beslemek için ortak bir stratejiyi çıkarır.
Eski Sümerlerden mitolojik gezegenin, Nibiru’nun halihazırda görülebilir olduğu ve NASA’nın bilgiyi gizlediği ve Güneşin fotoğrafını çekerken düşük kaliteli fotoğraf makinelerinde ortaya çıkan bir optik etki gibi sunduğu fikrine karşı gerçek bir gezegen olarak gören birçok yazar var. (çıplak gözle hiç görülmemiş).
Google’da, YouTube’da ve diğer Sosyal ağlarda, bilimsel referanslar olmasa da, Gezegen X, Nibiru hakkında bir bilgi hazinesi buluyoruz. Ancak, bir gün astronomi için saf bir mitin, yıllar sonra bir gerçekliğe dönüşebileceğini ve Brown ve Batygin’in Planet Nine’in bunun kanıtı olduğunu unutmayalım.
Nibiru’ya dönüş…


87857504_21_01_planet_nine_twitter.png

Mitolojik gezegenin görünürlüğünün eksikliğini açıklamaya yönelik tipik argümanlardan biri şudur: “İnsan gözü sadece görünür ışığın spektrumu içindeki renkleri görebilir, yani ışığın emisyonu 400 – 700 dalga boyunda olduğunda . Öte yandan, kızıl ötesi ışığın daha uzun bir dalga boyu vardır, bu yüzden muhtemelen Nibiru’nun yaydığı kızılötesi ışığı algılayabilen bir kameraya ihtiyacımız var. ”

Bununla birlikte, aynı zamanda, Nibiru’nun bir gezegen olduğu (bu nedenle Güneş’in görünür ışığını yansıtması gerekir) ve ışık yayan bir yıldız olmadığı belirtilmektedir.

Ama bu, onu fark etmemize rağmen, orada değil mi? Pekala, aslında, Niburu gezegenine ve arkasındaki şeye bakın. Onu tespit edemiyoruz, ancak var olduğunu gösteren kanıtlar var.

Bununla birlikte, Nibiru’nun gerçek olduğuna dair kanıtlar azdır ve çoğunlukla eski mitolojik metinlere ve Mezopotamya metinlerinin popüler antik astronot kuramcılar Zecharia Sitchin tarafından çevrilmesine dayanmaktadır.

Nibiru Felaketi, antik Anunnaki’nin evi olduğu söylenen, Dünya ile büyük gezegen arasındaki hayali bir çarpışmadır.


nibiru-orbit.png

Tartışmalı teori ilk olarak 1995 yılında ZetaTalk web sitesinin kurucusu olan Nancy Lieder tarafından ortaya atıldığında ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte, Nibiru’yu modern kültürde popüler kılan yazar, eski astronot yazar Zecharia Sitchin ve Babil ve Sümer mitolojisi hakkındaki yorumlarıydı, ancak onun çalışmaları ile gelecek bir kıyametin çeşitli iddiaları arasında herhangi bir bağlantı olduğunu reddetmesine rağmen ,Sitchin’in 12. Gezegeni Kitabında yazar, eski Mezopotamya dini metinlerini yorumlayarak, her üç bin 600 yılda bir Dünya’nın (Nibiru veya Marduk adı verilen) dev bir gezegenin nasıl geçtiğini ve bu sayede insanlarla nasıl etkileşime girdiğini anlatmaktadır.

Sitchin, bu varlıkları Sümer mitolojisindeki Anunnaki ile özdeşleştirdi ve insanlığın ilk yarattıkları, bizi yaratan yabancı varlıklar olduklarını iddia ettiler.

Sitchin tarafından açıklandığı gibi, Nibiru (Sitchin’in iddia ettiği gibi “on ikinci gezegen” olarak adlandırılır), Sümerlerin Güneş Sistemi’nin tanrıların vermiş olduğu tüm sekiz gezegen, artı Pluto, (Güneş ve Ay ) Sitchin Genesis’de Nephilim denilen Sümer efsanesinde Anunnaki denen teknolojik olarak gelişmiş bir dünya dışı ırk.

Sitchin, Nibiru’nun yıldız sistemimize girmesinden sonra evrimleştiklerini yazdılar ve ilk olarak 450.000 yıl önce Dünya’ya geldiler, Afrika’da bulduğu ve çıkardıkları mineralleri, özellikle de altınları arıyorlardı. Sitchin, bu “tanrılar” ın, Nibiru gezegeninden Dünya’ya sömürge seferlerinin sıradan işçileri olduğunu belirtiyor.


Kaynak: Galaxy arşivi
Yazar:     Volkan Burnaz

Bu konuyu yazdır

  Yaşam Enerjinizi Yükseltecek 30 Yol
Yazar: EvrimBilge - 22-04-2018, Saat: 13:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Yaşama sımsıkı bağlanın çünkü hayat gerçekten çok güzel. Hayatın her anından zevk ve mutluluk duymayı öğrenmeliyiz. Farkındalık ile yaşamalıyız. Yaşamı sevmek için ona karşı enerjik ve motive durmalıyız.


Yaşam Enerjinizi Yükseltecek 30 Yol

1- Sahtelikten Uzak Durun.

2- İçinizdeki Çocukla iletişimi koparmayın.

3- Dik durun. Yaşama karşı bükülmeyin.

4- Hayallerinizi gerçekleştirmek için planlar yapın

5- Sevdiğiniz şeyleri yapın.

6- Sizi mutlu eden kişilerle görüşün.

7- Enerji dolu müzikler dinleyin.

8- Olaylara karşı gülün geçin.

9- Sabır ile boşvermişlik duygusunu birbirine karıştırmayın.

10- Anın tadını çıkarın

11- Her gün rütin bir etkinliğiniz olsun. Mesela Türk Kahvesi içmek.

12- Fırtınaları atlattıysanız güneşin tadını çıkarın.

13- Size değer veren insanlarla sohbet edin.

14- Eşyaların parasal değil manevi değerlerini keşfedin.

15- Olayları ardınızda bırakmayı bilin.

16- Gülümsemek enerjinizi yükseltir.

17- Küsmeyin veya affedin.

 yasam-enerjisi.jpg

18- Spor yapın ve az ama zevkle yiyin

19- Sağlıklı beslenin.

20- Hoşgörülü olun.

21- Kendinize ve çevrenize karşı dürüst olun

22- Sırası geldiğinde yapacaklarınızı yapın korkmayın.

23- Cesaretlenin ve kendinize güvenin.

24- Her hafta bir etkinliğe gitmeye çalışın

25- Sevdiğiniz kitapları bir kaç kez daha okuyun

26- Sevdiğiniz filmi bir daha izleyin

27- Panik Yapmayın. Sakinlik en büyük yetenektir.

28- Bir gün toprak olacağınızı her zaman hatırlayın.

29- Bugün son gününüzmüş gibi düşünün.

30- Üstteki hayatlara değil alttaki zorlu yaşamlara bakın ve şükredin. Elinizden geldiğince o insanlara yardım edin ve onların yaralarına ilaç olmaya çalışın.


Kaynak: bilgierdemdir

Bu konuyu yazdır

  Süper Beyinli İnsanların 7 Alışkanlığı
Yazar: Archilles - 22-04-2018, Saat: 13:08 - Forum: Beyin - Yorum Yok

1. Giriş
2. 1.Alışkanlık: Proaktif Ol
3. 2.Alışkanlık: Sonunu Düşünerek İşe Başla
4. 3.Alışkanlık: Önemli İşlere Öncelik Ver
5. 4.Alışkanlık: Kazan/ Kazan Diye Düşün
6. 5.Alışkanlık: Önce Anlamaya Çalış, Sonra Anlaşılmaya
7. 6.Alışkanlık: Sinerji Yarat
8. 7.Alışkanlık: Baltayı Bile

Stephan R. Covey çevresiyle yaşadığı problemleri anlatmaya başlar ve ilk olarak kendi çocuğundan örnek verir ve çocuğuna gösterdiği ilginin aslında “Sen becerikli değilsin korunman gerekiyor.” mesajını verdiğini anlar. Bunun üzerine çeşitli araştırmalara başlar ve dünya görüşünün gözle görmek değil, anlamak algılamak ve yorumlamak olan paradigmanın gücünden bahseder. İnsanların farkına varmadan yaşadıkları paradigmaların insan karakteriyle bağdaştıran R. Covey paradigmanın kişilik etiği sonucu olduğunu, değişimin gücü, görmek ve olmak, ilke merkezli paradigmalara yaşanmış güzel örneklerle okuyucusuna anlatmıştır. Covey yedi alışkanlığa gelmeden önce yaşamımızda güçlü bir etkisi olan alışkanlıklarımızın bilgi, beceri ve arzunun kesişmesi olarak ifade eder. Diğer bir boyutta alışkanlıklar bizleri sürekli olgunlaşma modeline yani bağımlılıktan bağımsızlığa, oradan da karşılıklı bağımlılığa götürdüğünü anlatır. Şimdi etkili insanların yapmış oldukları yedi alışkanlıktan birincisine gelelim.

brains-640x360.jpg

1. PROAKTİF OL:

R.Covey , Henry David THOREAU’nin ünlü sözü insanların yaşam düzeyini bilinçli çabayla yükseltme konusundaki tartışma götürmez yeteneğinden daha cesaret verici bir gerçek bilmiyorum derken insanları hayvanlardan ayıran öz bilinç ya da kendi zihinsel sürecimizi düşünebilme yeteneğinden bahsederek bazı alışkanlıkların insanların DNA’sında bulunduğundan bahsetmiştir. Etkili insanların birinci alışkanlığı olan proaktivite iş yönetimi literatüründe sıkça kullandığımız fakat bir çok sözlükte yer almayan bir sözcük olup inisiyatif anlamına gelen yalnız inisiyatifi ele almaktan çok daha öte bir anlamı vardır. İnsan olarak kendi yaşamlarımızdan sorumlu olduğumuzu davranışlarımız, koşullarımız değil, kararlarımızın işlevidir. Değerlerimizi duygularımızdan üstün tutabiliriz. Bazı şeylerin olması için hem inisiyatifimiz hem de sorumluluk vardır. Sorumlu olduğumuzu bilmek ise diğer bütün alışkanlıkların temelidir.

2.SONUNU DÜŞÜNEREK İŞE BAŞLA:

Yaşamınızın sonunun bir hayali sahnesiyle paradigmasıyla başlamaktır. Sonunu düşünerek işe başlamak, varacağınız yeri iyice belirleyerek başlamak demektir. Şu anda bulunduğunuz yeri ve attığınız adımların her zaman doğru yönde olduğunu anlamanız için nereye gittiğinizi bilmektir. Boş zaferler kazanmak için çaba sarf edilmemeli. Bizim için nelerin çok önemli olduğunu bilmeliyiz. Eğer merdiven doğru duvara dayanmamışsa attığımız her adım bizi yanlış bir yere doğru hızla götürür.

3.ÖNEMLİ İŞLERE ÖNCELİK VER:

R. Covey üçüncü alışkanlığı açıklamasında 1. ve 2. Alışkanlıkların kişisel meyvesi , pratikte gerçekleşmesi olarak anlatmaktadır. 1. Alışkanlıkta ‘Yaratıcı sensin, yönetim sende.’ diye açıklayan R. Covey bunun temelinde insanlara özgü doğuştan gelen dört özel yetiden bahseder. Bunlar hayal gücü, vicdan, özgür irade, öz bilinç. 2. Alışkanlık, ilk ya da zihinsel yaratım temelinde hayal gücü yani gözümüzün önüne beynimizle getirebilme ve vicdan. 3. Alışkanlık fiziksel yaratımdır. Yani 1. ve 2. Alışkanlıkları yönetebilme özeliği. Liderlik ve yönetimden bahsedilmiş olan bu bölümde her iki unsurun birbirinden tümüyle farklılığından bahsedilmiştir ve ‘Etkili bir yönetim, önemli işlere öncelik vermektir.’ diyerek önemli işlerin neler olduğuna liderler karar verir demiştir. Ayrıca bunların gün gün öncelikli olarak gerçekleşmesini sağlayan yöneticilerdir. Yönetim disiplindir, kararları uygulamaktır.

4.KAZAN / KAZAN DİYE DÜŞÜN:

Kazan, yaşamı bir rekabet arenası değildir. Güçlü ya da zayıf, iyi yada kötü, kaybetmek yada kazanmak ama bu tür düşünce tarzı yanlıştır. Bu ilke daha çok güç ve mevkiye dayanır. Başkalarıyla ilgili ilişkilerimizde insana özgü eşsiz yetilerin, öz bilinç, hayal gücü, vicdan ve özgür irade her birinin kullanılmasını gerektirir. Yani karşılıklı öğrenme, karşılıklı etkileme ve karşılıklı yararları içerir. Kazan/Kazan ilkesi bütün ilişkilerimizde başarının temelini oluşturur ve yaşamın beş boyutunu kapsar. Karakterle başlar, ilişkilere doğru ilerler, bundan anlaşmalar doğar, beslenir ve süreci içerir.

5. ÖNCE ANLAMAYA ÇALIŞ SONRA ANLAŞILMAYA:

Bu ilke insanlar arasındaki etkili iletişim anahtarıdır. Biri konuşurken dört düzeyde dinleriz; umursamıyor, aslında onu dinlemiyor olabiliriz. Ya da dinliyormuş gibi yaparız. Seçerek dinliyor, konuşmanın sadece belirli bölümlerini duyuyor olabiliriz. Dikkatle dinliyor, ilgi gösterip enerjimizi söylenen sözlere yöneltiyor olabiliriz. Ama pek azımız beşinci düzeyi; empati dinlemeyi yani kendisini karşısındakinin yerine koyarak dinlemeyi deneriz. Anlaşılmaya çalışmak ise Etos, Patos, Lagos’tur. Bunlar nedir?
Etos: Sizin kişisel inanırlığınızdır.
Patos: Empatik yanınızdır, duygudur.
Lagos: Mantıktır. Sunuşun, akıl yürüten kısmıdır. Üçünü bir arada deneyin

6. SİNERJİ YARAT:

Sinerji ilke merkezli liderliğin özüdür. Sinerji? Bir bütün parçalarının toplamlarından daha büyük olması demektir. İki tahta parçasını bir araya koyduğumuz zaman, ayrı ayrı taşıyabilecekleri ağırlıktan daha fazlasını kaldırır. Bu bir sinerjidir. Kadın ile erkeğin dünyaya bir çocuk getirmesi de bir sinerjiktir. Sinerjinin özü farklılıklara değer vermektir. Onlara saygı göstermek güçlü yanları üzerine inşa etmek, zayıf yanlarını telafi etmektir.

7. BALTAYI BİLE

Baltayı bile, kendi kendimizi korumak ve geliştirmektir. Doğamızın dört boyutunu fiziksel, ruhsal, zihinsel ve sosyal yani duygusal olarak yenilemektir. “Baltayı bilemek” temelde bu dört yönlendirmenin hepsini birden ifade etmektir. Bunu yapmak içinde daha öncede bahsettiğim gibi proaktif olmak gerekmektedir. Bu yaşam boyu kendimize yapabileceğimiz en önemli yatırımdır. Biz kendi çalışmalarımızın aracısıyız ve etkili olup baltayı bu dört biçimde bilemek için düzenli olarak zaman ayırmanın önemini kavramak zorundayız.

Kaynak: gencgelisim.com

Bu konuyu yazdır

  Yaşlanma Ertelenebilir Mi? Ölüm Geni
Yazar: Archilles - 22-04-2018, Saat: 12:15 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Yaşlanma, zamanın ilerlemesi sonucunda, organizmanın moleküler yapı bozulmasındaki artış ile birlikte sürer. Yaşlanma sürecinin nedenini anlamak için,  C. elegans adı verilen bir iplik kurdu ile çalışılarak, olaya yol açan özel genlerin belirlenmesine dair araştırmalar sürmektedir. Genom dizisi saptanabilen ilk hayvan olan C. Elegans’da, yaşlanmayı teşvik eden 30 gen bulunmuştu. Ardından, insanlarda yaşlanma sürecini hızlandıran sistemi düzenleyen bir dizi gen daha tespit edildi. Araştırmacılar, yaşlı solucanlardaki otofajiye dair genler kapatıldığında, ömürlerinin arttığını, nöronal sağlıklarının geliştiğini saptadılar.

yaslanma.jpg

C Elegans:

Nematod türü bir çeşit parazit, iplikkurdu olan; C elegans, (Caenorhabditis Elegans) ile 40 yılı aşkın zamandan beri yapılan çalışmalarla, hücrelerin programlı ölümünü yöneten kilit genlere odaklanıldı. Benzer genler insanda da bulunuyor, ayrıca kanser, parkinson, alzheimer gibi hastalıkların oluşma sürecini açıklamakta etkinler.

1 milimetre uzunluğunda, hızlı gelişen, şeffaf olduğu için organ gelişimi mikroskopta izlenebilen (C. elegans), gen mutasyonunun, programlı hücre ölümüne neden olan genlerin ve bunu önleyen ayrı bir genin daha tanımlanmasında son derece önemli bir görev aldı.

C. elegans hermafrodit biçimde çoğalarak yaşlanma belirtileri gösteren bir tür. Gelişimsel biyolojide ve hücre metamorfozunda önemi tartışılamayan bu hayvanın gen analizi tamamlanmış. 000 gen içeren ve materyal bakımından insanlarla birçok ortak özellik taşıyan solucan, uzayda hayatta kalabilmeyi, üremeyi başarmıştır. Discovery, 4 bin kurtçuğu uzaya götürmüş, düşük yörünge etkisine rağmen, 6 ayda 12 nesli türemiştir. Mikrop yiyerek, bakteriyle beslenen, kolayca üretilip dondurularak yıllarca saklanabilen C. elegans, 3 günde 300 yavru yapar. Besini yeterli ise, 15 gün yaşar, besin yoksa, beslenmeyi durdurur ve ömrünü bir kaç ay uzatır. Şeffaf olduğu için, 959 hücresi mikroskopla kolayca gözlenir. C. elegans üzerine binlerce inceleme makalesi yayımlanmıştır, bilgiler Wormbase veri tabanındadır. Genom dizisi saptanabilen ilk hayvandır, genlerinin büyük kısmı insanınkilerle benzeşir.

Programlı Hücre Ölümü- Ölüm Geni:

Hücrelerin programlı ölümünü yöneten anahtar genlerimiz bulunur. Bu iplikkurdunda ilk defa, hücre ölümüne yol  açan gen mutasyonu tanımlanmakla birlikte, hücre ölümünü önleyen başka bir gen de belirlenmiştir.

Nekroz hücre harabiyeti ile başlar, hasar gören hücre şişer, ardından parçalanır böylece otoimmun hastalıklar oluşur. Ancak, diğer hücre ölümünde sessiz sedasız ölüm başlar, immun sistem uyarılmaz. Apoptoz; yani ayrılarak düşmek, nekrozun tersine, önceden planlanmış bir programlı hücre ölümüdür.

Eğer hücrenin ortamı soğursa veya protein sentezi inhibe edilirse ölümü de durur. Apoptozu kontrol eden genlerin ilk verilerini bize C.elegans sunuyor. Apoptozu düzenlediği düşünülen gen ürünlerinden,  bazıları hücreye ölüm kararı aldırtır, ancak, Egl-1 bu kararı engelleyebilir. Hücre ölüm kararı almış olsa da, bunu infaz edecek Ced-3 ve Ced-4 genlerini aktive etmesi gerekmektedir. İnfaz kararı sürerken, Ced-9 geni direnirse, hücrenin yaşamasına izin verilir.

Programlı hücre ölümü, her zaman bir sinyalle başlar, hücreler bir virüs ya da toksik madde ile etkilenirse, hücrenin enerji gereksinimi karşılanmazsa, antioksidan bozukluk, yaşlanma , proteinlerin hatalı katlanmaları, hatta psikosomatik nedenlerle dahi ÖLÜM başlayabilir. Ardından DNA onarımına gidilir, olmuyorsa, hücre ölümü infazı başlar. Gerçekte, iş göremeyen parçacık birikmemesi açısından, hücre belirli zamanda ölmeye gönüllüdür. Kanser hücreleri ise, tam tersi, ölmeye razı olmayarak, gelişigüzel mutasyonlarla hızla çoğalarak yaşama odaklanırlar.

Mikro RNA:

İnsan genlerinin hemen hemen yarısının  mikroRNA (miRNA)’lar tarafından idare edildiği düşünülmekte. Yaşlanmada  rolü bulunan, miRNA’lar; gen ifadesini düzenleyen, protein kodlamayan, tek iplikçikli, 21 ila 23 nükleotid uzunluğunda RNA’lardır. miRNA’lar ile, yaşlanma arasındaki ilişki, moleküler seviyede, genetik ve kimyasal olarak incelenir. miRNA’ların yaşlanma sürecinde etkiledikleri moleküler mekanizmalar vardır. Yanlış katlanmış proteinlerin miktarında çoğalmaya yol açarlar. Onlara müdahale edildiğinde, normalden daha uzun bir yaşam sürecine ulaştıracak genler sınıfındadırlar.

miRNA’ların bazıları, tümör baskılayıcı gen ödevine sahiptir, miRNA’lar, apoptoz kontrolünde görevlidirler, ifadelerindeki artış veya azalış, hastalıklara yol açmaktadır. Yaşlanma sürecinde, sinir  hücreleri içerisindeki demir moleküllerinin birikimi de,  ayrıca kayda değer bir unsurdur. Bu demir birikimi, ”miR-29” adlı bir tümör baskılayıcı miRNA ile bağlantılı ve miR-29; demirin sinir hücrelerinde birikip birikmemesinde rol oynuyor.

olumgeni.jpg

Hipotalamik Kök Hücreler:

Beynimizin hipotalamus kısmındaki kök hücreler, yaşlanma hızını belirleyen faktörlerden sayılıyor. miRNA içeren doğal nanokesecikler, farelerin beyin-omurilik sıvısına enjekte edildiğinde, yaşlanmanın son derece yavaşladığı görülür. Çünkü, hipotalamik kök hücreler, yaşlanma karşıtı etkilerini, miRNA’ları serbest bırakarak sağlarlar. Sonuçta, hipotalamik kök hücrelerden, miRNA içeren salgı gruplarını çıkararak, hipotalamik kök hücreleri yok edilmiş farelerin beyin omurilik sıvısına enjekte edilmesi, yani yaşlanmanın bu yöntemle yavaşlatılması önemli bir gelişmedir.

Bazı tip miRNA’ların aşırı ifadelenmesi, yaşam süresinin uzatılması ile ilişkilidir. İnsan genomunda şimdiye dek, 1500 kadar miRNA geni bulunmuştur.

Türkiye, 74.6 yıl ortalama yaşam süresine sahip. İsviçre, 82.8 yıl ortalama yaşam süresi ile başta, Afrika ülkelerinin çoğu ise, ortalamada sadece 52.6 yıl ile sondalar.

Yazımın amacı, geliştirilmekte olan genetik çalışmaların, bir kısmına ilişkin güncel bilgiyi, anlaşılır düzeyde sağlamaya çalışmaktır.

Kaynak: yuvayayolculuk.com

Bu konuyu yazdır

  Evrensel Enerjinizi Yükseldiğini Gösteren 5 Şey
Yazar: Archilles - 22-04-2018, Saat: 12:11 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Bedensel enerjimiz olduğu gibi üst benliğimize bağlı evrensel bir enerjimiz vardır. Bu ruhsal ve güçlü bir enerjidir. Evrensel enerjimiz yükseldiğinde, hayatımızda pek çok şey değişir. Bunlar küçük ve büyük değişiklikler olarak gözükür. Çoğumuz bu değişiklikleri tam olarak anlayamayız. Çünkü olaylar çok doğal olarak gelişir.

1396.jpg

Evrensel Enerjinizin Arttığını Gösteren 5 Şey

1- Sezgileriniz Arttıysa
2015'ten başlayarak pek çoğumuzun sezgilerinde artış olduğu söyleniyor. 2016'da bu süreç devam etti. Evrensel enerjimizin yükseldiği bir dönemdeyiz. Ruhsal olarak yükselişteyiz. Bir olay daha gerçekleşmeden hissediyorsanız ve bunu yoğun şekilde hissediyorsanız, evrensel enerjiniz yükseliştedir.

2- Telepati Yetenekleriniz Arttıysa
Düşünceleri okumak mümkün mü? tartışmasını bir kenara bırakırsak, eğer insanların hislerini ve belli düşüncelerini sezmeye başladıysanız ve tahminleriniz doğru çıkmaya başladıysa, evrensel enerjiniz artmıştır.

3- Kendinize Daha Fazla İnanıyorsanız
Kararsızlık genellikle bizi başarısızlığa sürükler. Fakat bu dönemde kararsız kalsanız bile kendinize ve iyi olacağınıza inanıyorsanız evrensel enerjiniz artmaktadır.

4- Cevaplar Sizi Buluyorsa
Sorduğunuz sorulara bir süre sonra cevaplar alıyorsanız, evrensel enerjiniz artmıştır. Evrensel enerjinizin yükselişte olduğu bu dönemde cevapsız sorularınıza cevap bulabilirsiniz.

5- Bir şeyleri kaybediyorsanız ve eşyaları kazayla kırıyorsanız
Dalgınlık diyebilirsiniz ve fakat bu enerjinizin dalgalanması ile ilgili bir durum olabilir. Zihninizin büyük bir bölümü enerjiye odaklanıyor. Enerjinizin arttığı bir dönemde bu tür dalgınlıklar bir gösterge olabilir.

Kaynak:bilgierdemdir.com

Bu konuyu yazdır

  Sonsuzluğa Açılan Kapı Olan EPİFİZ Bezini Nasıl Aktive Ederiz?
Yazar: EvrimBilge - 22-04-2018, Saat: 11:49 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kısa bir zaman öncesine kadar biliminsanlarının dikkatini dahi çekmeyen epifiz salgı bezinin fonksiyonu nedir?

Nedir bu beyin salgı bezini çok önemli kılan özellik?

Epifiz bezi günlük yaşamda kullandığımız florür içeren su ve gıdalardan sürekli etkilenmesi sonucunda durağan ve etkisiz hale gelen önemli bir beyin organıdır. Bedenimizi yenileyen ve stresten koruyan hormonları salgılaması açısından aktive edilmesi çok büyük bir önem taşır.

Epifiz bezi tam iki kaşın arkasına denk gelen ve  beynin tam ortasında bulunan bir salgı bezidir. Gece uyku sırasında eğer ortam sessiz ve karanlık ise, beynimiz seratonin ve melatonin hormonlarını salgılamaya başlar. Bu hormonlar beden hücrelerimizin yenilenmesini ve sabah dingin olarak güne başlamamızı sağlar. Bunun yanında hem epifiz hem de böbrek üstü bezleri tarafından çok nadir salgılanan bir molekül vardır.

interesting-facts-and-myths-about-the-pi...rd-eye.jpg

Bu DMT (Dimetiltriptamin), RUH molekülü veya Ruhumuza Açılan Pencere olarak da bilinir. Çok nadir salgılanmasının sebebi, salgılanması için çok hassas bir ortamın oluşması gerektiğindendir. Bu ortam oldukça karanlık, sessiz ve yüksek irtifa gerektiriyor. Himalaya'larda yaşayan rahiplerin bulunduğu irtifa, bu molekülün salgılanması için ideal bir yüksekliktir. Dolayısıyla bu molekülün salgılanması çok zor ve kısa süreli olabiliyor.

Bizlerin basit bir çalışmayla epifiz bezini aktive edebilmemiz de mümkündür. 

Öncelikle bu çalışmaların başını meditasyon çeker. Meditasyon çalışması için kendimize günde en az 15 dakikamızı ayırmamız şarttır.

Bu bezi harekete geçirmenin en basit yolu, iki kaşın arasındaki noktaya tüm dikkatimizi vermektir.

Üçüncü Göz olarak bilinen bu enerji noktası, meditasyonun odak noktası olmalıdır. O noktaya verilen dikkat yoğunlaşması orada enerji aktivasyonu başlatır. Bu his hafif ısınma veya karıncalanma olarak algılanabilir. Daha sonra burada devinime geçen enerjiyi beynimizin ortasında bulunana epifiz bezine doğru yönlendirmeliyiz. O çam kozalağı şeklindeki organın pırıl pırıl mor enerji topuyla kaplayın. Bu duyguyu iyice hissetmeniz çok önemlidir.

Hemen ardından derin bir nefes alıp verin. Nefesi alırken enerji topunun parıldadığını görün.
Bu nefes alış verişini 3 kez yapın ve her defasında epifiz bezinin bir ampul gibi parıldadığını algılayın.

Şimdi tüm BEYİN hücrelerinin birbirine ve diğer beden hücrelerine bu enerji akımını ilettiğini hissedin.

Tüm bedeninizde bir dinginlik hissetmeye çalışın.
Bu his saç diplerinizden başlayıp ayak parmak uçlarına kadar yayılan bir ürperti hissi olabilir.

Bu yoğunluğu iyice hissettikten sonra yavaş yavaş gözlerinizi açın ve bedeninizi şimdi ve burada olarak hissedin.

Meditasyon sonunda bedeniniz müthiş bir rahatlama içine gireceğinden bu meditasyonu geceleri uyumaya yakın bir zaman diliminde yaparsanız çok daha faydasını görürsünüz.

Kaynak: Tuncay Yeşilpınar

Bu konuyu yazdır

  Bu Tekniği Uygula! Ardından Olanlara İnanamayacaksın!!!
Yazar: EvrimBilge - 22-04-2018, Saat: 11:39 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Epifiz Bezi Mucizesi

Kısa bir zaman öncesine kadar biliminsanlarının dikkatini dahi çekmeyen epifiz salgı bezinin fonksiyonu nedir?

Nedir bu beyin salgı bezini çok önemli kılan özellik?

Epifiz bezi günlük yaşamda kullandığımız florür içeren su ve gıdalardan sürekli etkilenmesi sonucunda durağan ve etkisiz hale gelen önemli bir beyin organıdır.

Bedenimizi yenileyen ve stresten koruyan hormonları salgılaması açısından aktive edilmesi çok büyük bir önem taşır.

Epifiz bezi tam iki kaşın arkasına denk gelen ve  beynin tam ortasında bulunan bir salgı bezidir.

Gece uyku sırasında eğer ortam sessiz ve karanlık ise, beynimiz seratonin ve melatonin hormonlarını salgılamaya başlar.

Bu hormonlar beden hücrelerimizin yenilenmesini ve sabah dingin olarak güne başlamamızı sağlar.

Bunun yanında hem epifiz hem de böbrek üstü bezleri tarafından çok nadir salgılanan bir molekül vardır.

Bu DMT (Dimetiltriptamin), RUH molekülü veya Ruhumuza Açılan Pencere olarak da bilinir.

pineal-gland-600x372.jpg

Çok nadir salgılanmasının sebebi, salgılanması için çok hassas bir ortamın oluşması gerektiğindendir.

Bu ortam oldukça karanlık, sessiz ve yüksek irtifa gerektiriyor.

Himalaya'larda yaşayan rahiplerin bulunduğu irtifa, bu molekülün salgılanması için ideal bir yüksekliktir. Dolayısıyla bu molekülün salgılanması çok zor ve kısa süreli olabiliyor.

Bizlerin basit bir çalışmayla epifiz bezini aktive edebilmemiz de mümkündür. 

Öncelikle bu çalışmaların başını meditasyon çeker. Meditasyon çalışması için kendimize günde en az 15 dakikamızı ayırmamız şarttır.

Bu bezi harekete geçirmenin en basit yolu, iki kaşın arasındaki noktaya tüm dikkatimizi vermektir.

Üçüncü Göz olarak bilinen bu enerji noktası, meditasyonun odak noktası olmalıdır.

O noktaya verilen dikkat yoğunlaşması orada enerji aktivasyonu başlatır.

Bu his hafif ısınma veya karıncalanma olarak algılanabilir.

Daha sonra burada devinime geçen enerjiyi beynimizin ortasında bulunana epifiz bezine doğru yönlendirmeliyiz.

O çam kozalağı şeklindeki organın pırıl pırıl mor enerji topuyla kaplayın. Bu duyguyu iyice hissetmeniz çok önemlidir.

Hemen ardından derin bir nefes alıp verin.

Nefesi alırken enerji topunun parıldadığını görün.

Bu nefes alış verişini 3 kez yapın ve her defasında epifiz bezinin bir ampul gibi parıldadığını algılayın.

Şimdi tüm BEYİN hücrelerinin birbirine ve diğer beden hücrelerine bu enerji akımını ilettiğini hissedin.

Tüm bedeninizde bir dinginlik hissetmeye çalışın.

Bu his saç diplerinizden başlayıp ayak parmak uçlarına kadar yayılan bir ürperti hissi olabilir.

Bu yoğunluğu iyice hissettikten sonra yavaş yavaş gözlerinizi açın ve bedeninizi şimdi ve burada olarak hissedin.

Bu ve buna benzer meditasyonları YouTube kanalımda da paylaşıyorum. 

Uygulamalı olarak gördüğünüzde çok daha derin bir anlam kazanıyor.

Meditasyon sonunda bedeniniz müthiş bir rahatlama içine gireceğinden bu meditasyonu geceleri uyumaya yakın bir zaman diliminde yaparsanız çok daha faydasını görürsünüz.

Tuncay Yeşilpınar

Kaynak: blog.milliyet.com.tr

Bu konuyu yazdır

  23 Nisan Dünya’daki Son Günümüz Olabilir
Yazar: Archilles - 21-04-2018, Saat: 16:32 - Forum: GÜNCEL HABERLER - Yorum Yok

Dünyanın başına birçok talihsiz olay gelmesi sebebiyle yüzyıllardır uğursuz kabul edilen ayın on üçüne gelen Cuma günleri, insanlar tarafından hiç sevilmiyordu. Bugün, bu sevimsizliği üst seviyeye daha taşıyan bir bilgi ortaya çıktı ve Dünya’nın sadece 10 gün sonra yani 23 Nisan’da yok olacağı iddia edildi.

2-5.jpg

Ünlü komplo teorisyeni ve numeroloji uzmanı David Meade, 11 Nisan 2018 itibariyle kıyamet sürecinin başlayacağını ve Kayıp Gezegen X Nibiru’nun Dünya’ya çarparak kıyameti koparacağını öne sürdü.

3-4.jpg

Eski numeroloji hesaplamaları ve İncil’in tekrar okunmasıyla ortaya atılan bu iddia, Vahiy Kitabı 12:1-2’deyer alan anlatıma dayandırılıyordu. İncil’de yer alan o bölüm ise şöyleydi: “Gökte olağanüstü bir belirti, güneşe sarınmış bir kadın göründü. Ay ayaklarının altındaydı, başında on iki yıldızdan oluşan bir taç vardı. 2 Kadın gebeydi. Doğum sancıları içinde kıvranıyor, feryat ediyordu.”

4-4.jpg

23 Nisan’da Güneş, Ay ve Jüpiter’in Güneş Sistemi içerisinde alacakları konumların Hz. İsa’nın tekrar gelişinin habercisi olacağını aktaran kimi komplo teoricileri, Kıyamet Günü’nün 23 Nisan 2018’de başlayabileceğini söylediler. Gök cisimlerinin hareketlerinin “Deccalın doğuşu, Planet X’in ortaya çıkması ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlaması” gibi olayları beraberinde getireceğini iddia ederler arasında olan ve kendini “Hristiyan Numerolojist” şeklinde tanımlayan David Meade, 23 Nisan’a dikkat çekti.

5-3.jpg

Her 12 yılda bir gerçekleşen bu dizilimin, 23 Nisan 2018 için ayrı bir anlamda olduğunu söyleyen Meade, “23 Nisan’ın erken saatlerinde c gökyüzünde belirecek ve bütün kiliseler yeryüzünden silinecek. Sonrasında Deccal gelecek ve Üçüncü Dünya Savaşı başlayacak.” dedi.

1-6.jpg

Bu tarz hesaplamalarıyla daha önce de gündeme gelen David Meade, 23 Nisan tarihinin gerçekleşmemesi durumunda 24 Haziran’a dikkat edilmesini gerektiğini söyleyerek, sözlerini sonlandırdı.

Bu konuyu yazdır