Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 978 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 978 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 162
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 757
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 675
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,510
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,861
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,050
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,301
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,535
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,832
|
|
|
Yeni Bulgular, Uzaylıların Paralel Evrende Yaşıyor Olduğuna İşaret Ediyor! |
Yazar: Archilles - 16-05-2018, Saat: 17:50 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Yüzlerce yıldır uzaylıları başka evrenlerde arayan insanoğlu, belki de bakması gereken çok daha yakın bir yeri atlamış olabilir.
Bildiğiniz gibi çoklu evrenler teorisi, şu an bulunduğumuz gerçeklikteki evrenin farklı seçimler, farklı olasılıklarla meydana gelmiş sonsuz farklı evrene bölündüğü yönünde. Sonsuz denilmesinin sebebi de hesaplanamayacak kadar fazla olasılık bulunması.
Yapılan yeni bir çalışma, devasa denebilecek bir bilgisayar simülasyonunu çalıştırdı. Bu sayede paralel evrenlerde ne tür farklı sonuçlarla karşılaşabileceğimiz hesaplanabilecekti. Ortaya çıkan sonuçlar, şimdi olduğundan daha fazla karanlık enerjinin yayıldığı bir paralel evrene işaret ediyor. Peki nedir bu karanlık enerji?
Karanlık enerji dediğimiz şey evrenin azalan değil, artan bir hızla git gide genişlemesini sağlayan bir enerji türü; hatta ve hatta, Einstein'in araştırmalarında yanıldığını kabul ettiği gerçeklerden biridir.
Karanlık enerjinin tanımı bu şekilde yapılabilse de halen nasıl işlediğine dair net bulgular yok. Ancak bilinen bir gerçek var ki karanlık enerjinin fazlalaşması, evrendeki yaşam olasılığını ve canlılığı artırıyor. Çünkü evrenin daha fazla genişlemesi demek, keşfedilmesi şu an imkansız gibi görünen farklı farklı galaksilerin, gezegenlerin ve formların oluşumuna sebep olabilir. Hatta paralel evrenler teorisine göre belki de çoktan oldu.
Burada simülasyonun bulduğu kritik bulgu şöyle: Şu an evrendekinin 300'de 1'i kadar dahi az karanlık enerjiye sahip paralel evrenlerde dahi bir şekilde yaşam oluşabiliyor. Bu şu demek: Evrenimizin çok daha fazla karanlık enerjiye sahip olduğu paralel evrenler, uzaylılarla birlikte yaşadığımız veya birbirimizi bulduğumuz ve dostça yaşadığımız evrenlere de sebebiyet vermiş olabilir.
Sizin de fark etmiş olacağınız gibi bulgulara dair her şey tahmin yahut varsayımdan ibaret. Ömrümüz ne kadarının keşfine yeter bilemiyoruz ama belki de paralel evrenlerde tahayyül dahi edemeyeceğimiz farklılıkta şeyler oluyor.
Kaynak: webtekno.com
|
|
|
Zamanda Geriye Doğru Giderseniz Zaman Yolculuğu Teknik Olarak Mümkün |
Yazar: Archilles - 16-05-2018, Saat: 15:44 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Zaman yolculuğu bilim kurgu kitaplarında yer alan en temel konulardan bir tanesi olagelmiştir. Komplo teorilerinde ve bilim kurgu filmlerinde zamanda nasıl yolculuk edileceğine dair çeşitli fikirler yer alır. Modern toplumun ortaya koyduğu bir fikir olmasına rağmen zaman yolculuğuyla ilgili hikayelere binlerce yıl öncesinde de rastlanabiliyor.
Zaman yolculuğu bilim kurgu kitaplarında yer alan en temel konulardan bir tanesi olagelmiştir. Komplo teorilerinde ve bilim kurgu filmlerinde zamanda nasıl yolculuk edileceğine dair çeşitli fikirler yer alır. Modern toplumun ortaya koyduğu bir fikir olmasına rağmen zaman yolculuğuyla ilgili hikayelere binlerce yıl öncesinde de rastlanabiliyor.
zamanda-geriye-dogru-giderseniz-zaman-yolculugu-teknik-olarak-mumkun
Son yıllarda teknolojideki inanılmaz ilerlemelere rağmen zaman yolculuğunun mümkün olabileceğine dair bir gelişme kaydedilemedi. Bazı bilim insanları ise zaman yolculuğunun mümkün olmadığını savunuyor. Bununla birlikte bir astrofizikçi yaptığı açıklamada zaman yolculuğunun teorik olarak mümkün olduğunu açıkladı. Teorik fizik kurallarına göre insanın zamanda geri dönmesine izin verilecek olan solucan deliklerinin yaratılması mümkün olabilir.
Astrofizikçi Ethan Siegel, “Hâlâ koşulları keşfetmemize rağmen, zamanda yola çıkmaya ve insanların bunu yapabilecek kadar büyük bir sistem oluşturabilmesi için gerekli araçların bulunmasına ihtiyacımız var. Teorik fizik kanunlarında hiçbir şey yasaklanmıyor” açıklamasında bulundu.
Zaman yolculuğu bilim kurgu kitaplarında yer alan en temel konulardan bir tanesi olagelmiştir. Komplo teorilerinde ve bilim kurgu filmlerinde zamanda nasıl yolculuk edileceğine dair çeşitli fikirler yer alır. Modern toplumun ortaya koyduğu bir fikir olmasına rağmen zaman yolculuğuyla ilgili hikayelere binlerce yıl öncesinde de rastlanabiliyor.
zamanda-geriye-dogru-giderseniz-zaman-yolculugu-teknik-olarak-mumkun
Son yıllarda teknolojideki inanılmaz ilerlemelere rağmen zaman yolculuğunun mümkün olabileceğine dair bir gelişme kaydedilemedi. Bazı bilim insanları ise zaman yolculuğunun mümkün olmadığını savunuyor. Bununla birlikte bir astrofizikçi yaptığı açıklamada zaman yolculuğunun teorik olarak mümkün olduğunu açıkladı. Teorik fizik kurallarına göre insanın zamanda geri dönmesine izin verilecek olan solucan deliklerinin yaratılması mümkün olabilir.
Astrofizikçi Ethan Siegel, “Hâlâ koşulları keşfetmemize rağmen, zamanda yola çıkmaya ve insanların bunu yapabilecek kadar büyük bir sistem oluşturabilmesi için gerekli araçların bulunmasına ihtiyacımız var. Teorik fizik kanunlarında hiçbir şey yasaklanmıyor” açıklamasında bulundu.
zamanda-geriye-dogru-giderseniz-zaman-yolculugu-teknik-olarak-mumkun2
Siegel, zamanda geriye dönebilmek için bir solucan deliği yaratabilmenin mümkün olduğunu ifade ediyor. Eğer bir solucan deliğinin bir ucu hareketsiz bırakılır ve diğer ucu ışık hızına neredeyse eşit bir hıza getirilirse zaman yolculuğu yapılabilir. Bu konuda Siegel solucan deliğinin hareketli ucunda zamanın daha hızlı ilerleyeceğini ve durağan ucunda zamanın daha yavaş akacağını söylüyor. Dr. Siegel’ın teorisini zaman içerisinde gerçeğe döndürüp döndüremeyeceği tüm bilim çevreleri tarafından dikkatle takip ediliyor. Eğer bu teori gerçeğe döndürülebilirse insanlık zamanda geriye doğru gidebilecek.
Kaynak:forbes.com/sites/startswithabang/2017/11/14/how-traveling-back-in-time-could-really-physically-be-possible/#120078a812db
|
|
|
Dünya Bir Kara Delik Tarafından Yutulacak Mı? |
Yazar: Archilles - 16-05-2018, Saat: 15:40 - Forum: EVREN VE BİLİM
- Yorum Yok
|
 |
Kara delikler herkeste korku uyandırmasının yanı sıra merak edilen en büyük fenomenler arasında yer almaktadır. Onlardan korkmamıza gerek var mı? Gezegenimizi bir kara deliğin yutma riski ne kadar? Bilindiği kadarıyla böyle bir endişe bulunmuyor. Ancak bilim bu konu hakkındaki araştırmalarını hız kesmeden sürdürüyor.Kara delikler, çevrelerindeki her şeyi yutan muazzam bir güç değildir. Evet, gökadamızın merkezinde oldukça büyük bir süper kütle kara deliği var, ama Samanyolu’ndaki her şeyi emmiyor. Gerçekten de kara deliğin yörüngesinde çok sayıda yıldız var ve milyarlarca yıldır hayatta kaldılar. Sagittarius A * (A-star olarak telaffuz edilir), dost canlısı süper kütlesel karadeliklerimiz yakındaki yıldızları emmiyor. Süper kütleli bir karadeliğin her şeyi yutmaya başlaması sorun olur. Bu durumda kara deliğe yakın olmanıza bile gerek yoktur. Süper kütleli bir karadeliğin her şeyi yutmaya başlaması tüm gökada ve ötesini etkileyebilir. Eğer yıldızlar ya da gazlar süper kütleli bir kara deliğe gerçekten yakınlaşırsa, yoğun yerçekimiyle parçalanacak ve yavaşça gargantuan nesnesi tarafından emilerek sıcak plazmaya çevrilecektir. Bir kara deliğin etrafındaki süreçler, galaksinin ötesine yayılan ve gazın on milyonlarca dereceye kadar ısınmasını sağlayan yüksek enerjili parçacık jetleri üretebilir.

Kara delikler herkeste korku uyandırmasının yanı sıra merak edilen en büyük fenomenler arasında yer almaktadır. Onlardan korkmamıza gerek var mı? Gezegenimizi bir kara deliğin yutma riski ne kadar? Bilindiği kadarıyla böyle bir endişe bulunmuyor. Ancak bilim bu konu hakkındaki araştırmalarını hız kesmeden sürdürüyor.Kara delikler, çevrelerindeki her şeyi yutan muazzam bir güç değildir. Evet, gökadamızın merkezinde oldukça büyük bir süper kütle kara deliği var, ama Samanyolu’ndaki her şeyi emmiyor. Gerçekten de kara deliğin yörüngesinde çok sayıda yıldız var ve milyarlarca yıldır hayatta kaldılar. Sagittarius A * (A-star olarak telaffuz edilir), dost canlısı süper kütlesel karadeliklerimiz yakındaki yıldızları emmiyor. Süper kütleli bir karadeliğin her şeyi yutmaya başlaması sorun olur. Bu durumda kara deliğe yakın olmanıza bile gerek yoktur. Süper kütleli bir karadeliğin her şeyi yutmaya başlaması tüm gökada ve ötesini etkileyebilir. Eğer yıldızlar ya da gazlar süper kütleli bir kara deliğe gerçekten yakınlaşırsa, yoğun yerçekimiyle parçalanacak ve yavaşça gargantuan nesnesi tarafından emilerek sıcak plazmaya çevrilecektir. Bir kara deliğin etrafındaki süreçler, galaksinin ötesine yayılan ve gazın on milyonlarca dereceye kadar ısınmasını sağlayan yüksek enerjili parçacık jetleri üretebilir.Yıldızlararası malzemeyi ısındıran galaksiden esen rüzgarlar oluşturabilirler. Yıldızları kozmik ışınlarla şekillendirebilir ve sular altında kalmasını sağlayabilirler.
Kara deliklerle ilgili sorun, onların siyah olmaları ve onları göremememizdir. Onları tespit etmenin en iyi yolu, bunlardan birinin beslenmeye ve yanmaya başlamasını beklemektir. Bu gözlemlere dayanarak, Yaygın Sagittarius A * ‘nın galaksideki tek kara delik olmadığını biliyoruz. Simülasyonlara ve modellere göre, Samanyolu’nun tek süper kütleli kara deliği bile olmayabileceği anlaşılıyor. Daha küçük kara delikler söz konusu olduğunda, tahmini sayı çok daha büyüktür. Bu tahminlere dayanarak, ortalama olarak her 125 ışıkyılında bir kara delik olması gerektiğini hesaplayabiliriz. Bu durumda endişelenmeli miyiz? Kara deliklerin bir tehdit oluşturmak için bize yakın olması pek olası değil. Ancak, tüm potansiyel göksel tehlikelerin nerede olduğunu bilmek isterseniz, o zaman oldukça endişelenmelisiniz. Güneş’in kütlesinin 10 katı bir kara delik 30 kilometreden daha az olacaktır. Böylesi bir nesnenin bulunması ise çok zor. Yakında bir kara delik varsa, yerçekimi etkilerini görebiliriz. Yıldızların sadece karadelikten kaynaklanabilecek şekilde yer değiştirmesi ve hareketlerini görebiliriz. Güneş sistemine yaklaşması halinde kuyruklu yıldızların sayısında artış görebiliriz. Bir kara deliği tespit edersek ve Güneş Sistemi ile çarpışma rotasındaysa, yapabileceğimiz çok az şey var. Bizi vurmak zorunda bile değil – geçen bir kara delikten gelen yerçekimi şiddeti Güneş Sisteminde hasara yol açabilir. Kara deliklerden herhangi birisi şu anda dünyaya yakın değil. Eğer yakın olsaydı, yapabileceğimiz hiçbir şey olamazdı.
Kaynak:iflscience.com/space/will-earth-ever-be-eaten-by-a-black-hole/all/
|
|
|
Bilinçaltının Sizi Esir Eden 5 Popüler Tuzağı |
Yazar: Archilles - 14-05-2018, Saat: 17:24 - Forum: Bilinçaltı
- Yorum Yok
|
 |
Popüler Kültür Üzerine
İnsanlar artık bir dokunuşla birbirlerine ulaşabiliyorlar. Çoğumuzun ekonomik durumu ortalamanın üzerinde. Fakat yine de ağır çelişkiler ve depresyonlar yaşayabiliyoruz. Kendimizi anlamadan önce başka şeyleri anlamak için çok zaman harcıyoruz.
Siz başkalarının hayatlarını görüyorsunuz. Sosyal medya sürekli bir teşhir yeri haline gelmeye başladı. Aldıklarımızı, yediklerimizi ve en kaliteli anlarımızı başkalarının beğenilerine sunar hale geldik. Peki bundan 10 yıl önce çekinerek arkadaşlarımıza gösterdiğimiz fotoğrafları ve hikayeleri şimdi nasıl gönül rahatlığı ile paylaşıyoruz.
Sizi Esir Eden 5 Popüler Tuzak
#Etiketlerden Uzak Durun. Kendinizi keşfedin..
Bilinçaltınız size popülerlik üzerinden yönetiyor. Hepimiz beğenilmek ve takdir edilmek isteriz. Fakat kendimiz gibi olmayan; içsel olmayan şeyler paylaşıyoruz. Çoğu zaman fikirlerimizi yansıtan değil popülerliğimizi yansıtan şeyler yapmaya mecbur hissediyoruz kendimizi.
Popüler söylemleri takip etmemeye çalışın
Sosyal medyada yayılan popüler söylemler aslında bize fayda sağlamıyor. Popüler söylemler yerine sizi geliştirecek site ve önerileri izleyin. Kişisel gelişim kendini tamamlayacak bilgileri öğrenmenizle başlar.
Telefona değil; kendinize güzel bir zaman ayırın.
Ne kadar az kendimizle ilgileniyoruz ve kendimizi telefona bağımlı hissediyoruz. Akıllı telefon yararlı olduğu kadar bizde çok zararlı bir etki yapıyor. Bunu önlemek sizin elinizde. Yürüyüşe çıkarken akıllı telefonunuzu almayın. Bir saat sadece uzanıp kendinizi dinleyin. Huzur sizi bulacaktır.
Yaşamınızın Anlamını bulun.
Kalbinizi dinleyin onun size söylediği şeylere biraz olsun kulak verin. Bir fikriniz varsa onu gerçekleştirmek için hayatınızdaki değişiklikleri göz alın.
Yüksek Bilinç için Rehberini Takip edin.
“Bir kitap okuyan her şeyi bildiğini zanneder. İkinci kitabı okuyan kuşkuya düşer. Üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar.” Frederick Pollock
Kendinizi gelişmeye geliştirmeye adayın. Popüler kültür şu anda fenomen olmak üzerinden gençlerimizi ele alıyor. Bundan 20 yıl önce popçu ve topçu popüleritesi vardı. Akımları değil Kalbinizi ve ruhunuzu takip edin.
Kaynak:bilgierdemdir
|
|
|
Hayalleri Gerçekleştirmek İçin Yapılması Gereken 5 Şey |
Yazar: Archilles - 14-05-2018, Saat: 17:21 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
Bir hayalimiz var. Gerçekten hepimizin pek çok hayali ve dileği var. Peki hayallerimizi gerçekleştirmek için ne yapmalıyız? Bu soruyu araştırdık. Bizce hayalleri gerçekleştirmenin 5 püf noktası var.
1- Nasıl olacağına değil! Ne kadar iyi olacağına odaklan. Hepimiz hayallerimizin gerçekleşmesini isteriz. Ama çoğu zaman düşüncelerimizle motivasyonumuzu düşürürüz. Yapmamız gereken ise olumlu motivasyona odaklanmaktır. Bunun için hayalleriniz gerçekleşince ne kadar iyi olacağını düşünün ve ona odaklanın. Bu size harika bir motivasyon kaynağı olacaktır.
2- Hayallerinizi sizi kesin destekleyecek kişilere anlatın. Eleştirilmekten korkmayın diyoruz ama hayalleri gerçekleştirmenin en güçlü yolu motivasyondur. Size %100 inanan ve başarılı olmanızı isteyen insanlara anlatın hayallerinizi.
3- Hayalleriniz büyük olsun. Ama küçük adımlarla başlayın. Büyük hayaller sizi korkutmasın. Gerçekleştirecek gücünüz var. Ama bir hayal ne kadar büyük olursa olsun küçük bir başlangıçla devreye girmiştir.
4- Detaylara takılmayın büyük resme odaklanın. Hayalleriniz gerçekçi bir çizgiye oturmaya başladı mı pek çok detay ortaya çıkar ve bu da motivasyonunuzu yerle bir eder. Emin olun siz büyük işler başarmaya başlayınca detaylar kendiliğinden çözülecektir.
5- Fikirlerine şans ver ve inancını koru. Hayallerini gerçekleştirmeden tam olarak işe yarayıp yaramayacağını bilemezsin. Onun için mutlaka denemeli ve kendine inanmalısın.
|
|
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülemeyen Esrarı |
Yazar: Emka - 13-05-2018, Saat: 17:37 - Forum: TARİH
- Yorumlar (3)
|
 |
Ağrı’ da mı, Cudi’ de mi?
Amerikalı David Fasold, araştırmacı serüvenciler kervanına en son katılanıdır. Bu yılın (1988) ilk yarısında ülkemize gelmiş ve çok geçmeden yeni bir “iddia” ile de ortaya atılmıştır. Fasold’a göre, Nuh’un gemisi Ağrı’nın doruklarında olmaktan çok Üzengili köyü yakınına düşen Musa dağındadır.
Fasold, 1985 yılının Mart ve Haziran aylarında da Ağrı ilimize gelmiş, yörede incelemeler yapmıştır. “İddia”sına bakılırsa, Nuh’un gemisi, Doğubeyazıt’ın 11.3 kilometre güney doğusunda 39 derece kuzey paraleli ile 44 derece doğu meridyeni arasında kalan Üzengili köyü yakınlarındadır. Üzengili köyü, hikâyede Nişr köyü ile aynı yerdedir. Fasold’un raporunda, “Omurgası 10 derece kuzeydoğuya yönelik geminin kıçı 1935, başı ise1901 metre yükseklikte olarak belirtilmektedir. Geminin şu anda en yüksekte bulunan noktası olan kıç tarafı, çok sivri olup oldukça sağlam görünmektedir. Gemiyi kaplayan toprağın altında iki güverte olduğunu tahmin ediyorum.

Geminin baş tarafı, soğan şeklinde olup 10.4 metre boyunda bir çıkıntıyla sona ermektedir. Moleküller frekans jeneratörü kullanılarak bu çıkıntının içinde 13 demir çizgi bulunduğunu ve her çizginin birbirinden 30 cm uzaklıkta olduğunu belirledim. Bu çizgilerden her biri uzunluğuna direkler olup geminin baş tarafından kıçına doğru simetrik olarak uzanıp kıçta tekrar birbirine yaklaşmaktadır. Her bir direğin üzerinde birbirinden 60 cm uzaklıkta okside demir çiviler belirlenmiştir. Bu direkler ve çiviler sadece bu geminin içinden algılanmıştır. Geminin yanı başındaki kayada bulunmamıştır. Böylece bu kayanın gemiyle ilgisi olmayan bir taş olduğu anlaşılmaktadır.”
Fasold’un açıklamalarındaki en ilgi çekici nokta geminin yapılışında kullanılan maddeyle ilişkiliydi. “…Şimdiye kadar inanılanların tersine, bu gemi tahtadan yapılmamıştır. Tahtadan yapılan tek kısım, iç döşemedir. Bu kısım, ilk önce Nuh tarafından yakılacak odun olarak kullanılmış, arta kalanı M.Ö. yüzyıllar boyunca Nuh’un gemisini ziyarete gelenlerce ‘mukaddes emanet’ diye alınmıştır. Bugün tahta olan hiç bir kısmı kalmamıştır. Nuh’un gemisinin tahtadan yapılmış olduğuna dair inanç eski İbranice deki bir kelimenin yanlış çevirisinden çıkmıştır. “Araştırmalarım, bu geminin eski dönemlerde ‘Kfr’ denilen bir tür çimentodan oluşturulduğunu kanıtlamaktadır.”
Bu, yeni ve hiç duyulmamış, benzersiz bir “iddia” dır. Peki, o dönemlerde çimento biliniyor muydu, keşfedilmiş miydi acaba?
Evet, keşfedilmişti. Güneydoğu Anadolu’da Çayönü tepesinde çalışmalarını sürdüren Chicago Üniversitesi’nden Profesör Robert Bradwood’la Profesör Linda Bradwood çimentoya dökülmüş taştan yapıtlar buldular. Bunlar da Nuh’un gemisinin M.Ö. 7250 yılları civarında yapıldığını belirtiyordu.” Geçen yılın (1987) Kasım ayı sonlarına doğru bir gün Ağrı valisi Kutlu Aktaş da Nuh’un gemisinin “keşşaf”ları arasına katılacaktı.
Açıklamasına göre, vali Aktaş, Üzengili köyü yakınlarında Nuh’un gemisini bulmuştu. Kalıntı biçimi, uzmanların verdikleri tanım biçimine çok uyuyordu. “…Tevrat’ta Nuh’un gemisinin 153 metre boyunda olduğu yazılıdır. Uzmanlar da bunu kabul eder. Bulunan kalıntının boy tahminleri, bu uzunluğa uyuyor. Önümüzdeki yıl, bu kalıntıyı doğal olarak turizme açmayı planlıyoruz. Bu konuda Doğubeyazıt I. Mekanize Tugay Komutanlığı’nın “tesbit”lerinde de aynı sonuca varılmıştı.
Her şey olup biterken bunca araştırmalara katılmanın, bunca canı dişe takmaların ardında yatan ne idi? Kimilerine göre, bu, bir “para tuzağı”ydı. Adamlar, her yıl Ağrı Dağı’na sefer düzenleyerek yollarını buluyorlardı. Gemi, bir türlü bulunmuyordu, çünkü bulunsa, onların da geçim kapıları kapanacaktı. Onca sefer düzenleyicisi kimden ve ne için para toplayacaklardı ki? Özellikle ABD’de bir takım insanlar bunun ticaretini yapıyor, kilise kilise dolaşıp paralı konferanslar veriyorlardı.
Ülkede bir konferans için giriş ücreti 10-15 dolardı. Konferansçı, sonunda ‘Mutlaka Ağrı’ya gitmeli, tırmanmalı, gemiyi bulup kutsal kitaplarda yazılanı doğrulamalıyız’ diyor ve dindar insanlar da bu uğurda para bağışından kaçınmıyorlardı. Her seferinde Türkiye’ye geliyorlar, fotoğraf ve filmler çekiyorlar, sonra dönüp bunları paralı konferanslarda gösterip ‘Bu kez bulamadık, ama gelecek yıl mutlaka bulacağız’ diyorlar, yeni baştan milletten bağış topluyorlardı.
Türkiye’de Batı’nın birçok ünlü dergilerinin foto muhabirliklerini yapan Ara Güler’in Nuh’un gemisi üzerine anlattıkları, konuya başka boyutlar getirmektedir: “…Bir gün ‘Hayat’ dergisine yüzbaşı Durupınar geldi. Askeri haritalar için uçakla fotoğraf çekerken Ağrı Dağı civarında tıpkı bir gemiye benzer bir çukur görmüşler. Fotoğrafa baktım, gerçekten çok benziyor.
Hemen Erzurum’a gittim, 3. Ordu Komutanı rahmetli Gümüşpala… ‘Paşam’ dedim. ‘Bu, çok müthiş bir şey… Bu fotoğrafı ben çekeyim, dünyaya yayalım…’ Paşa, bana bir uçak verdi, elimdeki fotoğraf ve haritaya göre yerini bulduk. Uçaktan bakınca, gerçekten sanki Nuh’un gemisinin kalıbı çıkmış, öyle bir çukur. Sular çekilince gemi çamura oturmuş, sonra da tahta olduğundan çürüyüp gitmiş, çukur öylece donup kalmış. Peki, bu çukur Ağrı Dağı’nda mıydı? Hayır, efendim, Ağrı Dağı’nın karşısında Tendürük Dağları vardır, onun eteğinde ve Aşağı Süphan ile Yukarı Süphan köyleri arasında.”
Dikkatle okunduğunda “yer” ile ilgili bir başka “işaret” Kuran-ı Kerim’dedir.
“… Ve gemi Cudi’ye oturdu.” (H4d Suresi, 44. ayet) Kuran-ı Kerim’in yanı sıra, Cudi Dağı’na bir başka “işaret” İ.Ö. 250 yıllarında yaşamış Babilli rahip Berossos’un yazdığı tufan kayıtlarında da vardır.
“… Tanrı Cronus, Sisithros’a (Babilli Nuh’a) tufanı önceden haber verdi. Buyruğu alan Sisithros, derhal Doğu Anadolu’ya yelken açtı ve hemen Tanrı’nın ilhamına mazhar oldu. Gemi (nice sonra) karaya oturdu. O zamanlar bulundukları yer, Doğu Anadolu idi. Gemi böylece burada karaya oturduğundan, bir kısmı hala Doğu Anadolu’daki Cordyean Dağları’nda durmaktadır ve halk, geminin dışını kaplayan katranı (zifti) kazıyarak bir muska ve tılsım şeklinde kullanır.”
Rahip yazarın sözünü ettiği dağlar, Cordyean bölgesindedir ve bu bölge de Van Gölü’nün güneyindeki dağlık yöredir. Burada Ağrı değil, Cudi Dağı vardır. Cudi dağı 2000 metre yüksekliğiyle, Mezopotamya havzasında oluşacak bir yerel tufan olayının kuzey sınırında yer almaktadır. Dağın tepesindeki Seksenler köyü, Nuh’un gemiden çıkıp çevresindekilerle yerleştikleri ilk köy olarak ünlüdür.
“İddia”, 1985 yılında Ankara’da toplanan 9. Türkiye Jeomorfoloji Kurultayı’nda MTA mühendislerinden Yılmaz Güner aracılığında daha da güçlendirilmiştir. Güner, kurultaya sunduğu bildirisinde, “Nuh’un gemisinin demirlemesi için en uygun yerin Ağrı değil, Cudi Dağı olması” gerektiğini savunuyordu. Çünkü kutsal kitaplarda sözü edilen ve tümüyle Mezopotamya’yı kaplayan Nuh tufanı gerçekleşmişse, geminin topografik nedenlerden ötürü Ağrı Dağı’na yanaşması ya da gelip oturması mümkün değildi.
Olaya bu açıdan yaklaşanlardan ilk yankı, Paris’te yayınlanan “France Soir” gazetesinden geldi. Bir Fransız keşif grubu, Ağrı yerine Cudi Dağı’na çıkmış ve 150 metre uzunluğunda ve 24 metre genişliğinde, 15 metre yüksekliğinde dev bir gemi kalıntısı bulmuştu. Tarih, 31 Ağustos 1949’du.
Aradan yirmi üç yıl geçti ve 6 Şubat 1972 günlü gazeteler Nuh’un gemisinin kesinlikle Cudi Dağı’nda bulunduğunu haber verdiler.
Keşfedenler, olaya ilk kez karışan Bir Alman grubuydu. Alman Devletler Araştırması Enstitüsü elemanlarından Friedrich Bender, Gılgamış Destanı ile Kuran’dan yola çıkmış, Cudi Dağı’nda kalıntılar bulmuştu. Bunlar, katrana benzeyen bir madde ile yapıştırılmış tahta parçalarıydı. Analiz sonucunda katrana benzeyen o maddenin 50.000 yıllık, tahta kalıntılarının ise, 6.630 yıllık oldukları saptandı. Hata payı, en çok 300 yıllıktı.
Cudi dağı tutkunları, bir başka dayanağa da dört elle sarılmışlardı:
Hikayeye göre, Nuh,un tufan sonrasında gemisinden uçurduğu güvercin ağzında bir zeytin dalı ile geri dönmüştü. Zeytin ağacı, Ağrı yöresinde kesinlikle yetişmez. Ama Cudi Dağı’nın güney-batısındaki yöre zeytinliktir. “…Gemi kuzeye doğru yol almış ve Cudi Dağı civarına gelmişti ama henüz sular çekilmediği için hiçbir tarafı görülmüyordu” diye anlatılır “Kısas-ı Enbiya” kitabında.
“Kısas-ı Enbiya”, peygamberlerin yaşam hikâyelerini kapsamaktadır ve Nuh bölümünde şunları ekler ayrıca: “…Fakat Hazreti Nuh, artık kurtulduklarını vahiy yoluyla öğrenmişti Cudi Dağı’nın çevresinde on gün boyunca dolaştı.” Güvercin, ağzında zeytin dalıyla nasıl geri dönmüştür: “Kısas-ı Enbiya”; “…Zeytin dalını kim gördüyse sevindi. Gemi o yönde yol aldı ve tufandan tam altı ay sonra tüm heybetiyle bir dağ göründü. Bu dağ, Allah’ın vahiy yoluyla Nuh’a haber verdiği Cudi dağı idi.”
Gemi, karaya oturmuştur. Tufan sona ermiştir. Geleceğin yeni kuşaklarını oluşturacak Nuh’un çevresindekiler, gemiden çıkarlar. Hepsi seksen insandır. Bir köy kurmaya koyulurlar. “Köy, iki yılda, tam Nuh’un düşündüğü gibi bir şekil almıştır” diye anlatır “Kısas-ı Enbiya”. Sonra bu köye, birlikte olduğu 80 kişiye izafeten “Seksenler” anlamına gelen “Semanin” adını verdiler. Cudi dağı’na oturduğu “iddia” edilen gemi, sonra ne olmuştur, dersiniz?
“Seksenler” köyünün üç mahallesi vardı; Nuh’un üç oğlu Yafes, Ham ve Sam kurmuşlardı. Yıllar yılları kovaladıkça kuşaklar artıyor, insanlar çoğalıyordu. Bir elli yıl üstünden geçince, büyük oğlu Yafes, Nuh’a gelmiş ve: “Ey babam, tufanın kanıtı gemidir. Onu hiçbir zaman parçalamayalım, olduğu gibi bırakalım” demişti. “Bende senin düşüncendeyim” demişti babası Nuh. “Hatta oğullarımıza yerini kesinlikle söyleyelim ki, yüzyılların ötesine erişebilsin.”
Yafes, geminin o zamana kadar sağlam kalıp kalmayacağından kuşkuluydu. Ama babası: “Buradaki iklime bakılırsa, üzerine çok şey yığılır” diyordu.
Geminin Cudi Dağı’na gelip oturmasının ardından bir yüz yıl geçince dağ ve çevresine pek sığmayan yeni kuşak insanlarını, Nuh önlerine düşmüş, almış Babil’e geri döndürmüştü. “Zaten gemiyle de Babil’den gelmişlerdi. Dönüş başladı ve sonunda kimse kalmadı. Yalnızca gemi oradaydı.”
Evet, Kuran-ı Kerim’e, rahip Berossos’un düştüğü kayıtlara, Fransız ve Alman araştırma gruplarının günümüzdeki araştırma ve bulgularıyla ünlü peygamberler tarihini içeren “Kısas-ı Enbiya”ya bakacak olursanız, Nuh’un ünlü gemisi Ağrı’da değildir, Cudi Dağı’ndadır. Ama ne var, her iki yanın da olanca gerçekliğiyle bize aktardıkları tufan ve Nuh’un gemisi hikâyelerinde “son” hep aynı biçimde noktalanır: “…Ve gemi, yalnız orada idi.”
“Orası”nın Ağrı Dağı mı, Cudi Dağı mı olduğu (şimdilik) kesinkes bilinmiyor. Gerçeği söylemek gerekirse, galiba daha nice nice uzun süreler de bilinmeyecek, Nuh’un gemisi olanca esrarını hep koruyacak, sırlarını kimseye vermeyecek.
Bu araştırma yazısı Haziran 1988 tarihinde Milliyet gazetesinde Tarık Dursun K. tarafından yayınlanmıştır.
Kaynak: Galaksiarşivi.
|
|
|
Nil Nehri Hangi Sırları Tutuyor? |
Yazar: Emka - 13-05-2018, Saat: 17:31 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Nil nehri 6,853 km (4,258 mil) ile dünyanın en uzun nehridir. On bir ülke tarafından paylaşılan bir nehir ama Mısır iz bıraktığı yer. Nil Nehri’nde düşünebileceğinizden daha fazlası var.
Nil Nehri’nin sadece bir nehir değil, bir şekilde bir anıt olduğunu söyleyebilseydim ne düşünürdünüz?
Nil’i diğerlerinden ayıran nedir? Aslında, bu nehirleri inanılmaz derecede ilginç kılan oldukça az şey var. Nil, dikeydir (uzunlamasına) ve bu gezegende doğrudan kuzeye doğru akan tek önemli nehirdir. Nil ekvatorda başlar ve Mısır’ın başkenti Kahire ile Giza’nın, büyük piramitlerin ve Sfenks’in, tesadüflerin evi olan, 30 ° N enleminde tam olarak dağılır. Genellikle düz Nil, yarım yolun yakınında güneye doğru dramatik bir dönüş yapar. Bu olağanüstü virajın kuzey zirvesi – bazen “Büyük Viraj” olarak anılır – 19.5 ° Enlem enine işaret eder. Enlem 19.5 ° N’yi saptadığı önem, 19.5 ° ‘nin aşağıda gösterilen bir sınırlandırılmış tetrahedronun geometrik konfigürasyonundan türeyen bir “tetrahedral sabiti” olarak kabul edilmesi gerçeğinden gelir.
Giza Piramitleri’nde daha ilginç gerçeklere sahibiz. “Hiper boyutlu fizik” açısından, Giza Platosu’nda temsil edilen açı, bir türden bir “geçit” (Rostau) anlamına gelen bir yer olan bir boyutlararası “geçit” dir.
Bu noktada, bahsettiğimiz rakamlar gerçekten ilginç oluyor. Nil Nehri Bendinin tepe noktası 33.0 ° E’dir ve daha önceki yazılardan, üç numaralı ya da bu durumda otuz üçün çok önemli bir sayı olduğunu belirlediğimizi biliyoruz. Gerçekten de, 19.5 ve 33’ün, NASA uzay misyonlarının çeşitli yönlerine tekrar tekrar kodlanan iki ritüel sayı olduğu söylenir. Örneğin Apollo 11 Moon Landing:
Apollo 11 belirli bir güne ve Orion’un üç kemer yıldızının ufukta olduğu belirli bir zamana indi. O zamanlar tam 33 dakika sonra, Ay’da yürüyen ikinci kişi olan Buzz Aldrin, 33 derece İskoç Rite Freemason, Neil Armstrong’la ay modülünde bir tören gerçekleştirdi.
Fakat bunun için daha çok, Yol Bulucu’nun Mars’a inişinde 1997’de neredeyse tam olarak 19.5 ° N’de kızıl gezegen üzerine dokundu. 33 ° W. Tasarımdaki arazi tetrahedral şekilliydi ve araştırmamıza göre Landers’ın Mars’a dokunduğu anda,Dünya, iniş bölgesinden görüldüğü gibi, doğu Mars ufkunun 19.5 ° üzerinde konumlandırıldı.
Hoagland’ın Enterprise Mission’deki sağ kolu Mike Bara şunları yazdı:
Pathfinder’in eşsiz “tetrahedral” uzay aracı tasarım geometrisi, iniş alanının kendisinin tamamen “özyinelemeli” dörtgen geometrisiyle birleştiğinde, açıkça sahneye konan NASA “ritüelciler” tarafından, yirmi yıldan uzun bir süredir Mars’a ilk dönüşlerinde kutlandı. Tüm NASA ritüellerinin altında yatan hiper boyutlu sayılar – “19.5” ve “33”
Nil’in enine uzunluğu neredeyse 30 derecedir.
Otuz sayısının zaman kavramına çok yakın olduğunu ve tarihte oldukça önemli olduğunu biliyoruz. Aaron rahipleri, 30 yaşında hizmet etmeye adanmışlardı, çünkü bir insanın hem fiziksel hem de zihinsel olgunluğa eriştiği ve dolayısıyla büyük sorumlulukları üstlenebileceği bir dönemdi. Rahip kökenli olan Vaftizci Yahya, hizmetine otuz yaşında başlamıştır. Mesih, otuz yaşındayken, müjdeyi halka duyurmaya başladı (Luka 3:23). Onun görevi üç buçuk yıl sürdü. Otuz sayısı da İsa’nın kurban kanını temsil edebilir. Yahuda tarafından 30 gümüş sikkeye ihanete uğradı. Judas, tapınağa geri ödediği “kan parasını” düşürdü, rahipler bunu bir teklif olarak kabul etmediler, bunun yerine bir çömlekçi satın almaya karar verdiler.
Her ne kadar farkında olmadılarsa da yaptıkları, kehaneti yerine getiriyordu (ayet 13). Yıllar boyunca bulunan tüm yayların arasında, Mezmurlar’ın 30 kopyası tespit edilmiştir. Yusuf, Mısırlı Firavun’un onu yönettiği her şeyden sorumlu tuttuğunda otuz yaşındaydı. Kral Davut aynı zamanda İsrail’de hüküm sürmeye başladığı zaman, otuz yaşındaydı (2Samuel 5: 4) .Abraham, Tanrı’nın Sodom ve Gomorrah’ta en az otuz kişiyi bulduğu takdirde şehirleri tahrip etmeyeceğine söz verdi (Yaratılış 18:30). ). Ve liste uzayıp gidiyor.
Geleneksel olarak tanrı / zaman gezegeni olarak kabul edilen Satürn, ~ 30 yıllık bir yörünge dönemine sahiptir. Bir ay – Ay’ın Dünya çevresindeki yörüngesi – yaklaşık 30 gündür. (Eski Mısır’da, her ay tam olarak 30 gündü.) Gökyüzündeki güneşin (ekliptik) görünen yolu geleneksel olarak on iki zodyaklı ‘işarete’ (Balık, Havva, Toros, vb.), Her biri 30 dereceye ayrılır. Kralın sembolik ölüm / yenilemesini anlatan eski Mısırlıların seb festivali, saltanatın 30. yılında yapıldı.
Dolayısıyla, aslında hem tarihte hem de bilimde otuz sayısının muhtemelen hala çok önemli olduğunu kanıtlayan birçok gerçek vardır.
Ünlü Yunan yazarı Plutarch ve biyografi yazarı, Yunan mitolojisinde Chronos denilen zaman tanrısı Satürn ile ilgili çok ilginç bir yazıya sahipti. Plutarch, Isis ve Osiris üzerinde, 363E:
Cronus üzerinde söylenen dini bir ağıt var. Ağıt, solun bölgelerinde doğmuş ve sağdaki bölgelerde dağılmaya uğramıştır; Mısırlılar için doğu bölgelerinin dünyanın yüzleri, sağın kuzeyi ve güneyden sola doğru olduğuna inanıyorlar. Bu nedenle güneyden gelen ve kuzeyde deniz tarafından yutulan Nil, doğal olarak sola doğru doğduğu ve sağda dağıldığı söylenir.
Plutarch aslında Nil Nehri’nin zaman akışını temsil ettiğini söyler. Yazılarında güneyde Chronos’un yükselişi ve kuzeyde Nil Nehri ile son buluyor.
Mitolojide, hem Nil Nehri hem de Zaman nosyonuyla ilişkili birçok Tanrı vardır.
-Cronus-Satürn’ün Ogygia adlı diğer dünyaya ait alanı, Nil’e de uygulanabilir çünkü nehrin antik Yunan yazar Aeschylus tarafından benzer şekilde “Ogygian” olarak adlandırılması.
-Orbital periyoduyla (30 gün) “geçici sayı” 30 ile ilişkilendirilen Ay, geleneksel olarak Mısır tanrısı Thoth adıyla tanınır. Thoth sadece zamanın ölçüsünü düşünmekle kalmadı, aynı zamanda Nil ile yakından ilişkili bir hayvan olan ibis tarafından temsil edildi.
-Daha göze çarpan şey, eski Mısır’da en çok saygı duyulan ve en tanınmış ilah olan Osiris.
-Osiris oldukça basit bir şekilde ‘Nil’in tanrısı’dır. Bu, her ikisi de Nil’i tasavvur ettiği düşünülen Apis ve Hapi ile geleneksel kimliğiyle kurulabilir. Osiris, “Nil’in Osirisi” anlamına gelen Ausar-Hapi’den türeyen bir isim olan Serapis olarak da biliniyordu. Aynı zamanda Herodotus’un tanınmış ifadesine de sahip: “Nil, Osiris’in armağanıdır, ama Mısır Nil’in armağanıdır. Ve Nil’in tanrısı Osiris’in de Satürn’ün aksine bir zaman tanrısı olduğunu görürüz. . Osiris, Phoenix’in, efsanevi ateş kuşunun döngüsel yeniden doğuşunun ve tüm zaman bölünmesinin patronuyla özdeşleştirildi. Eski Mısır Kitabı’nda şu ifadelere yer verilmiştir: “Ben Zamanım ve Osiris’im”.
-Eski Hindistan’da, Orion’a (Osiris’in göksel formu) verilen isim Kal-Purush veya “Zaman Adamı” idi.
-Tüm amaçlara ve amaçlara hizmet eden Osiris, zamanın tanrısı olan Cronus-Satürn’ün Mısır versiyonudur. Bunun onaylanmasında, Orion’un tarihsel destanları (= Osiris) ‘Saturnus’ – yani Satürn’ü içerir.
Nil’de bir nehir zaman çizgisi var mı? Nil’in Sırları
Yazar Goro Adachi’ye göre (ki bu pek çok araştırmacı çalışmasından dolayı gözden düşmüş görünüyor), büyük ipucu, Büyük Piramit’in yıldız hizalama şemasındaki yıldızlardan ikisi olan Sirius ve Orion’un Alnitak’ından geliyor. .
Sirius, Giza’dan görüldüğü gibi ufukta yükseldiğinde, Alnitak ufukta 19.5 ° ‘in üzerinde seyrederken gördük.
Bu, MÖ 2350 yılı ve 19.5 ° açı / enlemin bağlı olduğunu gösterir.
Düzenlemeyi destekleyen başka ipuçları da vardır – Büyük Büküm’ün (Nubia / Kush) genel bölgesinin bir zamanlar “Siren” niteliği ile güçlü bir şekilde rezonansa giren ‘Yay Toprakları’ (Ta-Seti) denildiği gerçeği de dahil olmak üzere. M.Ö. 2350 -19.5 ° N çapa noktası, çünkü Sirius’un çeşitli epitetleri ‘Yay Yıldızı’ (‘Ok Yıldızı’) içerir.
Yukarıda bahsedilenlerden Adachi’ye göre üç şey kurabiliriz;
1-Hartum, 15.60 ° C’de. tam olarak M.Ö. 4000’e karşılık gelir.
2-17.67 ° N’de Atbara-Nil izdüşümü. MÖ 3124’e karşılık gelir.
3-Giza / Kahire, 30.00 ° Kuzey. M.Ö. 2093’e karşılık gelir.
İlk iki tarih inanılmaz derecede önemlidir; MÖ 4000 ve MÖ 3100, hemen anlaşılmalıdır. M.Ö. 4000 yıllarında Sümer adı verilen ilk medeniyetin, günümüz Irak’ındaki Mezopotamya’da aniden yükseldiği ve geri kalanların da sıçramaya başladığı görülmüştür. M.Ö. 4004 yılı, on yedinci yüzyılın ortalarında (Annales Veteris Testamenti) Başpiskopos James Ussher tarafından yapılan senaryo hesaplamasına dayanan ilk adam olan Adem için standart Hıristiyan tarihi. Onun hesaplamalarında Ussher, M.Ö. 2348 tarihini Büyük Sele de uyguladı. M.Ö. 4000, masonluk geleneğinin antik Mısır da dahil olmak üzere çeşitli eski kültürlere kadar izini sürdüğü yarı-ezoterik bir kardeşlik örgütü olan Freemasonry tarafından benimsenen takvimde kullanılan başlangıç tarihi. (Şöyle ki, İskoç Masonluğundaki en yüksek rütbeye “33. Derece” denir.)

M.Ö. 3100’de, benzer etkileri vardır: Tarih, eski Mısır’ın başlangıcı ile çakışmaktadır. M.Ö. 3100 civarında, Kral Men’lerin, Alt Mısır ve Yukarı Mısır’ı birleştirerek Hanedan dönemine başladıkları – İki Toprağın Birleşmesi olarak bilinen bir olaydı. Tarih, Maya takviminin şu anki çağın başlangıcı olan “Venüs’ün Doğumu” (M.Ö. 3114) dediği ile örtüşmektedir. Hindular için de, M.Ö. 3100 yılında Kali Yuga denilen çağın başlangıcıydı. Bu yüzden burada sunulan son derece önemli tarihler var, Adachi’ye göre Nil Nehri’ne yoğun bir şekilde bağlı.
Kaynak: Galaksiarşivi.
|
|
|
BİLİM İNSANLARI BAZI RÜYALARIMIZIN PARALEL EVRENLERE KISA BAKIŞLAR OLDUĞUNU SÖYLÜYOR |
Yazar: Emka - 13-05-2018, Saat: 17:25 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bu dünyada, farklı kararlar veren ve rüyalarınızda bir şekilde daha sonra kendilerini tezahür ettiren yerleri gören kendinizin bir kopyası olabilir.
Binlerce yıldır insanlar rüyaların anlamını merak etti. Neden bazı insanlar gelecekteki olaylar hakkında rüyalar görüyorlar? Neden bazı rüyalar gizli anlamlar ile dolu?
Rüyalarımızın bazıları alternatif bir gerçeklikte, paralel bir Evrende gerçekleşen olaylara kısa bakışlar olabilir mi?
Atalarımız, modern bilim insanlarının bugün meraklı oldukları gibi, rüyalar hakkında meraklı idiler. Kadim Yunan ve Romalılar rüyaların tanrılardan gelen mesajlar verdiğine inanıyorlardı. Kadim Çin’de insanlar rüyaları ölülerin dünyasını ziyaret etmenin bir yolu olarak görüyorlardı. Kadim Mısırlılar rüyaları yorumlayabilenlerin özel güçlere sahip olduklarına ikna olmuşlardı.
Bir çok Yerli Amerikalı kabile ve Meksikalı uygarlıklar rüyaların uyuduğumuz zaman ziyaret ettiğimiz farklı bir dünya olduğuna inanıyorlardı.
“Rüya” sözcüğü “neşe” ve “müzik” anlamına gelen eski bir İngilizce sözcükten gelir.
Bugün rüyaların çoğu zaman, biz uyurken zihnimizden geçen düşüncelerin, hislerin ve olayların ifadeleri olduğunu biliyoruz.
Rüyalar renkli olabilir ve her türlü duyuyu kapsayabilir – kokular, sesler, görüntüler, tatlar ve dokunduğumuz şeyler. Rüya görmenin bilimi hakkında fazla şey biliyoruz, çünkü araştırmacılar insanlar uyurken onların beyinlerinin resimlerini çekebiliyorlar.

Yıllar boyunca bilim insanları rüyalar hakkında çok şey öğrendi, ama hala bilinmez olarak kalan bir çok şey var.
Konu üzerine daha çok duracağız ve en gizemli ve özel rüyalarımızın bazılarının, kendi realitemizin yanında var olan görünmez paralel dünyalardan gelen kısa görüntüler olabileceği fikrini öne süreceğiz.
Neredeyse yüz yıldır bilime karanlık sır musallat olmaktadır; insan duyularımızın ötesinde gizemli saklı dünyalar olabileceği sırrı.
Mistikler uzun zamandır bu tür yerler olduğunu iddia ediyorlar. Hayalet ve ruhlar ile dolu bir yer olduğunu söylediler. Bilimin istediği şey, bu tür batıl inanç ile ilişkilendirilmektir, ama 1920 lerden bu yana fizikçiler rahatsız edici bir keşfi anlamlı kılmaya çalışmaktalar. Elektronlar gibi atomik parçacıkların tam yerini belirlemeye çalıştıkları zaman, bunun tamamen imkansız olduğunu gördüler. Tek bir yer yoktu ve bilim insanlarının paralel dünyaların olası varoluşu ile daha da çok ilgilenmelerinin nedenlerinden biri budur.
Herhangi birinin öne sürebileceği tek açıklama, parçacıkların bizim Evrenimizde var olmadığıdır. Parçacıklar başka evrenlere de hızla geçerler ve sonsuz sayıda paralel evrenler vardır, hepsi hafifçe birbirinden farklı.
Aslında, Napolyon’un Waterloo Savaşını kazandığı bir paralel evren var. Başka bir paralel evrende Britanya İmparatorluğu Amerikan kolonisini devam ettiriyor.
Bir paralel evrende hiç doğmadınız.
Çoklu evren bir teoridir, bu teoride evrenimiz sadece tek evren değildir, birbirine paralel olan bir çok evren vardır. Çoklu evren teorisindeki bu farklı evrenlere paralel evrenler adı veriliyor.
Elbette, çoklu evren teorisi sadece bir teoridir. Paralel evrenlerin varlığı kanıtlanması ve konu fizikçiler arasında geniş ölçüde tartışmalıdır.
“Evrenin bu tanımlamasıyla” çoklu evren kavramının ebediyen metafizik bölgesinde olduğu beklenebilir.
Yine de fizik ve metafizik arasındaki sınır, deneysel olarak test edilebilen bir teori ile tanımlanır. Fiziğin öncüleri giderek görünmez elektromanyetik alanlar, yüksek hızlarda zamanın yavaşlaması, kuantum süper pozisyonlar, bükülmüş uzat ve kara delikler gibi daha soyut kavramları bütünleştirmek için genişliyor. Massachusetts Teknoloji enstitüsünde Profesör Max Tegmark “son yıllarda çoklu evren kavramı bu listeye eklendi” dedi.
“Kozmolojinin temel problemi, bildiğimiz şekliyle fizik yasalarının Big Bang’in anında çökmesidir. Bazı insanlar bunda neyin yanlış olduğunu, çöken fiziğin yasalarına sahip olmakta neyin yanlış olduğunu söylüyorlar. Bir fizikçi için bu bir felakettir. Dr. Michio Kaku, “Evrenin bilinebilir yasalara, matematik dilinde yazılan yasalara uyduğu önermesine yaşamlarımız boyunca adandık ve burada Evrenin kendisinin en önemli öğesine sahibiz, fiziksel yasanın ötesindeki kayıp parça” diyor.
Paralel bir dünyada kendinizin bir kopyası olabilir. Bu kişinin hayatı her bakımdan sizinkine özdeştir. Yine de, sizin ve kopyanızdan farklı yapıyor olabileceğiniz belirli şeyler vardır. Belki siz bu makaleyi okurken, o bu makaleyi bitirmeden bir kenara koymaya karar veriyor. Sizin zaman çizgileriniz benzer, ama özdeş değil, çünkü alternatif dünyalarda birlikte – var oluyorsunuz.
İnsanlar çoğu zaman hiç gitmedikleri veya hiç işitmedikleri bir yer hakkında tekrarlayan bir rüya görürler. Belki de bu tür rüyalar, paralel bir Evrende deneyimlenen kısa görüntülerdir.
Bazen insanlar henüz gerçekleşmemiş olan, ama gelecekte gerçekleşecek olan olaylar hakkında rüya görürler. Bu tür rüyalar, farklı bir hayat yaşamakta olduğunuz alternatif bir dünyadan gelmekte olan imgeler olabilir.
Kim bilir, belki en özel rüyalarımızın bazıları paralel bir evrene açılan bir penceredir. Elbette bu spekülasyondur, ama spekülasyon ve bilimsel merak olmadan Evrenin ve gerçekliğimizin sırları hakkında daha fazla şeyi asla öğrenemeyebiliriz.
Profesör Tegmark’ın bir zamanlar söylediği gibi ifade edebiliriz. “Gerçekliğin doğası hakkında derin bir soru sorduğumuz zaman, garip görünen bir yanıt beklemez miyiz? Evrim uzak atalarımız için hayatta kalma değeri olan her günkü fiziği bize sezgiyle sağladı, günlük dünyanın ötesine geçmeye her cesaret edişimizde, onun garip görünmesini beklemeliyiz.”
Kaynak : Tolga YAZICIER
|
|
|
Bir Yıldız Çocuğunun, 26 Psişik Yeteneği. Onlardan biri misin? |
Yazar: Emka - 13-05-2018, Saat: 17:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Yıldız çocukları artık her yerde görülüyor.
Öğretmenler, ebeveynler, çocuk uzmanları ve çocuk doktorları dahil birçok gözlemci, son yıllarda bazı çocuklarda ve genç yetişkinlerde dikkate değer bir gelişme kaydetti.
Çocuklar bu günlerde daha zeki gözüküyor.
Bazıları bu çocukların, yıldız tohumları olduğuna, diğer gezegenlerden ve yıldızlardan kaynaklanan ruhlara inanır.Bu çocuklar hem fiziksel hem de zihinsel açıdan daha hızlı büyümekle kalmıyor, aynı zamanda problemleri ve okul çalışmalarını kendilerine özgü yollarla çözüyorlar ve insanları şaşkına çeviriyorlar.
Maneviyata düşkünler fakat dinle ilgilenmiyorlar.Onlar diğer gezegenlerde ki yaşama ve uzaya hayranlar, birçoğu diğer dünyalarla bağlantı kuruyor.
Yıldız çocukları, yıldız tohumu olarakda bilinirler. aşağıda listelenenler gibi onlara uyacak sayısız açıklamalar ve deneyimler vardır.
8 Yıldız Çocuk Özelliği
Yıldız çocukları bir çok kültür de vardır. Eski Amerikalılardan Afrikalılara ve hatta hindistanlılara kadar. Bu kültürlerin ortak özelliği ise Hepsi tanrıyı, yıldızlardan inen varlıklar olduğuna inanmaktadır.
Dr Richard Boylan’a göre, bir yıldız çocuk belki de insan ve yıldız ziyaretçileri kökenli olan bir çocuk olarak tanımlanabilir.
Bir Yıldız Çocuğunun, 26 Psişik Yeteneği. Onlardan biri misin?
Kozmik enerjiler, gezegenimizi daha yüksek bilinçli dalgalarla batırmaya devam ederken DNA’mız aktive edilir ve mükemmele döner. Bu evrim, binlerce yıldır aktif olmayan tüm psişik yetenekleri aktive eder. Genç yaşta psişik yetenekleri sergileyen bazı enkarne çocukların herkesten daha fazla aktivitesi vardır.
Yıldız Çocuğu Nedir?
DNA’sının diğerlerinden daha aktif olduğu bir çocuğa Yıldız Çocuk denir. Aşağıdaki yollardan bazıları üzerinden Dünyaya gelirler.
1. Kozmik enerjiyi absorbe etmenin bir sonucu olarak DNA’nın değişimi.
2. Çocuk çok gençken, Orijinal ruh ve Kozmik varlıklar arasındaki anlaşma.
3. Doğal enkarnasyon ve dikkatle planlanmış genetik, kan soyları enkarnesi.
Dünyada yaşayan ve bugün İnsanlığınkinden çok daha gelişmiş olan eski uygarlıklar olduğunu öne süren birkaç teori var. Fakat bu ilerleme, çoğumuzun düşündüğü gibi teknolojik açıdan daha çok spiritüeldir.
Teori, “Atlantis’in Düşüşü” nden önce en az 64 kodon bulunduran, 12 aktif büyük DNA dizisine sahip olduklarını söylüyor. Halen, yalnızca 2 tel ve yaklaşık 20 kodon var ve bu da yetenek ve bilinçten yoksun kılıyor.
Bazıları, bu uygarlıkların manevî uygulamalar yoluyla varoluş alanına yükseldiğini, bazıları daha yüksek varlıklara dönüştüklerini ve bazıları yok olduklarını öne sürdüklerini teorik olarak ortaya koyuyor.
Eski uygarlıkların çocukları olduğumuza dair bir teori var, ancak gerçek doğamızı unuttuk. Gerçek potansiyelimizi bir nedenden dolayı kilitledik ve onu önemsiz DNA olarak düşünüyoruz.
Kozmik enerji dalgaları gezegenimizi son 40 yıldır sürekli tuttuğundan şu anda bizim önemsiz DNA’mızı uyandırma ve harekete geçirmek için en iyi zaman.
Bu, yeni bir insan türü olarak varoluşun yeni bir döngüsünü başlatmak için titreşimi daha yüksek bir yoğunluğa yükseltir. Bir sonraki gelişmemiz şu anda dünya genelinde gerçekleşmekte olan manevi devrim vasıtasıyla tölere edilebilir.
Yıldız Çocuklarının amacı ne?
Yıldız çocukları, insanlık için bu büyük dönüşümde önemli bir rol oynamaktadır. Kolektif insan bilincini etkileyen yüksek titreşimleri, insanlığı fiziksel beden içinde iken beşinci boyutlu bir varlığa kaydırmaya yardımcı olur.
Bazı Yıldız çocukları, geçmiş insanları hatırlamak, ne zaman “içeri girdiklerini” hatırlamak ya da ruhsal olarak uyanmış olanların bile hâlâ anlamadığı şeyleri bilmek gibi ortalama insanın ötesinde yetenekler sergilerler.
Burada amaçlarının tam olarak bilgisine sahip olabilirler ve insanlığın bu titreşim frekans kaymasını atlatmasına yardımcı olacak kadar hazırdırlar.
Bir yıldız çocuğunun 26 Psişik Yeteneği olabilir.
Richard Boylan’a göre, Star çocuklarının sahip oldukları güçlü psişik becerilerden bazıları şunlar:
1. Telepati – Zihinsel olarak iletişim kurma becerisi.
2. Bilinçlenme – Geleceği bilmek yeteneği.
3. Telekinesis – Nesneleri zihinsel yoğunlaşmaya göre hareket ettirme yeteneği.
4. Durugörü – Uzayda veya zamanda uzak olan şeyleri zihinsel olarak görme becerisi.
5. Bilgiyi indirmek – Gezegenden uzakta bilinçten bilgi toplama yeteneği.
6. Çapraz Türlerle İletişim – Diğer türlerle iletişim kurma becerisi.
7. Penetrating sezgisellik – söylenmeden bir şeyi “bilmek” yeteneği.
8. Elektrikli cihazları etkiler – Elektrikli cihazları açıp kapatma yeteneği, hatta çocuk geçtikçe patlayabilir.
9. Uzaktan etkileme – Telepati yoluyla başkalarını etkileme becerisi.
10. Boyutlararası izleme – Boyutlararası bir seviyedeki şeyleri izleme yeteneği.
11. Aura Okuma – Kişiyi çevreleyen enerji alanlarını gözlemleyerek başkalarının sağlığı, niyetleri ve diğerleri hakkında bilgi edinme becerisi.
12. psişik Tanı – Kişinin enerji alanı dalgalanmalarını okuma yeteneği.
13. Psişik veya biyoenenerjik iyileşme – Yardımcı enerjiyi başka bir kişiye aktarabilme.
14. Görünmezlik – Zihinsel yoğunlaşma yoluyla görünmez olabilme becerisi.
15. Teleportation (Teleportation) – Zihinsel çaba göstererek kendini bir yere nakletme veya nesneleri bir yerden diğerine taşıma becerisi.
16. Levitasyon – Zihinsel çabayla zeminden kalkma kabiliyeti.
17. Zihinsel Etki – Bir Yıldızlı çocuğun istediği şeyleri yapmak gibi bir başkasına “his” etme yeteneği.
18. Toprak Enerjisi – Toprak enerjisi ayarlama işi yapma becerisi.
19. Zaman dilimasyonu veya kasılması – Olağan olaylara, yolculuklara vs. sıradan olaylardan daha uzun veya daha kısa sürede neden olma yeteneği.
20. Afetlere Önceden Duyarlılık – Afetler, depremler ya da araba kazaları gibi felaketler gibi gerçekleşmeden önce hissedilebilirler.
21. Boyutlararası farkındalık – Neyin meydana geldiğini anlama yeteneği.
22. Astral seyahat – Vücut dışına enerjisel olarak çıkabilme yeteneği.
23. Kanal – Sunulmayan ve Yıldız çocuğu aracılığıyla konuşan bir kişi için bir kanal görevi görme olanağı.
24. Paylaşılan bilinç – Bilinci yıldız ziyaretçisi rehberiyle paylaşma becerisi.
25. Yıldız Ziyaretçi Rehberleri ile zihinsel bağlantılar – Yıldız Ziyaretçi Rehberleri ile yakın zihinsel bağlantılarda çalışabilme.
26. Fiziksel olarak çağırma – Birinin Yıldız Ziyaretçisi ve diğer vasilerle bağlantı kurma.
Bu becerilerin yanı sıra, Yıldız çocukları Kaynaklarla olan bağlantılarını hissediyor. Onların varlıklarını derinden hissedecekler, hepimiz bağlı olduğumuzu biliyorlar.
DNA’mızı ruhsal bir yolla aktive ederek hatırlamamıza yardımcı olurlar. Daha sonra bu manevi yükseliş somutlaşacak ve DNA’nın gerçek potansiyeli açılacak!
Yıldız çocukları, DNA aktivasyonumuz sırasında daha yüksek frekans rehberliğine daha iyi bağlanmamıza yardımcı olan Dünya’daki rehberlerimiz olabilir. Ayrıca, Yıldız ailemizle yeniden bağlantı kurmamıza ve Dünyadaki hayata hayatımıza nasıl başlayacaklarını, Kaynağı olarak somutlaştırılan ve bu dünyayı sevgiyle dönüştüren yeni insanlar olarak anlamamıza yardımcı olabilirler.
Kaynak: Galaksiarşivi.
|
|
|
DNA’mız Kelimeler Ve Belirli Frekanslarla Yeniden Programlanabilir |
Yazar: Archilles - 12-05-2018, Saat: 23:10 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Rus bilim adamları, DNA’mızın aslında kelimeler ve belirli frekanslarla yeniden programlanabileceğini gösterdi. Bilim adamlarına göre DNA’larımızın sadece % 10’u protein oluşturmak için kullanılıyor. Araştırmacıların yaptıkları araştırmalara işaret ettiği DNA’nın alt kümesidir, planlarını yeniden gözden geçirip sınıflandırmaktır ve bu süreçte çok ilginç bir şey öğrenmeyi umuyorlar.
DNA’nın geri kalan % 90’ı “önemsiz DNA” olarak kabul edilir, birçok kişinin “Önemsiz DNA” gibi bir terimle aynı fikirde olmadığını biliyoruz. İlginç bir şekilde birkaç yıl önce, Rus bilim adamlarının yeni biyofizik ve moleküler biyoloji uzmanları, DNA’mızın yüzde 7’sinin daha yüksek bir amaca sahip olduğunu ve hiçbir şekilde “gereksiz” olmadığını gösterdi. Yeni çalışmalara göre, insan DNA’sı herhangi bir yapaydan çok daha üstün bir biyolojik internet.
Rus biyofizikçi ve moleküler biyolog Pjotr Garjajev ve araştırmada yer alan diğer bilim adamları, doğrudan veya dolaylı olarak seslendirme, gizlenme, sezgi, kendiliğinden ve uzaktan şifa verme, kendini iyileştirme, olumlama teknikleri, sıra dışı ışık / aura , aklın hava durumu üzerindeki etkisi ve çok daha fazlası. Ayrıca, DNA’nın tek genleri kesmeden ve değiştirmeden kelimeler ve frekanslar tarafından etkilenip yeniden programlanabileceği yepyeni bir tıp türü için kanıtlar vardır.
6 ana araştırma noktası vardır:
1) İki farklı bilim dalı kullanılmış ve birleştirilmiştir; “Önemsiz DNA” nın% 90’ını keşfetmek için Dilbilim ve Genetik.
2) Bulguları ve sonuçları:
DNA’mız sadece vücudumuzun inşa edilmesinden sorumlu değil, aynı zamanda veri depolama ve iletişim olarak da hizmet veriyor. Rus dilbilimciler, genetik kodun, özellikle görünüşte işe yaramaz olarak% 90 oranında, tüm insan dillerimizle aynı kuralları izlediğini buldular. Bu amaçla sözdizim kurallarını, anlambilim (dil formlarındaki anlam çalışmalarını) ve dilbilgisinin temel kurallarını karşılaştırmışlardır. Araştırmacılar, DNA’mızın alkalinlerinin düzenli bir dilbilgisi izlediğini ve dillerimiz gibi kuralları belirlediğini öğrenebildiler. Bu yüzden insan dilleri tesadüfi görünmüyordu, fakat bizim içsel DNA’mızın bir yansıması. Araştırmacılar ayrıca DNA’nın titreşimsel davranışını da araştırdılar. Yaşayan kromozomların, endojen DNA lazer radyasyonu kullanan solitonik / holografik bilgisayarlar gibi işlev gördüklerini açıkladılar. ”Bu, belirli frekans modellerini bir lazer ışını üzerinde modüle etmeyi başardığı ve DNA frekansını ve dolayısıyla genetik bilgiyi etkilediği anlamına geliyordu. DNA-alkali çiftlerinin ve dilinin temel yapısı aynı yapıya sahiptir.

3) Peki bu nasıl oluyor? Sözcük ve cümlelerin kullanımıyla, kelimeler ve cümleler, dilin mantraları veya tonlamaları gibi titreşimsel bir frekans verir.
4) Canlı dokudaki ve in vitro ortamda bulunmayan DNA maddesi, her zaman, her bir madde için uygun frekanslar kullanıldığında ve seçildiğinde lazer ışınları, AKA modülasyonlu ışık ve hatta radyo dalgaları tarafından sağlanan dilin frekans titreşimine her zaman tepki gösterir.
5) Bilimsel olarak açıklandı:
Otojen antrenman, fiziksel duyulardaki pasif konsantrasyona dayanan psikoterapötik bir tekniktir. Meditasyon tekniklerine, öneri veya hipnozdan daha yakındır. DNA’mızın dile tepki vermesi için tamamen normal ve doğal olduğu için hipnozun insanlar ve vücutları üzerinde güçlü etkileri olabilir.
Rus araştırmacılar, uygun radyo frekansları ve modüle ışık ile hücresel metabolizmayı etkileyebilecek cihazlar üzerinde çalıştılar ve böylece genetik kusurları onardılar. Garjajev ve grubu, bu yöntemle x-ışınları tarafından hasar görmüş kromozomların onarılabildiğini ve hatta belirli bir DNA’nın bilgi desenlerini yakalayıp başkalarına aktardığını, böylece hücreleri başka bir genoma yeniden programladığını kanıtladı.
Garjajev ve onun araştırma ekibine göre, bu deney, genetik üzerindeki titreşim ve frekans dalgalarının potansiyelini hedefliyordu; bu da, organizmaların oluşumu üzerinde, alkalin dizilerinin biyokimyasal süreçlerinden daha büyük bir etkiye sahip olduğuna inanılıyor.
Şamanların, Ezoterik ve ruhsal öğretmenlerin bedenimiz ve zihnimizin potansiyelini uzun zamandır tanıyor oldukları biliniyor, bedenimizin dil, kelimeler ve düşünce ile programlanabilir olduğunu biliyorlar. Şimdi Garjajev ve ekibi sayesinde, bu “teori” bilimsel olarak kanıtlanmış ve test edilmiştir. Her birey, DNA ile bilinçli bir iletişim kurmak için iç süreçler ve olgunluk üzerinde çalışmalıdır. Bireyin vicdanıyla olan ilişki, titreşim frekansının derecesi ve meditasyon yoluyla DNA ile bağlanma kabiliyetidir. Sonuçta her şey birbirine bağlı görünüyor.
6) Rus bilim adamları ekibi ayrıca DNA’mızın vakumda çok rahatsız edici kalıplara neden olabileceğini keşfetti, bu da manyetize edilmiş solucan delikleri üretimine yol açabilirdi. Solucan delikleri, kara deliklerin çevresinde Einstein-Rosen köprülerinin mikroskopik eşdeğerleri olduğuna inanılmaktadır. Bunların, evrenin uzay ve zaman dışında iletilebileceği tamamen farklı alanlar arasındaki tünel bağlantıları olduğuna inanılmaktadır.
Araştırmacılar bu süper iletişim sürecinin rahat bir durumda daha verimli olduğunu belirtiyorlar.
Garjajev ve ekibine göre, stres, endişe ya da hiperaktif bir akıl, bu DNA iletişimini engelleyebilir, böylece bilgi bozulur ve sonuçta işe yaramaz hale gelir.
Kaynak: galaksiarşivi
|
|
|
|