Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1061 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1061 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 163
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 757
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 675
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,510
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,862
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,050
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,301
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,535
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,832
|
|
|
Sizi Yükselterek Kaderinizi ve Karmanızı Olumlu Yönde Etkileyecek 7 şey |
Yazar: Emka - 06-05-2018, Saat: 20:35 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
“Ne ekersen onu biçersin”- Atasözü
“Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.” -Hadis-i Şerif
“İnsan ayıpladığını yaşamadan ölmez” – Hadis-i Şerif
“İyilik yapan iyilik bulur.”- Atasözü
Gibi değerli sözlerle de ifade edebileceği gibi, yaptığımız her eylemin, söylediğimiz her şeyin ve hatta aklımızdan geçirdiğimiz her düşüncenin bize bir geri dönüşü olur. İster “karma” ister “kader” diye adlandırın, bu etki-tepki yasasının hayatımızdaki etkisi oldukça büyüktür.
Karma, genellikle evrene gönderdiğimiz enerjinin bize geri dönüşüdür. Hayatta her zaman yaptıklarımızı kontrol edemiyoruz ne yazık ki. Mantıksız davranışlarımızın sonuçlarına katlanmaya çalışsak da çoğumuz bu davranışımıza sebep olan durumlara takılı kalıyoruz. Eylemlerimizin ardındaki niyetimizi temiz tutarsak, karmanın olumsuz sonuçlarını da önlemiş oluruz.
İyi bir karmaya sahip olmak için, kendimize ve gücümüze odaklanarak yapabileceklerimizin farkına varmalıyız. Karmanıza olumlu enerjiyi çekecek bu 7 yöntem hem ruhsal gelişiminize katkı sağlayacak hem de başkalarını düşünerek de hareket etmenize yardımcı olacaktır.
1. Yaşam Hedeflerinize Odaklanın
Karmanızı ve kaderinizi olumlu bir gidişata sokmak istiyorsanız, kendi yaşam hedeflerinize odaklanabilirsiniz.
Hayattaki hedeflerinize daha odaklı yaşarsanız, dikkatinizi dağıtıp sizi engelleyecek şeylerin üzerinizdeki etkisi azalır. Ne kadar odaklanırsanız, o kadar başarılı olabilirsiniz.
Bununla birlikte, arada bir mola vermeyi de ihmal etmeyin. Bu sayede hem soluklanır ve yenilenirsiniz hem de, her neyle ilgileniyorsanız üzerinde daha yaratıcı çalışmalar yapabilirsiniz.
Bu yolda önünüze birtakım engeller çıkabilir. Ancak engellerin varoluş sebebinin, hedefleriniz uğruna yaptıklarınızı, daha doğru şekilde yapmanıza yardımcı olmak olduğunu unutmayın. Çünkü başarısızlıklar hayatınızın belirli alanlarında ders almanıza ve kendinizi geliştirmenize yardımcı olur.
2. Etrafınızdaki Dünyayla Bir Bağ Kurun
İçinde bulunduğunuz ve etrafınızda dönen dünyayla bir bağ kurduğunuz zaman, şuan ne olup ne bittiğinden haberdar olabilirsiniz.
Geçmişte ve gelecekte yaşamak şuanda sahip olduğunuz değerli zamanlarınızı sizden çalar. Nasıl hedeflerinize odaklanmak başarı getiriyorsa, şuan yaşadığınız zamanın içinde aktif olmak da, size azami potansiyelinize erişmede yardımcı olur.
Anda yaşamak ve yaşayabileceğiniz en iyi şekilde yaşamak, dünyayla bir bağlantı kurmanızı sağlayarak, karmanızı dengeleyip pozitif enerjiyi hayatınıza çeker.
3. Yaşamınızdaki Sorumluluklarınızı Üstlenin
Sorumluluk sahibi olmak sizlere olgunlukla birlikte, iyi bir karma da katar. Her hareketimiz doğru ve hatasız olacak diye bir kaide yoktur. Hatasız kul olmaz derler ya; hala yaşıyor ve gelişiyorsanız, hata yapmak bu sürecin bir parçası olduğu için kendinize çok yüklenmeyin.
Ancak, hatalarınızın ve yaptığınız yanlışların sorumluluğunu üstlendiğiniz zaman, doğru olanı yaparsınız. Herkes bu erdemli davranışı sergileyemez ne yazık ki…
Hem bu sayede, hatalarınızı düzeltmeniz daha kolay olur ve bir daha da tekrarlamazsınız.
4. Kendinize Gülmeyi Öğrenin
Hata yapmak aşağılayıcı bir durummuş gibi gelebilir. Ancak, alçakgönüllü olmak kaderinizi ve karmanızı dengeleyip, sizleri iyi enerjide tutabilecek en iyi özelliktir.
Şu hayatta yaptığınız ahmakça hatalar sonucu kendinize gülebiliyorsanız, başkalarının eleştirilerini dinlemek de sizin için daha kolay olur.
Hayattaki başarısızlıklarımız kendimizi geliştirmemizi sağlayacak parkurlardır. Başarısızlıklar veya talihsiz birtakım olaylar, ruhunuzun ihtiyaç duyduğu gelişimleri çeker hayatınıza.
Başkalarından olumsuz yorumlar alıyorsanız, onları çok da ciddiye almayıp, bunun yerine kendinize gülüp hayatın eğlenceli ve şaka dolu yönlerinin keyfini sürün. Böylece, hayat yolculuğunuzun nasıl aydınlanacağını göreceksiniz.
5. Kendinize ve Çevrenize Karşı Sabırlı Olun
Hayatta çok fazla sabır gerektiren durumlarla karşılaşabiliriz; başarı da bunlardan biridir. Her zaman arzu ettiğiniz nesneyi, olmasını istediğiniz zamanda elde edemezsiniz.
Ne demişler, “sabreden derviş muradına ermiş.” Sabırla beklerseniz, iyi geri dönüşler alacağınızı bilmelisiniz.
6. Nazik Davranışlarda Bulunun
Mark Twain, “İyilik, körün görebildiği, sağırın ise işitebildiği bir dildir” diyerek derin bir yorum getirmiş.
Siz de, küçük de olsa başkalarına karşı nezaketli davranışlarda bulunun. Öncelikle kendinize karşı nazikseniz, diğer insanlar da bunu hissedecektir. Başkalarını sevebilmek, önce kendinizi sevmekten geçer.
Kendinize iyi ve nazik davranırsanız, hakiki ve esaslı bir insan olduğunuzu herkes hissedecektir. İnsanları sahte bir gülüşle kandırabilirsiniz lakin kendinizi kandıramazsanız.
Kendi kendinize iyi ve nazik davranmanız demek, sizi mutlu eden şeyleri yapmanız demektir.
Kendinize karşı ne kadar nazik olursanız, başkalarına nezaketli davranmak o kadar içinizden gelir ve bunu tüm samimiyetinizle yapmak istersiniz.
7. Değişime Açık olun ve Rahatlayın
Şayet geleceğimizi daha şimdiden şu anki planlarımıza göre tasarladıysak, bazı değişikliklerle karşılaşmak bizler için zor olur.
Değişim, alışık olduğumuz bir olgu değildir. Değişim, bilinmeyenden korktuğumuz için düşünmesi bile korkunç gelen bir aşamadır.
Rahatlık bölgenizden çıkıp değişimle de rahat hissedebilirsiniz.
Değişimi kabul edip kucaklamak, zihninizin sınırlarını aşmaya, zengin imkan ve olasılıklara açılmanıza yardımcı olarak karmanızı iyi yönde etkiler.
Kozasından çıkan kelebek misali, sizler de ancak birçok değişimden geçtikten sonra kanat çırpabilirsiniz.
kaynak: Filoji.com
|
|
|
Psişik Güçlerinizi Kullanarak Kayıp Eşyalarınızı Bulun ! |
Yazar: EvrimBilge - 05-05-2018, Saat: 19:52 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL
- Yorum Yok
|
 |
Eşyalarınızı nereye koyduğunuzu sık sık unutuyor veya gözünüzün önündeki eşyalarınızı bulamıyor olabilirsiniz. Kayıp eşyalarınızı ve hatta kayıp tanıdıklarınızı bulmak garantili olmasa da psişik bir takım çalışmalarla mümkündür.
Öncelikle, kayıp eşyalar bulunmak istenmiyor olabilir. Ne mi kastediyoruz? Başınıza gelen her kayıpta bir hayır, bir anlam ve ders vardır aslında. O çok değer verdiğiniz telefonunuzu mu kaybettiniz? İnsanlarla iletişim kurup vakit geçirmektense teknolojiyle fazla haşır neşir olmuş olabilir misiniz? Pırlanta tek taş yüzüğünüzü mü kaybettiniz? Evliliğinizle ilgili son zamanlarda ihmalkarlık ve sadakat sorunları yaşıyor olduğunuz için kaybetmiş olabilirsiniz. Nasıl ki, rüya gördüğünüzde anlamını merak edip araştırıyorsanız, bir eşyanızı kaybettiğinizde iç dünyanıza dönün ve sorun; bu kayıp bana ne anlatmaya çalışıyor? Sorumsuzluk mu ettim?, Mağdur durumda mıyım?
Bununla birlikte, özel bir eşyanızı sürekli olarak kaybediyor veya o eşyanıza dair kaybetme korkuları yaşıyor musunuz? Bir düşünün, belki de bu eşyanız kaybolmalı ve hayatınızdan çıkıp gitmelidir. Evi dağıtıp talan etmeden önce sakince bir düşünün.
Siz yine de sembolik anlamını bir kenara atıp, kaybolan eşyanızı ısrarla bulmak istiyorsanız, aşağıdaki yöntemleri deneyerek eşyanıza kavuşabilirsiniz ( tabii o eşyanızı bulmanız hayırlıysa)
Aşağıda yer alan içgüdüsel yollara başvurarak kayıp eşyanızı bulabilirsiniz. Yöntemlerden biri işe yaramazsa, bir diğerine geçebilirsiniz. Odaklanmaya çalışın.
Sarkaç Tekniği
Öncelikle kendinize bir adet sarkaç bulun. İnternetten sipariş edebilir veya evde kendi kendinize basit bir tane yapabilirsiniz hatta kolyenizi de kullanabilirsiniz. Kolye kullanmıyorsanız, ipin bir ucunu aşağıya sarkacak şekilde tutup, diğer ucuna da ufak bir cıvata bağlayın. Sarkacınızı kurduktan sonra sıra psişik güçlerinizi kullanmada; Sağ yönün “Evet”, sol yönün ise “Hayır” anlamına geldiği mesajını evrene yayın ve buna inanın. İp sağ veya sol yönde hareket etmeyip ileri geri hareketler çizerse, daha çok odaklanmanız gerekiyor demektir. Rahatça oturup sessiz bir ortamda odaklanmaya başladıktan sonra sorularınızı sorabilirsiniz. “Evet-Hayır” cevapları alabileceğiniz sorular sormanız gerekiyor, unutmayın. Örneğin: Telefonum evde mi?, Yatak odamda mı?. Kayıp eşyanızı bulana kadar devam edebilirsiniz ancak unutmayın bilinçaltınızda eşyanızın yerini bilmiyorsanız, bu yöntem size yardımcı olmayabilir.
Çakralarınızı Kullanın(Hislerinizi Dinleyin)
Hislerinize güveniyorsanız, eşyanızı kaybettiğinizi düşündüğünüz alanın içinde minik turlar atın daha sonra içinize doğan hissi takip edin yani aslında, çakralarınızın sizi yönlendirdiği yere bakın. Çocukken oynadığınız sıcak-soğuk oyununu hatırlayın: arkadaşınızın sakladığı eşyanın yanına gittiğinizde sıcak, eşyadan uzaklaştığınızda soğuk uyarısı alırdınız. Bu oyun size ilham olabilir. Siz de hislerinizi dinleyerek kaybettiğiniz eşyaya yaklaştığınızda sıcak bir hisse, uzaklaştığınızda ise soğuk bir hisse kapılabilirsiniz. Bunu yaparken gözleriniz kapalı olsun ve odaklanmaya çalışın. Kayıp eşyanıza yaklaştığınızda ellerinizde garip bir çekilme hissedebilirsiniz, bu uyarıları iyi değerlendirin. Mantığınızı değil de içgüdülerinizi dinlemelisiniz. Bir çekim veya sıcaklık hissettiğiniz an hamlenizi yapın. Bu uygulama sayesinde kaybettiğiniz eşya bulunduğunuz alandaysa mutlaka bulursunuz.
Duru İşiti Tekniğini Deneyin
Duru işiti yönteminde, sessizliğinizi sağlayıp sakince oturmanız, ardından odaklanmanız gerekir. Aklınızdan sorduğunuz sorulara kendi içinizden cevap gelecektir. Örneğin “ Nüfus cüzdanım, nerdesin?” Şimdi cevabı içinizde bir yerlerde duymaya odaklanın. Bu uygulamada da mantığınız yerine duyularınız çalışmalı. Unutmayın, kaybolan eşyanızı mantığınızı kullanarak bulamadınız, bırakın da içgüdüleriniz size yardımcı olsun…
Duru Görü Tekniğini Deneyin
Duru görü uygulamasında, gözlerinizin önünde hisleriniz doğrultusunda canlanan nesnelerin yerlerini öğrenebilirsiniz. Aklınızda aradığınız nesnenin görüntüsünü canlandırın ve bulunduğu yeri imgeleyin. Belki kayıp eşyanızı koltuğun arasına sıkışmış, yatağın boşluğuna düşmüş veya çantanızın içinde imgeleyebilirsiniz. İçgüdülerinize kulak vermelisiniz.
İç Biliş Gücünüzü Kullanın
Akıl ve mantığınızı tamamen devre dışı bırakarak ve hiçbir şey düşünmeden sadece yürüyün. Gittiğiniz yön muhtemelen eşyanızın kaybolduğu alan olacaktır. Bu yöntemin daha önceki deneyimlerinizden anımsıyor olabilirsiniz. Gerçekten işe yarıyor.
İbadet Edin
İlgili resim
İbadet edip dua ettikten sonra sizin için maddi veya manevi değeri olan eşyanızı bulmak için yaratıcıdan rehber niteliğinde bir mesaj isteyin. Odaklanarak yaptığınız ibadet sonucunda kaybolan eşyanıza dair detaylar çıkabilir karşınıza, inanın.
Rehber Rüyalarınıza Önem Verin
Kayıp eşyanızı bulmak için “El Kayyum: Gökleri, yeri ve her şeyi yerli yerinde tutan ” anlamındaki ilahi ismi zikrettikten sonra yaratıcıdan rehber bir rüya görmeyi dileyebilirsiniz. Rüyalarınızı hatırlayamıyorsanız, rahatça uyuyup dinlenebileceğiniz bir tatil gününüze saklayın bu uygulamayı bu sayede rüyanızdaki mesajları hatırlayabilirsiniz.
Gelecekteki “Kendiniz” ile İletişime Geçin
Enerji yasalarına göre, olmuş gibi yapmak gerçekleşmesini istediğiniz durumlar açısından oldukça faydalı sonuçlar getirebilir. Gelecekteki kendinizle konuşuyor gibi ufak bir iç konuşma hazırlayabilirsiniz. Örneğin: “kaybettiğim cüzdanımı da yatak odasındaki çekmeceye koymuşum aslında, buldum sonunda.” gibi ufak bir enerji olumlamasıyla kayıp eşyanızı bulduğunuza inandığınız için gerçekten de dileğinize kavuşabilirsiniz. Unutmayın ki, her şey inançla başlar…
Bir Kerede Bulamadıysanız Daha Çok Arayın
Çabuk pes etmeyin. Yukarıda deneyeceğiniz teknikler pratik ve beceri gerektirir. Uygulamaları tekrarlamaya bakın siz zamanla ne kadar kendinizi geliştirdiğinizi göreceksiniz. Ancak, kayıp eşyanızı mutlaka bulacağınız konusunda şartlanmışsanız, bu enerji sizi bloke edebilir. Şartlamadan inanın ve teslimiyette kalın.
|
|
|
NASA açıkladı: Nükleer silahla vuracak! |
Yazar: EvrimBilge - 05-05-2018, Saat: 12:17 - Forum: UZAY
- Yorum Yok
|
 |
101 bin km/s hızla Dünya'ya doğru yaklaşan Bennu isimli asteroit için çalışmalar başlatan NASA nükleer silah seçeneği üzerinde de duruyor.
Gezegenimize doğru saate 101 bin kilometre hızla ilerleyen 'Bennu' isimli astreoit Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'ni (NASA) harekete geçirdi.
Yaklaşık 500 metre yüksekliğinde olan Bennu'yu "riskli" kategorisinde değerlendirilen NASA, olası bir felaketin önüne geçmek için iki plan geliştirdi.
ABD basınında yer alan haberlere göre, NASA'nın öncelikli planı Bennu'nun rotasını değiştirmek. 8.8 ton ağırlığında olan Hammer (Çekiç) isimli uzay aracının asteroide çarptırılarak yönünü değiştirilebileceği belirtiliyor.
NASA'nın ikinci planı ise nükleer silah kullanmak. Bu seçenekte uzay aracına nükleer silah yerleştirilecek ve Bennu, Dünya'dan çok uzak bir mesafedeyken vurularak parçalanacak.
Projede görev yapan fizikçi Kirsten Howley, ABD basınına yaptığı açıklamada Bennu'nun 2135 yılında gezegenimize çarpma olasılığın şu an için düşük olduğunu belirtti ama NASA'nın buna rağmen şimdiden çalışmalar yürüttüğünün altını çizdi.
NASA ÇALIŞANI DR JOSEPH NUTH UYARMIŞTI
Peki gezegenimiz olası bir asteroid çarpmasına kadar ne kadar hazırlıklı? Hollywood filmlerinin en popüler konularından biri olan bu senaryoya cevap geçtiğimiz aylarda bilim dünyasından gelmişti.
Gezegenimizin göktaşı çarpmasına karşı hazır olmadığı uyarısında bulunan NASA çalışanı Dr Joseph Nuth, American Geophysical Union'ın toplantısında yaptığı konuşmada sürpriz bir asteroide müdahale edecek sürenin olmayabileceğinin altını çizmişti.
En büyük sorunun insanlığı böyle bir durumda ne yapacağına dair kesin bir yol haritasının bulunmaması olduğunu belirten Nuth, bu denli bir riskin her an gerçekleşebileceğinin altını çizmiş ve bir de öneride bulunmuştu.
Nuth'a göre, bu riski ortadan kaldırmanın en garanti yolu uzaya tek görevi gezegenimize çarpması muhtemel asteroidleri inceleyecek bir araç göndermek.
NTV'ye göre yeterli ödeneğin ayrılması durumunda bu aracın bir yıl içinde göreve başlayabileceğini belirten Nuth, söz konusu aracın gezegenimize çarpma olasılığı olan asteroidleri durdurabilecek kapasitede de olacağını sözlerine eklemişti.
|
|
|
HANGİ DUYGULAR HANGİ ORGANLARI ETKİLİYOR ? |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:59 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Doğu’da, organ-duygu ilişkisinin farkındalığı uzun zamandır tıp ilminin bir parçası olarak öğretilmektedir. Batı dünyası ise, duygular ve organlar arasındaki bağlantıyı yeni yeni keşfetmeye başladı. Örneğin doktorlar kalp krizine eğilimli insanların duygusal profilini çıkarmaya başladı. Hayvanların korktuklarında altlarına işedikleri bilinir. Tıp kurumu, hayatlarını sürekli korku içinde geçen ve bedenlerinde çok miktarda bilinçdışı endişe depolamış insanların artrit gibi böbrek temeli hastalıklara eğilimli olduklarını henüz dile getirmedi!
İşte duygu-organ ilişkilerinden bazıları:
Böbrekler ve idrar torbası: Korkudan etkilenir.
Karaciğer ve safra kesesi: Kızgınlık ve duygusal hüsrandan etkilenir. Özellikle karaciğer her türlü derin duygusal acılardan, safra kesesi ise nefret duygusundan etkilenir. İkisi de hem gözleri kontrol eder, hem gözlerden etkilenir.
Akciğerler ve kalın bağırsaklar: Üzüntüden etkilenir. (Kanserin bastırılmış üzüntü ve kendine acımakla ilgisi vardır; akciğerlerde ve kalın bağırsaklarda olmasa bile).
Dalak ve mide: Endişe, kendini hep haklı çıkarmaya çalışmak, depresyon ve nefretten etkilenir.
Kalp ve ince bağırsaklar: Güvensizlik ve duyguların saklanmasından (gizlenmesinden) etkilenir. Derin duygusal acılar bastırıldığında, bu bölgelerde kendini gösterir. Sürekli bir şeyler yapan, bir şeylerle meşgul olup zamanlarını aktivitelerle boğan kişiler, işkolikler de bu bölgelerde sorun yaşar çünkü gevşeyememe bir şeylerin bastırıldığının göstergesidir (Bir çeşit imaja sığınma).
Organlarla duygular arasındaki ilişkinin karşılıklı olduğunu anlamak önemlidir. Bir duygu bir organı etkilemeye başladığında, o organdaki gerginlik kişiyi o duyguya karşı daha zayıf yapar. Bunun tersi de geçerlidir, organlar rahatladıkça ve iyileştikçe bu duyguların etkisi de azalır. İyileşme, duygusal farkındalıkla ve olumsuz duyguları rahatlatmakla ya da organı iyileştirmekle olur.
Yukarıdaki tablo her durum için geçerli değildir. Ciğerlerinizi klorin dumanı ile doldurursanız üzüntülü olsanız da olmasanız da ciğerleriniz zarar görecektir!
Son dönemlerde çok daha fazla insan, sağlık için, zihnimizi beslediğimiz düşüncelerin yiyeceklerden çok da büyük rol oynadığını farkındalığını yaşamaktadır. Peki ya siz?
Reiki, Ellerinizin iyileştirici Gücü, içsel enerjinizi kendinizin ve başkalarının iyileşmesine yardımcı olabilmek için nasıl kullanabileceğinizi öğreten yaratıcı bir çalışma el kitabıdır. İyileştirici enerjiyi aktarabilmeyi öğrenmek hem çok kolaydır hem de stresten başlayarak kansere kadar her türlü hastalıktan özgürleşmeyi sağlayan doğal bir yoldur.
Hastalıkları yaratan insanın kendisidir. Sağlığı yaratan da insanın kendisidir. Bedenimizdeki enerji tıkanıkları açıldığında, yaşam enerjisi (biyoenerji) vücudumuzda dengeli olarak dolaşmaya başlar ve bedenin doğal eczanesini harekete geçirir.
Reiki, Ellerinizin İyileştirici Gücü, bu alanda yazılmış en anlaşılır,en pratik ve en öğretici el kitabı olma özelliği taşıyor. Okuması kadar, uygulamasının da ne kadar kolay ve etkin olduğunun denediğinizde siz de göreceksiniz.
Kaynak: Reiki – Ellerinizin İyileştirici Gücü Ric A. Weinman
|
|
|
“AY”, OLDUĞUNU SANDIĞINIZ ŞEY DEĞİL. |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:55 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Ay, bulunduğu konum itibariyle öyle bir yerleştirilmiş ki, tutulma olduğu zaman güneş kadar büyük oluyor. Bu yüzden tutulma yer alıyor. “Ay’ı Kim İnşa Etti” kitabın yazarları şöyle anlatıyorlar:
“Ay, olması gerekenden daha büyük, olması gerekenden daha eski ve kütlesel olarak olması gerekenden daha hafif, yörüngede olmaması lazım ve en ilginç yanı, Ay’ın varlığı ile ilgili bütün mevcut açıklamalar tartışmaya açık ve çoğu da sığ bilgiler.
Ay’ın nereden geldiğini sorduğunuz zaman şöyle bir hikaye anlatılıyor; Bilim dediğimiz şeyde hep olduğu gibi insanların hep gerçek olarak benimsedikleri şey aslında teori olup sürekli olarak tekrarlanarak gerçeğe dönüştürülüyor, ama sonra geri dönüp bir bakıyorsunuz ki hala sadece teori olmaktan öteye geçememiş! Birinci teoriye göre Ay, “çarpma” teorisine göre oluşmuş, ya da “büyük çarpma” teorisine göre... Yani Mars tipi bir gezegen gelmiş, dünyaya çarpmış, büyük bir parça kopmuş ve “Ay” meydana gelmiş.
O hikayenin fiziği çalışmayınca , bu sefer “çift çarpma teorisi” ile ortaya çıkmışlar. Yine Mars tipi bir gezegen gelmiş, “acaba sağ mı vursam sol mu vursam” diye düşünmüş olmalı, derken dünyaya bir daha çarpmış. Yani artık bu kadar da zavallı olunmaz!
Gerçek şu ki; ve dürüst bir bilim adamı size, Ay’ın nereden geldiğine dair hiçbir bilginin olmadığını söylerdi. Fiziksel olarak Ay orada olmamalı... Rusya’dan İshak Asimov, bir biyokimyacı, bu konuda çok araştırmış, yazmış çizmiş biri, haklı olarak şöyle söylüyor; “Doğrusu, Ay’ın orada olmaması gerektiğini destekleyen bir sonuca varmamak elde değil. Olduğunu destekleyen gerçek kabul edilmeyecek kadar iyi. Dünya gibi küçük gezegenlerin zayıf yerçekimi alanı vardır ve genel olarak uydulara çarpabilirler. Ama bir gezegenin uydusu varsa o uydunun gezegenin kendisinden çok daha küçük olması gerekir!”

O halde, dünyanın bir uydusu olsa bu küçük bir dünya olup, belki en iyi ihtimalle çapı 30 mil olurdu, ama bu böyle değil. Dünyanın uydusu olduğu gibi, bir de üstelik çapı 2169 mil veya 3490,6 km.! O zaman nasıl oluyor da küçük dünyanın bir uydusu olabiliyor? Son derece şaşırtıcı! Bazı bilim adamları”gezegen-uydu” ilişkisinden değil, “gezegen-gezegen” ilişkisinden bahsediyorlar. Bu durumda bizim Ay Pluto’dan büyük!...
Bir bilim adamı, “Ay hakkındaki en iyi açıklama bir gözlem hatası olmalı. Ay diye bir uydu yok!” diyor. NASA’dan bir bilim adamı ise şöyle demiş; “Ay’ın varlığından ziyade, var olmadığının açıklanması daha kolay.” Sonra bir de içi oyuk Ay meselesi var. Ben de bunu söylüyorum, başkaları da. Ay, içi oyuk bir küçük gezegen!
1969 yılı Kasım ayında, Ay’a, gücü 1 ton TNT’ye eşit bir lunar modül çarptırdıkları zaman oluşan şok dalgaları, NASA’dan bir bilim adamının ifadesine göre Ay’ın bir gong gibi titreşmesine sebep olmuş. Büyük deneyin Direktör Yardımcısı Maura Suing ise yapılan basın toplantısında bunun anlamını şöyle açıklamış. “Şimdi bunun sebebinin açıklamasını yapmak doğru olmaz, ama deney, sanki birinin bir kilise çanına tek bir atış yapması gibi birşey oldu ve bu çarpmadan kaynaklanan titreşimler yaklaşık yarım saat sürdü”.
Daha sonra Ay’ın daha büyük bir darbe yediğini anlatacağım. MIT (Massachusetts Institute of Technology/Massachusetts Teknoloji Enstitüsü)’den Frank Press, nispeten daha az güçlü bir darbe için 30 dakika süren etki bizim deneyimimizin ötesinde geçti. Gordon MacDonald adındaki bir uzman ise 60’lı yıllarda, Ay’ın homojen bir küre olmadığını, içinin oyuk olduğunu belirtmiş. Bu adam da MIT’den bir uzman olup “Ay Yörünge Deneyi”nin, Ay’ın yerçekimi alanı hakkındaki bilgileri fazlasıyla geliştireceğini söylemiş. Ve de ürkütücü bir olasılık olmakla birlikte Ay’ın içinin de oyuk olabileceğini belirtmiş.
Şimdi de şu “Çift Vuruş”a gelelim. Ay’a 11 Ton TNT’ye eşit güçteki bir uzay aracı çarptırılıyor ve NASA bilim adamı, Ay’ın bir gong gibi çaldığını ve 3 saat 20 dakika süreyle titreştiğini ve bunun 25 millik bir derinliği etkilediğini söylüyor.
Apollo görevleri sırasında “Fotoğraf Kontrol Departmanı” nda çalışan Ken Johnson adlı danışman, “Ay’ı Kimler İnşa Etti” adlı kitabın yazarlarına, Ay’ın sadece bir çan gibi çalmakla kalmayıp, sanki içinde dev bir hidrolik tampon varmış gibi son derece düzgün bir şekilde sallandığını söylemiş.
Sovyet Bilimler Akademisi’nden bu iki bilim adamı, 1970’de Sputnik Dergisi’ne “Ay’ı uzaylı bir zeka yaratmış olabilir mi?” başlıklı bir makale yazmışlar. Bu kadar yıldan sonra herşey onların haklı olduğunu gösteriyor!
Bir başka önemli nokta ise, Ay’ın dış yüzeyinin son derece sert oluşu ve titanyum gibi minerallere sahip olması. Ay taşlarında, pirinç ve mika dahil, işlenmiş metallerin bulunduğu dikkat çekti. Uranyum 236 ve Neptunyum 237’nin de, Ay’ın doğal elementlerinden olmadığı kesin. Uranyum 236; kullanılmış nükleer yakıt, uzun ömürlü bir radyoaktif nükleer atık ve tekrar işlenmiş... Neptunyum 237 ise yine radyoaktif bir metalik element ve nükleer reaktörlerin yan ürünü olup plutonyum ürünü...
Ay’daki bazı küçük taşların, dünyada titanyum açısından zenginliği olan taşlardan 10 kat daha fazla titanyum içerdikleri görülmüş. Titanyum süpersonik jetlerde, denizin çok derinliklerine inen denizaltılarda ve uzay araçlarında kullanılıyor. Kimya dalında Nobel Ödülü kazanmış olan Dr. Harold Arrey, Ay’dan getirilen taşların, özellikle titanyum içermelerine çok şaşırdığını ve buna bir açıklama getiremediğini ifade ediyor.
İki Rus bilim adamı yazdıkları makalede şöyle diyorlar: “Eğer dev bir yapay uyduyu aşırı ısı etkisinden, kozmik radyasyondan ve meteor bombardımanından korumak üzere materyal yerleştirilmişse, uzmanlar belki de tam bu refraktör metallerle karşılaşırlardı”. Refraktör metaller ısıya inanılmaz derecede dirençlidirler ve nerelerde? Bu durumda, ay taşlarının neden çok az ısı geçiren cinsten oldukları belli değildi, bu gerçek astronotları da şaşırmıştı. Bu, dünyadaki solar uydu tasarımcılarının da peşinde oldukları birşey değil miydi?
Mühendislere göre, “Ay” dediğimiz, çok uzun süreli bir geçmişi olan bu uzay gemisi muhteşem bir şekilde inşa edilmiş. Onun, içi oyuk bir küçük gezegen olduğunu söylüyor ve “eğer uzaya yapay bir uydu gönderecekseniz içinin oyuk olmasında yarar var” diye ilave ediyorlar. Ayrıca, böylesine müthiş bir uzay projesini yapabilen birilerinin, dünyaya bu kadar yakın mesafede bir çeşit boş gövde tutarak tatmin olacaklarını düşünmek de pek saflık olur. Şimdi burada, içi motorlar için yakıt, tamir için gereçler, navigasyon aletleri, gözlem ekipmanı ve her çeşit makina ile dolu olan çok eski bir uzay gemisi ile karşı karşıyayız.
Başka bir deyişle, evrenin bu gemisini bir çeşit Nuh’un Gemisi gibi, istihbarat amaçlı olarak kullanmak için gereken herşey var. Belki de ömrü binlerce yıl sürecek şekilde düşünülmüş, bütün bir medeniyete yurt bile olmuş, on milyonlarca mildir uzayda gezmiş de olabilir.
Doğal olarak bu uzay gemisinin içinin oyuk oluşu, meteor çarpmalarına ve aşırı sıcak ve soğuğa karşı çok dayanıklı olmasını sağlıyordu. Muhtemelen dış kabuk çift katmanlı, zırhı 20 mil kalınlıkta, onun dışı ise yaklaşık 3 mil civarında daha ince bir katman ile kaplı. Belirli bölgelerde ay denizleri ve kraterler var, üst katman oldukça ince, hatta bazı yerlerde hiç yok.
(Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucular, David Icke’ın “İnsanoğlu Ayağa Kalk” adlı kitabına baş vurabilirler).
Kaynak : davidicke-turkce.blogspot.com.tr/2017/07/70-ay-sandiginiz-sey-degil.html#.WlykcK5l_
|
|
|
BİLİM İNSANLARI BAZI RÜYALARIMIZIN PARALEL EVRENLERE KISA BAKIŞLAR OLDUĞUNU SÖYLÜYOR |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:51 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bu dünyada, farklı kararlar veren ve rüyalarınızda bir şekilde daha sonra kendilerini tezahür ettiren yerleri gören kendinizin bir kopyası olabilir.
Binlerce yıldır insanlar rüyaların anlamını merak etti. Neden bazı insanlar gelecekteki olaylar hakkında rüyalar görüyorlar? Neden bazı rüyalar gizli anlamlar ile dolu?
Rüyalarımızın bazıları alternatif bir gerçeklikte, paralel bir Evrende gerçekleşen olaylara kısa bakışlar olabilir mi?
Atalarımız, modern bilim insanlarının bugün meraklı oldukları gibi, rüyalar hakkında meraklı idiler. Kadim Yunan ve Romalılar rüyaların tanrılardan gelen mesajlar verdiğine inanıyorlardı. Kadim Çin’de insanlar rüyaları ölülerin dünyasını ziyaret etmenin bir yolu olarak görüyorlardı. Kadim Mısırlılar rüyaları yorumlayabilenlerin özel güçlere sahip olduklarına ikna olmuşlardı.
Bir çok Yerli Amerikalı kabile ve Meksikalı uygarlıklar rüyaların uyuduğumuz zaman ziyaret ettiğimiz farklı bir dünya olduğuna inanıyorlardı.
“Rüya” sözcüğü “neşe” ve “müzik” anlamına gelen eski bir İngilizce sözcükten gelir.
Bugün rüyaların çoğu zaman, biz uyurken zihnimizden geçen düşüncelerin, hislerin ve olayların ifadeleri olduğunu biliyoruz.
Rüyalar renkli olabilir ve her türlü duyuyu kapsayabilir – kokular, sesler, görüntüler, tatlar ve dokunduğumuz şeyler. Rüya görmenin bilimi hakkında fazla şey biliyoruz, çünkü araştırmacılar insanlar uyurken onların beyinlerinin resimlerini çekebiliyorlar.
Yıllar boyunca bilim insanları rüyalar hakkında çok şey öğrendi, ama hala bilinmez olarak kalan bir çok şey var.
Konu üzerine daha çok duracağız ve en gizemli ve özel rüyalarımızın bazılarının, kendi realitemizin yanında var olan görünmez paralel dünyalardan gelen kısa görüntüler olabileceği fikrini öne süreceğiz.
Neredeyse yüz yıldır bilime karanlık sır musallat olmaktadır; insan duyularımızın ötesinde gizemli saklı dünyalar olabileceği sırrı.
Mistikler uzun zamandır bu tür yerler olduğunu iddia ediyorlar. Hayalet ve ruhlar ile dolu bir yer olduğunu söylediler. Bilimin istediği şey, bu tür batıl inanç ile ilişkilendirilmektir, ama 1920 lerden bu yana fizikçiler rahatsız edici bir keşfi anlamlı kılmaya çalışmaktalar. Elektronlar gibi atomik parçacıkların tam yerini belirlemeye çalıştıkları zaman, bunun tamamen imkansız olduğunu gördüler. Tek bir yer yoktu ve bilim insanlarının paralel dünyaların olası varoluşu ile daha da çok ilgilenmelerinin nedenlerinden biri budur.
Herhangi birinin öne sürebileceği tek açıklama, parçacıkların bizim Evrenimizde var olmadığıdır. Parçacıklar başka evrenlere de hızla geçerler ve sonsuz sayıda paralel evrenler vardır, hepsi hafifçe birbirinden farklı.
Aslında, Napolyon’un Waterloo Savaşını kazandığı bir paralel evren var. Başka bir paralel evrende Britanya İmparatorluğu Amerikan kolonisini devam ettiriyor.
Bir paralel evrende hiç doğmadınız.
Çoklu evren bir teoridir, bu teoride evrenimiz sadece tek evren değildir, birbirine paralel olan bir çok evren vardır. Çoklu evren teorisindeki bu farklı evrenlere paralel evrenler adı veriliyor.
Elbette, çoklu evren teorisi sadece bir teoridir. Paralel evrenlerin varlığı kanıtlanması ve konu fizikçiler arasında geniş ölçüde tartışmalıdır.
“Evrenin bu tanımlamasıyla” çoklu evren kavramının ebediyen metafizik bölgesinde olduğu beklenebilir.
Yine de fizik ve metafizik arasındaki sınır, deneysel olarak test edilebilen bir teori ile tanımlanır. Fiziğin öncüleri giderek görünmez elektromanyetik alanlar, yüksek hızlarda zamanın yavaşlaması, kuantum süper pozisyonlar, bükülmüş uzat ve kara delikler gibi daha soyut kavramları bütünleştirmek için genişliyor. Massachusetts Teknoloji enstitüsünde Profesör Max Tegmark “son yıllarda çoklu evren kavramı bu listeye eklendi” dedi.
“Kozmolojinin temel problemi, bildiğimiz şekliyle fizik yasalarının Big Bang'in anında çökmesidir. Bazı insanlar bunda neyin yanlış olduğunu, çöken fiziğin yasalarına sahip olmakta neyin yanlış olduğunu söylüyorlar. Bir fizikçi için bu bir felakettir. Dr. Michio Kaku, “Evrenin bilinebilir yasalara, matematik dilinde yazılan yasalara uyduğu önermesine yaşamlarımız boyunca adandık ve burada Evrenin kendisinin en önemli öğesine sahibiz, fiziksel yasanın ötesindeki kayıp parça” diyor.
Paralel bir dünyada kendinizin bir kopyası olabilir. Bu kişinin hayatı her bakımdan sizinkine özdeştir. Yine de, sizin ve kopyanızdan farklı yapıyor olabileceğiniz belirli şeyler vardır. Belki siz bu makaleyi okurken, o bu makaleyi bitirmeden bir kenara koymaya karar veriyor. Sizin zaman çizgileriniz benzer, ama özdeş değil, çünkü alternatif dünyalarda birlikte – var oluyorsunuz.
İnsanlar çoğu zaman hiç gitmedikleri veya hiç işitmedikleri bir yer hakkında tekrarlayan bir rüya görürler. Belki de bu tür rüyalar, paralel bir Evrende deneyimlenen kısa görüntülerdir.
Bazen insanlar henüz gerçekleşmemiş olan, ama gelecekte gerçekleşecek olan olaylar hakkında rüya görürler. Bu tür rüyalar, farklı bir hayat yaşamakta olduğunuz alternatif bir dünyadan gelmekte olan imgeler olabilir.
Kim bilir, belki en özel rüyalarımızın bazıları paralel bir evrene açılan bir penceredir. Elbette bu spekülasyondur, ama spekülasyon ve bilimsel merak olmadan Evrenin ve gerçekliğimizin sırları hakkında daha fazla şeyi asla öğrenemeyebiliriz.
Profesör Tegmark’ın bir zamanlar söylediği gibi ifade edebiliriz. “Gerçekliğin doğası hakkında derin bir soru sorduğumuz zaman, garip görünen bir yanıt beklemez miyiz? Evrim uzak atalarımız için hayatta kalma değeri olan her günkü fiziği bize sezgiyle sağladı, günlük dünyanın ötesine geçmeye her cesaret edişimizde, onun garip görünmesini beklemeliyiz.”
(Çeviri: Saffet Güler)
Kaynak: Tolga Yazıcıer
|
|
|
Kutsal Yedili Kristali Ve Özellikleri |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:46 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bu sıradışı taş; ”Kutsal Yedili”, Süper 7 Kristal mineralin güçlü bir birleşimidir. Dünya’da sadece ‘Kutsal Ruh’ anlamına gelen Rio kentinin kuzeyinde yer alan Espirito de Santo bölgesinde, Brezilya’da bulunabilir. Gerçek Santo – Kutsal Yedili kristali nadirdir.
Bazı özel örnekler, Tokyo Uluslararası Mineral Gösterisi’nde 1-4 Haziran 2018 tarihleri arasında, Shinjuku Hyatt Regency Hotel’de sergilenecek. Bu kristal türleri; derin mordan, griye, siyahtan altın ve pembenin tonlamalarına ve kristal berraklığına kadar giderek değişen, göz alıcı yedi güçlü mineralden oluşuyor.
Kutsal Yedili; Ametist, Cacoxenite, Goethite, Kristal Kuvars, Lepidocrocite, Rutile ve Smokey Quartz elementlerinin toplamını içerir.
Kristal şifacıları ve metafiziksel taş kolleksiyonerlerinin çok özel ve güçlü bir taş olarak değerlendirdikleri Kutsal Yedili; temizlemeyi, yeniden şarj etmeyi veya enerji vermeyi gerektirmeyen nadir kristallerden biri. Bu harika kristalin en küçük parçası bile, yedi mineral çeşidinin her birinin gücünü korur. Taşın enerjetik frekansı ile, şifa veren kullanımlarının sırları, açığa çıktıkça gelişmeye devam etmektedir.
Kutsal Yedili Kristali; sezgi ve durugörü gibi ruhsal yeteneklerin arttırılmasında, barındırdığı yedi mineralinin her birinin iyileştirici özelliklerini bir araya getirerek, yoğunlaştırmasında da, olağanüstü çekici olarak nitelendirilir.
Tek Kristalde 7 Mineral
Kristalin 7 Yüzü:
Ametist – Uyku sorunları, soluk alma problemleri, kanın saflaştırılması, enerji odaklama çalışması, stresi, endişeyi yenme özellikleri.
Cacoxenite – Mide veya sindirim problemlerini hafifletme ve tiroidi destekleme, duygusal karışıklığın azaltılması, negatiflerin uzaklaştırılması.
Goethite – Duygusal iyileşmenin başlayabilmesi, kederle temas kurmaya odaklanma, kök çakra tıkanıklığından başlayarak onarımın kurulması.
Kristal Kuvars – Diğer çalışma taşlarının enerjilerini, güçlendirme, minerallerin iyileştirici etkisini yükseltme ve arındırma.
Lepidokrosit – Hiperaktivite belirtilerini sakinleştirme, yatıştırıcı titreşimi ile, sıklıkla çocukların içsel rehabilitasyonunda yardımcılık, korku ve endişeden kurtulma yeteneğini arttırma.
Rutil – Enerji şifacıları için faydacılık, ruhu aydınlatarak, sıkıntıları arındırmak için enerjiyi güçlendirme, negatif enerjiyi filtreleme, solunum zorluklarını giderme, hücrelerin yenilenmesi, beden boyunca enerji akışına yardım, kederli ya da zayıf bir kalp için en uygun dengeleme.
Smokey Quartz – Sakinleştiricilik, depresyonu rahatlatma, böbreklere, pankreasa şifa etkisi, karın içi ve adetlere bağlı krampları hafifletme, üreme organlarına canlılık kazandırma, doğurganlık sorunlarında güçlü bir arındırıcılık ve vücuttaki toksinleri uzaklaştırma.
Yüksek Bilinç Taşı
Kutsal Yedili Kristali, ayrıca telekinesis, telepati, bilinçlenme düzeylerinde, şifada yükselişi teşvik edebilir. Bunun bir nedeni de; parlak, kendini içten aydınlatan özelliğini sağlayan elektromanyetik dalgalar üretmesidir. Aynı zamanda auraları görmeye yardımcı olabilir. Fiziksel ve eterik düzlemler arasındaki bağlantıyı ise, yaydığı titreşimler sayesinde kurmaktadır.
Bu yüksek frekanslı kristal, asla temizlemeye veya enerji kazandırılmaya gereksinim duymadan içsel gücünü korur.
Negatif enerjili titreşimleri kesinlikle biriktirmediği ve yansıtmadığı düşünülmektedir. Kutsal özelliği de, bu bağlamda dikkat çekicidir. Enerjisi, uygulamalarda sınırsız görülür, böylece en iyi uyum, zihni netleştirme, seviye yükseltme ve ilahi bağlantı taşlarından biri ünvanını kazanır.
Enerji, şifa, koruma, güç, topraklama, psişik gelişim, psişik koruma, telepati, telekinesis, durugörü, meditasyon, aura görme, çakra açma, dengeleme, sezgi çalışmalarında, eski kalıpları uzaklaştırmada yardımcı taşların en iyisidir.
Doğada yerini alan harika armağanlardan biri olan Kutsal Yedili kristalinin, tutucuya yakın olan düşük frekansların titreşimlerini yükselttiği düşünülmektedir.
Kaynak:yuvayayolculuk
|
|
|
Bill Gates Uyardı: 6 ayda 30 milyon insan ölebilir! |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:42 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Ünlü yazılım ve teknoloji firması Microsoft’un CEO’su Bill Gates, olası bir küresel salgın hastalığa karşı insanları uyardı. Bill Gates’e bakılırsa, 6 ayda 30 milyona yakın kişi yaşamını kaybedebilir.
Yeryüzündeki yaşamımızı tehdit eden kıyamet senaryolarından biri olan küresel salgın bir hastalık ihtimali Bill Gates tarafından da dillendirildi.
ÇOK ZAMANIMIZ YOK!
Bill Gates’e bakılırsa bu kuram, gelecek 10 sene içerisinde olabilir. “Dünya, savaş için hazırlandığı azimle pandemi (Pandemi nedir? Geniş bir coğrafyada yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklar.) için hazırlanmalı” diyen Bill Gates’in düşüncesine göre kontrol dışına çıkan bir araştırmacı, laboratuvar ortamında çiçek hastalığının çok daha ölümcül bir şekle dönüşmesine neden olabilir. Bill Gates’e bakılırsa bu önünü oldukça zor geçebileceğimiz küresel bir salgın hastalığa neden olabilir.
BAHİS ŞİRKETİ DÜNYANIN SONUNU GETİREBİLECEK OLASI KIYAMET SENARYOLARI İÇİN ORANLARI BELİRLEDİ
Bir bahis firması geçtiğimiz dönemde Dünya’mızın sonunu getirebilecek 10 yıkım senaryosunu belirledi ve bahis oranlarını açıkladı.
Bahis şirketi 10 kıyamet senaryosunda Gates’in deklare etmiş olduğu yaygın bir salgın hastalığa da yer vermişti.
*Dünya dışı bir uygarlığın Dünya’mıza saldırması (Oran: 1’e 500)
*Bir Kara deliğin Dünya’mızı yutması (Oran: 1’e 125) *Nano makinelerin insanlığın sonuna sebep olup Dünya’mızdaki baskın tür haline gelmesi (Oran: 1’e 100) *Yapay zekanın insanlığın kontrolünden çıkması (Oran: 1’e 80) *Biyolojik küresel harp (Oran: 1’e 60) *Herhangi bir küresel doğal yıkım (Oran 1’e 45) *Nükleer küresel harp (Oran: 1’e 30) *Global salgın hastalıklar (Oran: 1’e 2) *Kıyamet Günü (Oran 1’e 1)
*Güneş’in devasa bir yıldıza dönüşerek Dünya’mızdaki yaşamı bitirmesi (Oran: (1’e 1)
Not: Eğer bu bahsin bir kazananı olursa ödemesini nasıl alacak gerçekten merak ediyoruz
Kaynak: korkubilimi
|
|
|
Beynimizde Oynanan Oyunlar: Sinestezi Nedir? |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:40 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Sinestezi kelime yapısı olarak Yunanca bir kelimedir, sinestezi beynimizde istem dışı gerçekleşen bir oyundur. Sinestezi, doğduğumuz sırada nöron arası bağlantılarda ömrümüz boyunca yetecek kadar bulunur fakat bir süre sonra yok olmaya başlar sinesteziklerde ise durum bundan biraz farklı. Sinestezik insanlarda bu bağlantılar yok olmaz. Sinestezi kavramını basit bir dille açıklayacak olursak eğer gördüğümüz şeyleri duymak; duyduğumuz şeyleri ise görmek olarak tanımlayabiliriz.

Sinestezik insanları hasta olarak değerlendirmek yanlıştır. Sinestezi olgusu her 23 insandan birinde görülmektedir. Sinestezi ikiye ayrılır bir grup renkleri sayı olarak betimler diğer grup ise renkleri sayı olarak algılar ve beyninde kodlar. Bunun yanı sıra bazı sinestezikler ise tatları ve kokuları da sayı veya renk olarak algılar, kodlar. Pek çok “hasta” durumundan memnundur, sinestezik insanların ezber yeteneği sinestezik olmayan bir insana göre hayli üst seviyededir. Sinestezi durumu çoğu insan için keyif verici olmuştur düşünsenize müzik dinliyorsunuz ve bu bir görsel şölen havası yaşatıyor. Durumun istatistik olarak kadınlarda ve solaklarda rastlandığını söylemek mümkün. Fakat renkleri sayı,yada sayıları renk olarak gören sinestezik insanların arası matematikle pek iyi olmuyor çünkü sayılar onlara sevmediği bir rengi yada durumu yansıtabiliyor bu da soğumalarını ve isteksizliklerini arttırıyor.

Tarih ünlü sinestezik kişiliklere sahne olmuştur bunlardan en önemlilerinden biri ise Johann Von Goethe (1749 -1832). Goethe 18.Yy’ın başlarında renk olgusunun açıklanmasında ki eksiklikleri fark etti. Sinestezik olan Goethe rengi ve ışığı nasıl gördüğümüz ile ilgilendi. ona göre bu durum beynimizin bir bilinmeyen işlevi olduğuna delaletti.
Sinestezik insanların algılarına örnek vermek gerekirse portakal tadının üçgen hissi uyandırması, kırmızı bir tişörtün çok gürültülü olması, nisan ayına geldiğimizde ağzımızda bir çilekli sakız tadı bırakması, pazartesi günlerinin çok agresif olması, 2 rakamının kötü kokması örnek verilebilir. Amazonlarda bir kabilede Şamanların kullandığı bir ot vardır ve bu ot insanlara sinestezik etki yaratır, bir Amazon kabilesi ritüelinde bu ot kullanılıp müzik yapılırmış yorumlar ise oldukça “sinestezik” “notalar çok uyumluydu”, ” ritmi yavaştı” gibi yorumlar yerine “sarısı sanki biraz azdı”, “biraz daha mavi olabilirdi” gibi yorumlar yapılmış
Kaynak: korkubilimi
|
|
|
7 BÜYÜK BİLİM ADAMINA GÖRE EVRENİN YARATILIŞI |
Yazar: Archilles - 03-05-2018, Saat: 21:09 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorumlar (2)
|
 |
Evrenin nasıl yaratıldığı, tarih boyunca her zaman tartışma konusu olmuştur. Birçok bilim adamı değişik tezler ileri sürmüş, konu felsefeciler arasında da hep tartışılmıştır. Bilim dünyasının 7 büyük ismi ise evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığını düşünüyordu. İşte o 7 süper beyin ve evrenin yaratılışına dair inançları:
Isaac Newton (1642-1727):
Newton, bilimde çığır açan buluşlarının yanı sıra, ateizmi reddeden ve Yaratılış’ı savunan ciddi eserler yazmış, "Yaratılış tek bilimsel açıklamadır." düşüncesini savunmuştur. Newton, mekanik evrenin, kendi deyimiyle "hiç durmaksızın çalışan dev saatin" ancak güçlü ve üstün, akıl sahibi bir Yaratıcı’nın eseri olabileceği gerçeğine inanıyordu.
Galileo Galilei (1564-1642):
Galileo Galilei, teleskop kullanarak gökyüzüne bakan ilk kişidir. Galilei, hem Dünya'nın yuvarlak olduğunu söylemiş, hem de Ay'daki karanlık bölge, krater ve tepeleri ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Bilime yaptığı bu büyük hizmetlerle tarihte önemli bir yeri olan Galilei, duyuların, konuşma yeteneğinin ve zekânın insanlara Allah tarafından verildiğine ve bunların en iyi bir şekilde kullanılması gerektiğine inanıyordu. Doğanın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığının her haliyle açık olduğunu savunuyordu. "Tabiat, hiç şüphesiz Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır." diyen Galilei, Allah'ın kitapları ile yarattıkları arasında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birinin Allah tarafından yaratıldığını söylüyordu.
Johannes Kepler (1571-1630):
“Tabiat kitabına göre biz astronomlar, Yüce Allah'ın din adamları olduğumuzdan, bizim Allah'ın şanını konuşmamız gerekir.”
Astronomi biliminin kurucusu olan Kepler, gezegenlerin hareketlerini, güneş sisteminin uzaklığını hesaplamış ve yıldız hareketlerinin haritasını gösteren ilk astronomik takvimi yayınlamış büyük bir bilim adamıdır.
Michael Faraday (1791-1867):
Zamanının en büyük fizikçisi olarak tanınan Faraday, özellikle elektrik ve manyetizmanın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Faraday'ın sadece fizik değil, kimya alanında da bilime büyük katkıları olmuştur.
Faraday, bir Yaratıcı'nın varlığına ve din ile bilimin uyum içinde olduklarına inanan bir bilim adamıydı. "Dünyayı tek bir Yaratıcı yarattığına göre, bütün tabiat bir bütünün parçaları olmalı" diye düşünen Faraday, bu prensipten yola çıkarak, elektrik ve manyetizmanın birbirleriyle ilgili olduğu sonucuna varmıştı.
Gregory Mendel (1822-1884):
Mendel kanunları olarak bilinen 3 genetik kanununu bulan ünlü bilim adamı, kalıtımın prensiplerini ortaya koyan kişi olarak tarihe geçmiştir. Mendel'in kalıtım prensipleri, evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan en önemli bilimsel dayanaklardan birisi olmuştur.
Kendi bulduğu kalıtım prensipleri bir yandan evrim teorisini çürütürken, diğer yandan Mendel kişisel olarak da tesadüflerin dünyayı oluşturamayacağına, her şeyi olduğu gibi, dünyayı da Allah'ın yarattığına inanan bir din adamıydı.
J.J. Thomson (1856-1940):
Elektronun varlığını ilk ortaya çıkaran (1897) J.J.Thomson, Cambridge Üniversitesi'nde fizik profesörüydü. Güçlü bir inancı olan Thomson'un, bilimin ulaştığı sonuçların Allah'ın varlığını gösterdiğini ifade eden sözleri şöyledir: “Bilim kalesinin yüksek zirveleri, Allah'ın muhteşem işlerini gösteriyor.”
Albert Einstein (1879-1955):
Çağımızın en önemli bilim adamı olan Albert Einstein, aynı zamanda Allah'a olan inancı ile de tanınmaktadır. Bilimin dinsiz olamayacağını savunan Einstein'ın din ve bilimle ilgili bir sözü şöyledir:
“Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle ifade edilebilir: Dinsiz bir bilime inanmak imkânsızdır.”
Einstein, evrenin tesadüflerle oluşamayacak kadar harika bir düzene sahip olduğuna ve evrenin üstün akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığına inanıyordu. Yazılarında Allah'a olan inancından sıkça söz eden Einstein için, evrendeki doğal düzenin harikalığı son derece önemliydi. Daha önce de belirttiğimiz gibi, "Dinsiz bir bilim topaldır." sözleriyle Einstein, dinle bilimin nasıl ayrılamaz bir bütün olduğunu ifade etmiştir.
Adem Suad
Kaynak:gencgelisim.com
|
|
|
|