Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 763 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 763 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 342
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,019
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,148
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,085
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,008
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,156
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,175

 
  Sonsuzlukla Kurulan Göbek Bağı: ‟Karındaki İkinci Beyinˮ
Yazar: Magnetho - 04-08-2017, Saat: 12:17 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Nöro-bilimcilerin ifadesine göre, karındaki ikinci beyin; hücre yapısı, etken maddeleri ve reseptörleri sayesinde kafadaki beynin bir ikizi olacak kadar beynin aynısıdır. İkinci beyin; düşünüyor, hissediyor, hatırlıyor ve karar veriyor. Özellikle korku, sevinç ve üzüntü gibi yüksek duygularda büyük rol oynuyor

Bilimin eski gerçeklik çizgisi, her gün bir başka yerinden kırılmaya devam ediyor. On-on beş yıl önce, kafamızdaki beyin dışında, karnımızda ikinci bir beyin daha var diyenin aklından şüphe duyardık mutlaka. İlginç olan şey, bizim bilimi gündelik hayata çok geç geçirdiğimiz gerçeğidir. Zira karındaki ikinci beyin konusunu ortaya atan bilim adamı Prof. Dr. Michael Gershon, The Second Brain kitabını 1998 yılında yazmış. 1998 ile 2011 arasında geçen zaman, iletişim çağının hızlı özellikleri düşünüldüğünde hiç de az değil. Yeni bir cep telefonu çıktığında yıldırım hızıyla çekip yaşantımızın içine alıyoruz da gerçek gelişimi sağlayacak bilimsel konularda taş devri hızına düşebiliyoruz.  Bu konuda yazılmış çok az yerli bilgi kaynağı var ve hepsi birbirinin kopyası adeta.

Karındaki ikinci beyin, sadece bilimle uğraşanları değil en sade vatandaşı da ilgilendiren çok önemli bir konu. Çünkü insanın sağlıklı olması ve ruhsal gelişimi için bilinmesi gereken çok önemli noktalar içeriyor. Gönül istiyor ki, teknolojinin magazinsel ve tüketime yönelik konuları yanında bizi bilinçlendirecek konular da popüler olsun. Sanırım bilimi anlaşılır olarak gündelik hayata aktarma noktasında bizlere de önemli görevler düşüyor.

Eski bilgeliklerin bize anlattığı bazı “şey”lerin saçma sapan hurafeler olduğunu düşündük yıllar boyu. Oysa gün geçtikçe bilim, o hurafeleri anlamlandırır yeni çalışmalar ortaya koyuyor. Meğer hurafeler hurafe değilmiş! Eski bilgiler; bizim algılarımızdaki darlık nedeniyle hurafesel anlatımlara neden olmuş meğer… CERN’ den gelen “Işık hızını aştık”  iddiasının ne kadar katı bir çizgiyi kırdığını anlamamız sanırım yıllarımızı alacak. Işık hızının aşılmasının yansımaları, metafizik boyutların tanımlanabilir ve deneysel olduğunu kanıtlayacaktır yıllar içinde. Biz insan realitesindeki eski gerçeklere sıkı sıkı tutunmaya devam edeceğiz çoğunlukla. Algımızdaki katı gerçekleri aşmak, Einstein’in dediği gibi atomu parçalamaktan daha zor. Atom çoktan parçalandığına göre bence o söylemin yeni duruşu şu olmalı:

stomach-landscape-4.jpg

Bağırsaklardaki İkinci Beyin

Dünyayla göbek bağı, karnında kelebekler uçmak, zorluktan göbek çatlatmak, karnı zil çalmak, korkudan karın ağrısı söylemleri aslında karında ikinci bir beynin var olduğunu bize anlatan ifadelermiş. Biz her şeyi başımızdaki beyinle ilişkilendirip tanımlarken bazı şeyleri eksik şekillendirmişiz.

Nöro bilimcilerin ifadesine göre, karındaki ikinci beyin; hücre yapısı, etken maddeleri ve reseptörleri sayesinde kafadaki beynin bir ikizi olacak kadar beynin aynısıdır. İkinci beyin; düşünüyor, hissediyor, hatırlıyor ve karar veriyor. Özellikle korku, sevinç ve üzüntü gibi yüksek duygularda büyük rol oynuyor. Bağırsak duvarında sinir hücrelerinden oluşan bir katman mevcut.  Bağırsaklar sadece dışkılama yapmaz, sempatik ve parasempatik sinir sisteminin maddelerinin iletimini, bazı uyarıcı hormonların ve koruyucu salgıların dengesini de kontrol eder.

Her gün dışarıdan aldığımız besinlerde yüzlerce zararlı madde ve ölümcül organizmalar vardır. Bağırsaklar ana beynin farkında olmadığı bu tehlikeleri ilk olarak hisseder ve yüksek bir savunma sistemi içeren bir merkez gibi çalışır. Çünkü bağırsaktaki hücreler bilgiyi kaydeder ve kullanır. Bu özellik bile onun tek başına bir karar merkezi olduğunun kanıtıdır. İkinci beyin, psikolojik durumumuza etki eden dopamine, opiat gibi psikolojik ve sakinleştirici maddelerin kaynağıdır. Yapılan deneylere göre; birinci ve ikinci beyin sindirim sistemini kendi aralarında paylaşmışlar. Ağız, yemek borusu ve mide üst kısmı yukarıdan emir alıyor, fakat mide çıkışından itibaren ikinci beyin devreye giriyor. Bu bölüşüm diyafram kasıyla da yakından bağlantılı zira diyafram vücudu ikiye bölen çok önemli bir kastır. Diyafram; iki beyin ve iki beden bölgesi arasında bir köprü gibi bağlantı kuruyor. Bu bağlantıyı nefes konusuyla ilişkilendirerek tekrar ele alacağım.


İkinci Beynin Bilinmeyen Gerçekleri

• Karın bölgesindeki bu ikinci merkez ile mutluluk salgılarının, psikolojimizi belirleyen durumların çok yakından alakalı olduğu tespit edilmiş.
• Elliden fazla sayıda hastalıkla, bazı psikolojik rahatsızlıkların kökeninin, bizim şimdiye kadar farkında olmadığımız ikinci beyin bölgesindeki aksamalardan kaynaklandığı anlaşılmış.
• Tanısızlıktan hastalık hastası diye tanı konulan vakalarda gerçek suçlunun birinci beyin değil, ikinci beyin olduğu ortaya çıkmış.
• Bebeklik döneminde birinci beyinden önce ikinci beyin devredeymiş. İkinci beyinin hafızasının bebeklik döneminde yaptığı kayıtlar nedeniyle ömür boyu depresyon yaşama riski mevcutmuş.
• Kişilik oluşumu ikinci beyinle yakın ilişkideymiş. Çünkü bilinçaltı kayıtlarıyla ikinci beyin sıkı bağlantı halindeymiş.

Özellikle bu bilgi, bebeklik döneminde sağlıklı ve huzurlu bir ortamın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anlatıyor bize. Doğa şifacısı ebe ninemin bebek bakımında doktorlara inat bize yaptırdığı ve anlattığı “güya hurafeleri” daha iyi anladım bu bilgiler sayesinde.
İkinci beynin yarattığı biyolojik şifreler; sezgi, korku, aşk gibi konularda karın bölgesinde duyumsanan hislerin yol göstericisi. Entelektüel zekâ verileriyle hareket etmeyen sezgisel kararlar, ikinci beynin eseridir. Bu duruma “Gut feelings” yani karın hissiyatı deniliyor. Aklımızla tarif edemediğimiz bir sürü kararın altında bu biyolojik karar mekanizması yatıyor. Yani bedenimiz birinci beyini dinlemeden hareket kararı veriyor. Akıldışı gibi görünen eylemlerin altında yatan bilimsel gerçek budur belki de. Özellikle; “görünmeyen alanlar dediğimiz ruhsal alanlarda, ya da bilinçaltında bizi yöneten merkez karın bölgemizdir” şeklinde bir gerçek çıkıyor ortaya.  Birinci beyin; kararı bağımsız olarak kendisinin verdiğini sanırken, ikinci beyinin kendisine gönderdiği bilgi deposundan geri bildirim aldığının farkına varmıyor. Birinci beyin gözlemcidir ve karar verirken gereğinden fazla enerji harcar. İkinci beyinle verilen kararlar daha çözümseldir. Sonuçları itibarıyla daha uyumlu bir yaşam sağlar.

İkinci beynin fiziksel faaliyet etkinlikleri bilimsel olarak incelenirken işin içine ruhsallık ve bilinmeyen alanlarımız giriyor; çünkü sezgi, korku, aşk gibi konular ruhsal alanımız içindedir. Rüyalar da bu alanın içinde yer alıyor.

Bağırsakta mı Rüya Görüyor?

İkinci beyin; rüya görme konusunda da ilginç bir rol oynuyor. Derin uyku evresi sırasında bağırsak beyin sakin, ritmik dalgalanma yapıyor. Rüya görüldüğünde ise, uykunun remdevresinde bu ritmik dalgalanmaların arttığı ve titrediği gözlemleniyor. Bağırsakların ve serotonin hücrelerinin uyarılması, gece rüyada görülen görüntülerle bir paralellik oluşturuyor. İkinci beyinle ilişkilendirilen bazı hastalıklarda uyku bozukluğu şikâyeti vardır, çünkü rüya sırasında tıpkı birinci beyinde olduğu gibi ikinci beyin bölgesinde de aynı hareketlilik gözlemleniyor.

Bilim adamları artık “Bağırsak da mı rüya görüyor?” şeklinde bir soru soruyor. Ruhsal dünyamızın bir yansıması olarak kabul edilen rüyalarımız, bilinmeyen âlemlerin çıkış kapısıdır. Bilinmeyen yanımızın keşfedilmesi, ikinci beynin faaliyetlerinin keşfedilmesiyle paralel olarak ilerleyecek gibi görünüyor.


İkinci Beynin Ruhsallıktaki Rolü

Bilgelik, farkındalık, ruhsallık, meditasyon, astral seyahat, çakralar, nefes, yoga ve benzeri konular içinde karın bölgesinin çok önemli ve ayrı bir yeri vardır. Astral seyahat çalışmalarında odaklanılan bölge karın bölgesidir. Göbekten çıkan bir kordonla bedene bağlı kalıp seyahate çıkılır bu çalışmalarda. Bedendeki bağ koparılmadan ve bilinen zihin devre dışı bırakılarak yapılan bu seyahatte bizi yöneten, yönlendiren ve koruyan karar merkezi ikinci beyindir.

Solar Pleksus adı verilen karın boşluğu bölgesinde tek bir noktadan tüm vücuda yayılan bir sinir ağı vardır. Bu sinir ağı, omurilikten çok daha fazla sinir hücresine sahiptir. En önemli çakralardan birisi bu bölgededir. Vücudun üst bölgesinden gelen enerji ile alt kısımdan gelen enerji bu bölgede karşılaşır ve iki enerji kavuştuğunda uyanış başlar. Bu bölgedeki sorunlar yaşamsal tehlikeler yaratır.

Ana karnında hayata bağlanıp enerji aldığımız göbek bölgesinde, doğduktan sonra da enerji girişi olmaya devam eder. Sonsuzluğun saf gücü, ikinci zihnimiz sayesinde bizimle bağlantıda olmaya devam eder. Alışkanlıklarımızın değişmesi gereken durumlarda ki; bunlar birinci beyin yönetimindedir, bu bölge üzerinde çalışmalar yapılarak arınma yaratılır. Karın bölgesinde enerji zayıflığı olan insanlar cansız,  moralsiz, depresyonlu, kendini gerçekleştiremeyen, hayatın kendisine verdiklerinden öfke duyan kişilerdir. Bu bölgede canlı enerji taşıyan insanlar cesur, cesaretli ve akışkandır.

Bu bölgenin alanında kalan organlar mide, bağırsaklar, safra kesesi, karaciğer, pankreas ve diyaframdır. Diyafram aracılığıyla nefesi belirlemesi, bu bölgeye yönelik çalışmalarda nefesin gelişmesini sağlar. Nefes farkındalığını değiştirerek fiziksel etkinlikler ve salgılar değiştirilebildiği gibi ruhsal değişiklikler de yönetilebilir.

Tüm meditasyon çalışmalarında karın bölgesi farkındalığı vardır ve o bölgeye odaklanarak “Zihni Durdurma” sağlanmaya çalışılır. Sol beyin kullanımı yüksek olan kişiler, özellikle bu söylemden korkarlar ya da akıl dışı bulurlar. Oysa yapılması istenen şey, birinci zihni durdurup, ikinci zihni devreye sokmaktır. İkinci zihinde, zaman ve madde boyutu birinci zihnin gerçeklerin çok farklıdır. Işık altı boyutun dışında kalan gerçeklerdir bunlar. Bizi dört boyutun içine zincirleyen ve hapseden kalıplardan özgürleşip birinci zihinden kurtulunca sonsuzluğun içinde yolculuk başlar. Bu yolculuk sırasında bizi koruyan, gözeten, yol gösteren mekanizma ikinci beynimizdir. Ona “Bedenin Zihni”  adını verebiliriz ve o bizi asla tehlikeye atmaz. Bütün astral çalışmalarda geri dönmeme gibi bir tehlikenin olmadığı söylenir. Çünkü bizi geriye getiren kordon, ikinci beyinle sürekli bağlantıdadır.

Bu tür çalışmalarda birinci zihnin hafıza kuralları değil, ikinci zihnin hafıza kuralları geçerlidir. Bu yüzden o boyutta yaşananlar sıra dışıdır ve birinci zihinde bazen hatırlanmazlar. Tıpkı rüyalarda olduğu gibi… Ama ikinci zihnin kayıtları hücresel olarak var olmaya devam eder ve bizi gündelik yaşamın içinde ‘sezgisel’ olarak uyarırlar. Bu hücresel kayıt sisteminde suyun hafıza gücünün etkili olduğunu hatırlamak yararlı olacaktır.

Bir fiziksel bedenimiz bir de enerjisel bedenimiz yani, çift özellikli bir varlık olduğumuz bilgisini bize ispatlamakta önemli bir yer tutan ikinci beyin, mana dünyamızın kontrolünde çok etkindir ve sonsuzluğun içindeki yolda koruyucumuzdur. Eğer biz varlıksal (enerjisel) olarak ışık hızını aşabiliyorsak bunun bize sağlayıp, kayıtlarını tutan ikinci beynimizin biraz daha farkında olmalıyız. Dünya ile kurulan “Beyin Bağı” ve sonsuzlukla kurulan “Göbek Bağı”  varlığımızın ikili özelliğinin dengesini sağlayan dualitik bir farkındalıktır.

İkinci beyin; zihni durdurmanın ve içsel sessizlik yaratabilmenin, enerjisel yolculuk yapmanın, manasal güçlenmenin amacını biraz daha bilimsel açıklamaya kavuşturdu ve bir hurafe dizini daha popüler gerçeğe dönüştü. Darısı “ Işık Hızını Aşmanın” başına…

Yazar: Nesrin DABAĞLAR

Kaynak: indigo dergisi

Bu konuyu yazdır

  Işık Hakkında Bilmedikleriniz
Yazar: Magnetho - 04-08-2017, Saat: 12:12 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Görünür ışık veya görünür izge , elektromanyetik tayfın insan gözü tarafından saptanabilen aralığıdır. Bu dalgaboyu aralığına kısaca görünür ışık veya sadece ışık da denmektedir. Aralığın sınırları tam olarak belirlenmemiş olmakla birlikte, ortalama bir insan, 400 ile 700 nm arasındaki dalgaboylarını saptayabilir. Titreşim sayısı olarak, bu aralık 450-750 terahertze eşdeğerdir.

trotoma.jpg

İşte görme duyumuzdan sorumlu olan ışık hakkında ilginç bilgiler:

* İnsan gözü tarafından görülebilen ışığın dalga boyu 400 nm ile 700 nm arasındadır.

* Kırmızı, görünür ışık içinde en uzun dalga boyuna sahip olan renktir. En düşük dalga boyuna sahip olan renk ise mordur. Dolayısıyla gözümüzün algıladığı ışık, mor ötesi ışınımlar ile kızıl ötesi ışınımlar arasında bulunur...

* Güneş'ten dünyaya gelen ışığın % 43'ü görünür ışınımdır. Mor ötesi (ultra viyole) ışınımların oranı % 7civarında olmasına rağmen çok tehlikelidir. Bu ışınımlar yoğun enerjili olduğu için biyolojik moleküllerin yapısını bozar, yanıklara ve deri kanserine sebep olabilir. Geri kalan yaklaşık % 50'si ise kızıl ötesi ışımalardır.

* Işık hızının boşlukta saniyede 300.000 km'ye kadar çıktığı tahmin edilmektedir.

* Güneş ışığı dünyaya 8 dakika 20 saniye'de ulaşır.

* Dünyanın yüksek kuzey ve güney enlemlerinde belli dönemlerde seyredilebilen ve izleyenleri kendine hayran bırakan kutup ışıkları, güneşten gelen yüklü parçacıkların dünyanın manyetik alanı ile etkileşmesi sonucu oluşur.

* Canlılar da ışık üretebilir! Biyoluminesans denilen bu duruma derin okyanuslarda yaşayan canlıların büyük bölümünde rastlanır. Kimi canlı bu özelliği kamuflaj olarak kullanırken, kimi dikkat çekmeye çalışır.

* Yıllardır bilinen “ışığa bakınca hapşırmak” gibi bir kavram vardır. “Fotik hapşırma refleksi” denilen bu durumun nedeni tam olarak bulunamasa da, parlak ışığa bakınca hapşıran insan sayısının %35 civarı olduğu düşünülmektedir.

* Gökyüzü mavi gözükür; çünkü mavi ışık düşük dalga boyuna sahiptir ve atmosferden geçerken daha çabuk dağılır. Bu nedenle güneşten gelen ışık mavi olarak yansır.

* Evrende ışığın kaçamadığı bir yer vardır ki, o da kara deliktir. Bir kara delik, o kadar yoğun bir kütleye sahiptir ki, çekimine ışık bile dayanamaz; dolayısıyla bu gizemli oluşumlar ışığı yansıtmadığından direkt olarak gözlemlenemez.


Kaynak:fwmail.net

Bu konuyu yazdır

  Hayata bakışınızı değiştirecek 20 Kızılderili ilkesi
Yazar: Magnetho - 03-08-2017, Saat: 21:33 - Forum: KIZILDERİLİLER - Yorum Yok

Bazı kadim gelenekler 21’inci yüzyıl insanı için hala geçerli. Öyle ki günümüz modern teknoloji çağından tekrar bu geleneklere dönen pek çok insan var. İşte hayata bakışınızı değiştirecek 20 Kızılderili ilkesi…

1- Sabah erken uyan.
Dua etmek için güneşle beraber uyan. Tek başına dua et. Sen konuşursan büyük ruh seni dinleyecektir.

2- Hoşgörülü ol.
Yollarını kaybedenlere karşı hoşgörülü ve toleranslı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve hırs kaybolmuş bir ruhun işaretleridir. Bir gün yollarını bulabilmeleri için dua et.

3- Kendi yolunu çiz.
Kendini, kendin için ara. Başkalarının senin için yol çizmelerine izin verme. Bu senin ve yalnız senin yolun. Başkaları seninle beraber yürüyebilir ama senin için yürüyemez.

4- Düşünceli ve kibar ol.
Misafirlerine düşünceli davran. En iyi yemeğini, en iyi yatağını sun. Onlara saygı göster ve onurlandır.

5- Senin olmayanı sahiplenme!
Senin olmayan bir şeyi alma. Başka bir insana, bir topluluğa, doğaya veya bir kültüre ait olabilir. Onlar kazanılmış veya sana verilmiş değildir.

6- Yeryüzüne saygı duy.
Bu yeryüzünde var olan her şeye saygı duy. Bu bir insan veya bitki olabilir.

7- İfade özgürlüğü tanı.
Başka insanların düşüncelerine, dileklerine ve sözlerine değer ver. Sözünü kesme, dalga geçme veya taklit etme. Her kesin kendini istediği gibi ifade etmesine izin ver.

8- Dedikodu yapma.
Başkaları hakkında kötü konuşma. Evrene bıraktığın olumsuz enerjiler, bir kaç kat artarak seni yine bulur.

9- Affet.
Herkes hata yapar ve her hata affedilebilir.

kizilderili-ilkesi-1.jpg

10- Olumlu düşün.
Kötü düşünceler aklın, bedenin ve ruhun hastalanmasına yol açar. Olumlu düşünce egzersizleri yap.

11- Doğanın parçası ol.
Doğa bizim için var olmaz, bizim bir parçamızdır ve biz de onun bir parçasıyız.

12- Çocuklara sevgi ver.
Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır.  Kalplerinde sevgiyi yeşert, onları erdemle ve hayat dersleriyle sula. Büyüdüklerinde, yeterince gelişebilmeleri için onlara alan tanı.

13- Kalp kırma.
Başkalarının kalbini kırmaktan kaçın. Yarattığın acının zehri bir gün sana geri döner.

14- Dürüst ol.
Her zaman gerçekten yana ol. Dürüstlük evrenimizde insan iradesinin bir sınavıdır.

15- Sağlığına özen göster.
Kendini dengede tut.  Rasyonel Sen’i, Ruhsal Sen’i, Duygusal Sen’i ve Fiziksel Sen’i.  Hepsi güçlü, saf ve sağlıklı olmalı.  Zihnini güçlendirmek için vücudunu da güçlendir. Duygusal yaralarını sarmak için ruhunu büyüt.

16- Sorumluluk al.
Kim olacağın ve ne yapacağınla ilgili bilinçli kararlar ver.  Aldığın kararların sorumluluğunu al.

17- Kişisel alanlara saygı suy.
İnsanların kişisel alanlarına ve gizlilik taleplerine saygı duy. Kimsenin kişisel eşyasına dokunma, özellikle de kutsal ve dini eşyalara.

18- Kendine adil davran.
Kendine adil davran.  Kendini besleyemezsen, başkalarını da besleyemezsin. Önce kendine yardım et.

19- Başka inançlara saygı duy.
Herkesin inancına ve inanışına saygı duy. Başkalarını senin inandığın dine inanmaya zorlama.

20- İyiliği paylaş.
Kaderinin güzelliklerini başkalarıyla da paylaş. Gönüllü olarak iyilik yap.

Kaynak: indigo dergisi

Bu konuyu yazdır

  DÜNYANIN ÇÖZEMEDİĞİ GİZEM: GÖBEKLİ TEPE
Yazar: Magnetho - 03-08-2017, Saat: 21:24 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Her şey, 1983 yılının sıradan bir gününde tarlasını karasabanla sürmekte olan bir çiftçinin, toprak altında bulduğu oymalı taş ile başladı!

İhtiyar çiftçi, dünyanın gelmiş geçmiş en ‘gizemli’ arkeolojik kazılarından birini başlatacağından habersizdi.

1996 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü’nün başkanlığında Alman Arkeolog Harald Hauptmann danışmanlığında başlatılan çalışmalar, başlangıçta sıradan bir arkeoloji çalışmasını andırıyordu! Kazı devam ettikçe, klasik bir arkeoloji araştırmasından beklendiği gibi, ortaya çıkan bulguların soru işaretlerini aydınlatacağı umuluyordu.

Fakat soru işaretlerini gidereceği düşünülen bulgular, tam tersine kafa karıştırmaya başladı! Kazı alanı belirginleşmeye başladıkça, arkeologların şaşkınlığı daha da arttı! Ortaya çıkan yapılar, heykeller ve simgeler, insanlık tarihiyle ilgili bildiğimiz hiçbir şeyle uyuşmuyordu!

23 Nisan 2008’de The Guardian’ın attığı başlık kafa karışıklığını oldukça iyi anlatıyordu: “Arkeologları Sersemleten Kazı Alanı!”

Şanlıurfa’nın 17 kilometre doğusunda yer alan Göbekli Tepe’nin ünü bir anda dünyaya yayıldı! Konuyla ilgili haber ve köşeyazıları katlanarak artmaya başlamıştı! Herkes, hiçbir tarihçi ve arkeologun tatmin edici bir açıklama getiremediği Göbekli Tepe’yi konuşmaya başladı!

Peki neydi Göbekli Tepe’yi bu kadar esrarengiz kılan?

Göbekli Tepe kafa karıştırıcıydı çünkü, her şeyden önce tamı tamına 12.000 yaşındaydı!

Bu, insanlık tarihiyle ilgili bugüne kadar bildiğimiz her şeyi yerle bir ediyordu! Yazılmış on binlerce kitap ve yüz binlerce makaleyi çöpe attıracak bir bilgiydi bu!

Çünkü bugüne kadar yaptığımız arkeolojik kazılar ve buna dayalı olarak geliştirdiğimiz tarih bilimi, insanlığın 12.000 yıl önce henüz ’emekleme’ çağına bile geçmemiş bir bebek olduğunu söylüyordu!

Tarih kitaplarına göre o çağlarda yaşayan insanın, henüz avlanarak ve bitki toplayarak hayatını sürdüren, dili, dini, kültürü, sanatı olmayan, yerleşik yaşama bile geçmemiş bir ‘sürü’ olması gerekiyordu!

Halbuki Göbekli Tepe’de devasa büyüklükte kayaların ayağa dikilmesiyle oluşturulmuş, özenle inşa edilmiş, özenle süslenmiş 8 ila 30 metre çapında 20 adet tapınak bulunmuştu! Tapınakta 3 ila 6 metre büyüklüğünde, 60 ton ağırlığa ulaşabilen T biçiminde dev heykeller yer almaktaydı!

gobeklitepe-gobekli-tepe-2-700x423.jpg

Tarih bilimi altüst oluyor!

Klasik tarih biliminde, insanlığın büyük dönüşümünün M.Ö. 10 bininci yıllarda, tarımın bulunuşuyla başladığı varsayılıyordu!

Tarım yerleşik hayatı, yerleşik hayat da “binlerce yıl içinde” kültürü, sanatı ve dini, yani “Uygarlığı” meydana getirmişti.

Klasik uygarlıklar sıralaması şöyleydi:

Sümer Uygarlığı (İÖ.4000): Dicle ve Fırat

Mısır Uygarlığı (İÖ.3500 ): Nil Nehri

Maya Uygarlığı (İÖ. 2600): Güney Amerika

Hint Uygarlığı (İÖ.2500): İndüs Irmağı

Çin Uygarlığı (İÖ.1500): Sarı Irmak

Dikkat edilirse, ilk uygarlık olarak bilinen ve taş yapılar yapabilme kapasitesine sahip ilk topluluk olduğu düşünülen Sümer Uygarlığı’nın bile İ.Ö. 4000 yılında ortaya çıktığı görülmektedir!

O halde Sümerler’den 7.000 yıl önce, insanlığın henüz ok ve zıpkınlarının ucuna keskin taşlar bağlamayı bile yeni öğrendiği düşünülen bir çağda, bu büyüklükte yapılar nasıl inşa edilebilmişti?

Bilim insanları, aynı soruların benzerini daha önce İngiltere’deki “Stonehenge” ve Mısır’daki “Piramitler” için de sormuşlardı! “Teknolojinin bu denli geri olduğu bir çağda, insanlık bu büyüklükteki yapıları nasıl inşa edebilir?” sorusu, başlıca merak konusuydu!

Göbekli Tepe bulguları, bu soruları bile ‘anlamsız’ hale getirdi!

Zira Şanlıurfa’da ortaya çıkarılan tapınaklar, Stonehenge’den 7000, Piramitler’den 7500 yıl eskiydi!

Bazı taşlar Stonehenge’dekinden çok daha iriydi ve Stonehenge taşları kabaca oyulmuş, özelliksiz kayalardan oluşurken, Göbekli Tepe’dekiler ince resim ve işlemelerle donatılmıştı!

Göbekli Tepe’deki dev kaya-heykelleri inceleyen National Geographic araştırmacısı, konuyla ilgili belgeselde meseleyi özetleyen şu cümleyi kuruyordu: “Bu dönemde yaşayan insanların bu tapınakları yapabilmesi, üç yaşında bir çocuğun elindeki oyuncak tuğlalarla Empire States’i inşa etmesine benziyor!”

Anlaşılması güç sembolizm!

İnsanlığın Sümer ve Mısır yazısını daha yeni çözdüğünü ve bu toplumları anlamak için bu yazılı metinleri kullandığı düşünülürse, Göbekli Tepe’nin daha uzun süre “gizem” olarak kalacağını söyleyebiliriz.

Zira 12 bin yıl önce yaşayan bu insan topluluklarıyla ilgili elimizde “yazılı” hiçbir bulgu yok!

Günümüzden o kadar eskide yaşamışlardı ki, “Kimdiler, neye inanırlardı, nasıl yaşarlardı ve ne düşünürlerdi?” gibi sorulara verebileceğimiz hiçbir yanıt bulunmuyor!

Kayalar üzerine işlenen motiflerin anlamını çözmek bu yüzden oldukça zor.

T şeklindeki sütunların tümü, ‘insan şeklinde’ resmedilmiş. Ellerini kasıklarının üzerinde birleştiren dev insanlar. Yine Göbekli Tepe’de bulunan ve dünyanın en eski heykeli kabul edilen heykel figürü de, yine ellerini kasıklarında birleştirmiş bir insanı betimliyor. Bu ve buna benzer sembolizmlerin ne anlama geldiğini kimse bilmiyor!

Üstelik, Göbekli Tepe’deki gizem ve bilinmezlikler bu kadarla da sınırlı değil. 20 tapınak, inşa edilmelerinden tam 1000 yıl sonra tonlarca toprak taşınarak örtülüyor ve üzerleri tamamen kapatılıyor.

Yapımı için büyük çaba harcandığı belli olan bu muhteşem tapınakların neden daha sonra yine muazzam bir emek harcanarak gömüldüğünü anlamak mümkün değil!

Göbekli Tepe’nin gizemi o denli büyük ki, ona gösterilen uluslararası ilgi her geçen gün daha da büyüyor! Geçtiğimiz günlerde Göbekli Tepe’yi manşete taşıyan İngiliz Guardian Gazetesi, bölgenin yakında “Mısır Piramitleri” kadar ünlü olacağını açıkladı!

Belli ki, önümüzdeki yıllarda Göbekli Tepe daha çok konuşulur, daha çok tartışılır olacak. Türkiye’de yaşayan herkes, bunun ülkesi için ne kadar büyük önem taşıdığının bilincinde olmalı!

Bu konuyu yazdır

  Numeroloji: 2017 için isim ve doğum tarihine göre yorumunuz nedir?
Yazar: Magnetho - 03-08-2017, Saat: 21:06 - Forum: Astroloji - Yorum Yok

Dr. Şenay Yangel

Evrende her sayı her harf bir gezegen ile ilişkilendirilmiştir. Türk İslam kültüründe Ebced, Avrupa’da ise numeroloji olarak adlandırılır. Her birimizin doğum tarihlerimize isimlerimize göre yaşamımızın kadersel etkileri ile betimlenen numeroloji sayıları vardır. Bu sayılar temsil ettikleri ile hayatlarımız da hangi gezegenle ilişkili ise o gezegenin temsil ettikleri ile ilgili konularda kendi şifrelerimizi çözmemize yardımcı olur.

Numeroloji sayınızı öğrenmek için kişisel yıl numarası nasıl hesaplanır?

Kişisel yıl sayısı adımlarını izlerseniz Kişisel Yıl Sayınızı hesaplamak kolaydır ve 2017’de karşınıza çıkacak temalar ve konularda sizlere ışık tutacaktır.

Bunu bir örnekle açıklayalım:

Adımızın her harfinin karşılığı bulunan bir sayı vardır. Bu sayıların toplamı sahip olduğumuz kişilik özelliklerini gösterir. Doğum tarihimizden derlenen sayı kümesi de yeni yılda hangi alanlarda başarılı ve dikkatli olmamız gerektiği ile ilgili konularda bize ışık tutar.

Sayılardan türetilen Numeroloji’de en çok kullanılan yöntem “Pythagoran” sistemidir. Aşağıdaki tabloda isim ve soyadımızı oluşturan harflerin hangi sayıya denk geldiği gösterilmiştir.

Yukarıdaki tablolardan isminizin numeroloji sayısını çıkartabilirsiniz. Doğum tarihinize göre numeroloji sayınızı bulmak için ise doğum tarihinizi gün ay yıl yer olarak yazıyorsunuz.

13-11-1981 (13 Kasım 1981)

Aşağıdaki gibi tek haneli bir sayıya ay ve günü azaltın.

13 + 11 = 24

2 + 4 = 6

Sonraki bir tek haneye yılı azaltın:

1981

1 + 9 + 8 + 1 = 19

1 + 9 = 10

1 + 0 = 1

Yani 6 + 1 = 7 sizin doğum sayınızdır.

2017’nin numeroloji değeri nedir?

2 + 0 + 1 + 7 = 10

1 + 0 = 1

2017 yılının numeroloji sayısı olarak 1’i buluyoruz.

2017 evrensel 1 yıl olacak!

2017 için size Kişisel Yıl sayınızı bulmak için doğum sayınızı hesapladıktan sonra 2017’nin numarasını ekleyin.

Yukarıdaki örnekte doğum sayımız 7 idi. (Kendi doğum sayınıza 2017’nin numeroloji sayısı olan 1’i ekleyeceksiniz.)

7 + 1 = 8 (örneğe göre kişisel yıl sayımız)

***

Kadim öğretilerde insanın her yedi yılda bir hücrelerini yenilendiği söylenir ve her yedi yılda bir devre geçirir. Bunlar 7, 14, 21, 28, 35, 42, 49, 56, 63, 70 yaşlarında olduğu kabul edilir. Bu yedi senelik devreler sadece şahısların bedensel yenilenme, değişme ve olgunlaşma dönüm noktaları değil, aynı zamanda insan yaşantısında köklü değişiklikler yaratan önemli “geçiş” dönemleridir.

Eski çağlarda bu dönemler Kabalistik bir sıraya göre (feleklere göre) dizilerek; doğumdan 7 yaşına dek dönme dört elementin hakim olduğu arza addediliyor. Burada bedenin gelişmesi ve kişinin fiziksel ortama uyum sağlaması söz konusudur.

Yaşlara göre geçiş dönemleri

7 ile 14 yaşına dek olan dönem annenin verdiği şefkat ile aya addediliyor.
14 ile 21 yaş arasında ise Merkür’ün verdiği öğrenme ve zihinsel gelişme ön plandadır.
21 ile 28 yaş arası ise Venüs altında aşk ve cinselliğin keşfi önem kazanıyor
28 ile 35 yaş arası ile güneş altında kişiliğin gelişmesi ve sosyal çevreye özen göstermesi ağırlıktadır.
35 ile 42 yaş arası Mars ile kişinin kendisini ortaya koyması için mücadele vermesi hakim durumundadır.
42 ve 49 yaş arası ile Jüpiter’in etkisi ile kişinin yumuşaması, erdeme erişmesi ve çevresine hakim duruma gelmesi söz konusudur.
49 ve 56 yaş arasında Satürn’ün simgelediği olgunluğa ermesi gösterilir.
2017 yılı: Yeni başlangıçlar ve çok aktivite

2017 yılı, yani 1 Numeroloji yılı yeni başlangıçlar ve çok aktivite getirecek enerjileri temsil etmekte. Öncü ruhlar ön planda olacak yeni buluşlar, yeni keşifler, gök biliminden sağlığa teknolojiden hukuka pek çok alanda dönüşüm ve yenilenmeler ile düzenlemeler söz konusu olacak. 2017 özgünlükler yılı, yeni fikirler yeni liderler (Komiteler, Başkanlar) geniş etkiler ile dolu yansımalara neden olacak olaylar; fırsatlar gibi başlangıçlar, değişim ve ilerleme yeni fikirlerin geliştirilmesine yardımcı olacak.

Bir sayısının önemi ne?

Bir sayısı sembolik olarak herkesin ilk defada söyleyebileceği gibi TEK olanı, MUTLAK olanı sembolize etmektedir. İslam’da bir olan, tek olan Allah’tır. Allah sözcüğünün ilk harfi olan elif 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1’dir.

Bir sayısının bir başka özelliği de kendinden önce başka sayı gelmemesidir. Kendinden önce gelen sıfır hiçliği sembolize eder. Bir ise hiçliği takip eder ve diğer sayılar ondan türer. Burada Bir’in yaratıcılık işlevi de ortaya çıkar. Bu bağlamda Yunan alfabesindeki alfa (A) da başlangıcı temsil eder. İbrani alfabesindeki alef ise başlangıç olduğu gibi, bir inanışa göre diğer bütün harfler ondan türer.

Bir sembolizmi üretkenlikte de ortaya çıkmaktadır. Ataerkil toplumlarda üreme sembolü olan fallus da 1 şeklinde sembolize edilir.

Astrolojik olarak 1 Güneş’in sayısıdır. Güneş bir tanedir ve bu yüzden Mutlak Bir’in sembolü olarak Güneş’te kullanılmıştır.

Numeroloji’de sayıların nitelikleri

Kadimlere göre sayıların nicelik (Sayısal) değerleri dışında, bir de nitelikleri (Kalite) vardır. Adeta nesnel varlıkları vardır ve çeşitli soyut kavramları içeren ideal yönleri vardır. Platon’a göre bizim her gün temasta olduğumuz duyu aleminden başka birde bir idea’lar (Mânâ) alemi vardır.

İdea’lar aleminde de, duyu aleminde temas ettiğimiz her şeyin bir modeli olduğu farz edilir. Bu modellere arşetipler de denilir. O halde, kaba bir örnekle bir masayı ele alsak idea’lar aleminde bütün masaların ideal bir maketi olan bir masa arketipi bulunduğu farz edilir.

Aynı şey sayılar için de geçerlidir. Platon‘un sayılara verdiği önemi Pythagoras öğretilerine dayanır. Atina’da kurduğu “Akademi”nin girişinde “Bu kapıdan içeri geometri bilmeyen girmesin” asılıydı. Sayılar konusundaki doktrinler sır olarak saklanırdı. Epinomis adlı eserinde bu konuda bazı ip uçları vermişti:

“İlk ve en önemli inceleme sayıların kendileri üzerinedir. Somut olanlar değil de, tek ve çift sayıların hepsinin kaynakları ve realite üzerindeki tesirlerinin büyüklüğü üzerinedir. Ondan sonra sıra, o son derece saçma sözcük ‘geometri’ altında toplananlar gelir. Ve o zaman görülür ki, birbirinden farklı sayılar, bulundukları düzeylerde ilişkide bulunurlar. Anlayan için açıkça görülür ki, bunlar beşeri kaynaktan değil, ilahi kaynaktandır. Ondan sonra sıra üç kez çoğaltılmış, üç boyutlu özelliğe sahip şekillere gelir. Sonra da birbirine benzemeyen şeyler, başka bir sanatla birbirine benzetilir. Bu sanata üstatlar Stereometri derler. Her şema ve sayı sistemi, her ahengin terkibi ve gezegen yörüngelerin uyuşmaları doğru bilen için Tek’in ifadesi olarak idrak edilmelidir. Ve dikkatini birlik üzerine çeken için, bu bilgi kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü tefekkür ettiğimiz zaman anlıyoruz ki, bütün şeyleri birleştiren tek bir bağ vardır.”

2017-yilinin-isim-ve-dogum-tarihine-gore...kileri.jpg

1 sayısı
Bir sayısı sembolik olarak herkesin ilk defada söyleyebileceği gibi TEK olanı, MUTLAK olanı sembolize etmektedir. İslam’da bir olan, tek olan Allah’tır. Allah sözcüğünün ilk harfi olan elif 1 şeklindedir ve ebcet hesabındaki değeri 1’dir. Bir sayısının bir başka özelliği de kendinden önce başka sayı gelmemesidir. Kendinden önce gelen sıfır hiçliği sembolize eder. Bir ise hiçliği takip eder ve diğer sayılar ondan türer. Burada Bir’in yaratıcılık işlevi de ortaya çıkar. Bu bağlamda Yunan alfabesindeki alfa (a) da başlangıcı temsil eder. İbrani alfabesindeki alef ise başlangıç olduğu gibi, bir inanışa göre diğer bütün harfler ondan türer. Bir sembolizmi üretkenlikte de ortaya çıkmaktadır. Ataerkil toplumlarda üreme sembolü olan fallus da 1 şeklinde sembolize edilir. Bazı yazarlar göre 1 ayakta duran insanı da sembolize etmektedir. Bir için başka sembol açıklamaları da vardır. Güneş de bir tanedir ve bu yüzden Mutlak Bir’in sembolü olarak Güneş de kullanılmıştır.

2 sayısı
İki sayısının sembolizminde akla gelen kuşkusuz evrendeki düaliteyi sembolize ettiğidir. İlk toplumlarda etraftaki en ulu kavramlar tekti ; Dünya, Güneş, Toprak Ana..gibi. Ancak erkeğin üremedeki rolünün ataerkil toplumlar tarafından ön plana çıkartılması evrendeki düailitenin de ön plana çıkmasına neden olmuştur. Dünya/öteki dünya , Güneş/Ay, Toprak Ana/Erkek Tanrı (Kybele/Attis gibi) düalite, hatta kadın/erkek, dişil/eril, sıcak/soğuk, gündüz/gece gibi ikilikler vurgulanmaya başlanmıştır.


3 sayısı
“Allah’ın hakkı üçtür”. Küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu söz üç sayısının kutsallığı hakkında gereken bilgiyi vermektedir. Hıristiyan toplumda yetişen biri ise kutsal üçlemeden bu sayının kutsallığına aşinadır. Üç sayısı eski toplumlarda gök-yer-yeraltı üçlemesi ile kutsaldı. Üçleme Mısır mitolojisinde İsis-Osiris-Horus şeklindedir. Yunan mitolojisinde ise bu Zeus-Poseidon-Hades (Gök ve yer-Deniz-Yer altı) şeklinde var olmuştur. Hristiyan inancında ise Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine dönüşmüştür. (Bazı yerlerde Baba-Oğul-Meryem şeklinde). Bu üçleme İslam’da bazı mezheplerde Allah-Muhammet-Ali şeklinde görülmektedir. Üçlemenin bir sembolik yanı da kutsal birleşme ve doğan çocuktur , bir başka deyişle baba-anne ve çocuk da bir üçlemedir. Bir başka üçleme de Beden-can-ruh üçlemesi olarak gösterilebilir. Sayı olarak üç kendisinden önce gelen iki sayının toplamı olarak da (1+2=3) önemlidir. Üç sayısı sembolik anlamlarının bir bölümünü üçgen şekline de devretmiştir. Üçgen sembolizmi ile üç sayısının sembolizmi arasında benzerlikler vardır.

4 sayısı
Dört sayısının sembolizmi çok ilginçtir. Dört bir çok farklı şeyi ifade edebilir. Bir masayı gözümüzün önüne getirebileceğimiz gibi en sağlam denge dört ayak üzerinde olur. Bir çok hayvan da dört ayağı üzerinde durmaktadır. İnsan da emeklerken dört uzvu üzerinde emekler. Böylece dört sağlamlığı düşündürtmüştür. Dilimizde varolan “dört elle sarılmak”, “gözünü dört açmak” gibi deyimler de yapılan işin sağlamlığını belirtmektedir. Dört ayrıca dört temel yön ile de alakalıdır. Böylece etrafımızın dört parçaya ayrıldığını kabul edebiliriz. Aynen “Dünyanın dört bucağı” deyiminde olduğu gibi. Dört sayısı aynı zamanda dört elementi de (Ateş-Hava-Toprak_su) sembolize eder. Böylece dört, dünyanın yapı taşı olarak da yer alır. Hıristiyanlıktaki haç, dört İncil, İslam’daki dört büyük melek, dört halife bu sembolizmle alakalıdır.


5 sayısı
Beş genelde yaşadığımız dünyayı ve insanı sembolize eder. Teozoflara göre günümüzdeki insanlık beşinci kök ırktır. Beş, elimizdeki beş parmaktan dolayı da önemlidir. Eski mağara yerleşimlerine bakarsak insanların erleştikleri bölgelerde beş parmak izlerini de görürüz. Beş sayısı dört elementle de ilgilidir. Eski çağlarda dört elementi bir arada tutan bir beşinci elementin varlığı düşünülmüştür. Sembolizmde beş köşeli yıldız yaşamın sembolü olarak da kullanılmıştır. Beş vakit namaz, İslam’ın beş şartı, beş ile ilgili sembolizme örnek olarak verilebilir.

6 sayısı
Altı sayısının sembolizmi üzerinde düşününce kuşkusuz akla ilk gelen Süleyman’ın mührü olacaktır. İç içe geçmiş iki eşkenar üçgenden oluşan bu şekil altı köşelidir. Çok eski çağlardan beri kullanıldığı düşünülmektedir.Yukarı bakan üçgenin tekamül ederek tanrıya ulaşan ruhu, aşağıya bakan üçgenin ise toprağa dönüşü temsil ettiği düşünülmektedir. Bir başka açıklamaya göre ise yukarı çıkan ateşi ve aşağıya akan suyu sembolize etmektedir. Altı sayısı 3+3 ‘tür. Bir özelliği de 1x2x3 olmasıdır. 6 sayısının ayrıca bölenlerinin {1,2,3} toplamı da kendisine eşittir. Böylece altı mükemmel bir sayı olarak düşünülmüştür. Rabbin dünyayı altı günde yaratması da altının mükemmel olma özelliği ile alakalı olabilir.

7 sayısı
Yedi ile ilgili sembolizm her ana karşımıza çıkmaktadır. Yedi sayısı ile ilgili sembolizmin kökeninde eskiden yedi gezegen olduğuna inanılması vardır. Dünya sabit, bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğüne inanıldığı için bu gezegenler Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Ay ve Güneş’tir. Eskiden her gezegenin bir gök katında olduğu düşünülmekte olduğundan “Göğün yedi katı” deyimi o günlerden kalmadır. Aynı şekilde “yukarıda olan aşağıda olanla aynı olduğu” için yerin de “yedi katı” vardı. Bazı ezoterik öğretilerdeki yedi basamaklı inisiyasyon da sembolik olarak göğün yedi katına ulaşmayı ifade etmektedir. Eskiden her gezegene bir kutsal gün olduğu için bir haftada yedi gün vardır. Haftanın günlerinden Pazartesi Ay, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs, Cumartesi Satürn , Pazar ise Güneş ile alakalıdır.

8 sayısı
Sekiz, yedi kat gökyüzü inancının bir uzantısı olsa gerek tanrı katını temsil etmektedir. İslam’da sekizin Cennet’i temsil ettiği de düşünülmüştür. Ayrıca sekiz cennet ve yedi cehennem olduğu inancı da bu sembolizmle alakalıdır. Hıristiyanlıkta ise gökyüzü tahtını sekiz melek taşır. Aynı inancın benzeri İslam’da da vardır. Sekiz aynı zamanda tutulan yolda sonuna gelmeyi de, mükemmelleşmeyi de ifade eder. Budizm’deki sekiz yapraklı lotus çiçeği de sekiz aşamalı bir sistemin sembolüdür.

9 sayısı
Dokuz eski sembolizm de bir bitişi göstermektedir. Zaten tek haneli sayıların sonuncusudur. Dokuz üçün karesi olduğundan da bir erişilen noktayı , tamam olmayı göstermektedir. Ancak dokuz sonun olduğu yerde başlangıcın da olması gibi başlangıcı da haber verir. Eskiden göğün dokuz katı olduğu inancı da yaygındı. Buna göre dünya + 7 yıldız katı + sabit yıldızların olduğu kat , dokuz kat etmekteydi. İlginç olan bir başka husus da eski Türk inançlarında da göğün dokuz katı olduğuna inanılmasıdır. Aynı inanç Meksika’da da vardır. Aztekler yerin dokuz kat altı olduğuna da inanmaktaydı.

10 sayısı
On en eski zamanlardan beri belki de ilk dört sayının toplamı olmasından ötürü mükemmelliği temsil ediyordu. (1+2+3+4=10) İki elin parmaklarının sayısı olması da tamlığı ve mükemmelliği gösteriyordu. Musa’ya gelen on emrin de bu sembolizmle alakası vardır. Ayrıca Zohar’da ifade olunduğu gibi evren on sözcükle yaratılmıştır. Mayalarda on sayısı bir destenin sonu olduğu için sonu da sembolize etmekteydi. Ancak her kültürde olduğu gibi bu bitiş aynı zamanda bir başlangıcı da göstermektedir.

Numeroloji’de doğum sayısına göre kişilikler

Doğum sayısı 1
Özelikler: Yaratıcılık, bağımsızlık, özgünlük, ego, kendine düşkünlük. Bu insan doğal bir liderdir. Kendine yeterlidir ve hırslıdır. İş hayatında aşırılıklardan, hükmedici davranmaktan ve acelecilikten kaçınmalıdır.

Meslekler: Elektrik mühendisi, cerrah, büyükelçi, iş adamı, bilim adamı, araştırmacı, lider, kaptan.

Doğum sayısı 2
Özelikler: Sezgisel, iş birlik anlayışı, tasarım ve kavrama, aşırı duyarlılık, bağımlılık. Bu insan sevgi dolu, barış yanlısı, eleştirici ve ideal ortaktır. Detaylara gömülmekten ve yalnız kalmaktan kaçınmalıdır.

Meslekler: Turizmci, gazeteci, şarkıcı, dansçı, yazar.

Doğum sayısı 3
Özelikler: Sanatsal yetenek, sosyal kişilik, dostluk meyli, yüzeysellik, ziyankarlık. Bu insan dışa dönüktür. Hayatı ve eğlenceyi sever. Yaratıcı ve duyarlıdır. Rutinden hoşlanmaz. Kendine disiplin uygulamayı öğrenmelidir.

Meslekler: Öğretim üyesi, avukat, yargıç, büyükelçi, asistan, polis, felsefeci, bankacı, reklamcı.

Doğum sayısı 4
Özelikler: Pratiklik, yeniliğe açık kişilik, güvenilirlik. Sıkı bir çalışandır. Her şeyin başarılacağına inanır. İyi bir arkadaş ve candan olmayı öğrenmelidir. Güvenlik duygusunun aşırılığından sakınmalıdır.

Meslekler: Pilot, madenci, tekniker, modacı, mühendis, astrolog, öğretim görevlisi.

Doğum sayısı 5
Özelikler: Özgürlük, uyum kabiliyeti, gezginlik, değişkenlik, erotizm meyli. Cesur, yürekli ve ikna edici bir kişiliktir. Güzel şeylerden ve bunlara sahip olmaktan hoşlanır. Can sıkıntısından fazla etkilenir. Bunun aşırılığından sakınmalıdır. Kolayca amacından sapması olasıdır.

Meslekler: Mühendis, satış & pazarlamacı, muhasebeci, gazeteci, radyocu, televizyoncu, broker, emlak komisyonculuğu.

Doğum sayısı 6
Özelikler: Aşk, sorumluluk, anlayış, her işe karışmak, kıskançlık. Sıcakkanlı , koruyucu ve mutlu kişiliktir. Güvenilir ve sağlam yapıdır. Sevdiği insan için her türlü fedakarlığı yapar. Kendini aşırı kötümser hissetmekten ve başkaları tarafından istismar edilmiş duygusundan arınmalıdır.

Meslekler: Kuyumcu, mühendis, mimarlık, gıda müfettişi, roman yazarı, bürokrat, sanatçı.

Doğum sayısı 7
Özelikler: Ruhsallık, analitiklik, zeki, eleştiricilik, sır saklama ve gizlilik. Derin bir düşünürdür. Ruhsal algısı yüksektir. Eksantrik ve değişkendir. Soğuk ve mesafeli durmaktan kaçınmalıdır. Yalnızlıktan ve iyi şeylere sahip olamama duygusundan arınmalıdır.

Meslekler: Film sinema sektörü, seyahat acentesi, hostes, doktor, kimyager.

Doğum sayısı 8
Özelikler: Yöneticilik liderlik organizasyon yeteneği, Bilginin peşinden giden güçlü, maddi ve adil. Güçlü, kararlı ve sonuca giden kişiliktir. Para ve maddi konularda başarılıdır. Amacının karşısında gördüğü insanlar için duygusuz davranma meylinden arınmalıdır.

Meslekler: Oyuncu, mühendis, polis, belediye başkanı, siyasetçi müzisyen astrolog astronom.

Doğum sayısı 9
Özelikler: Sanatkar, hümanist, romantik, duygusallık, konfor, sezgili, duyarlı ve yaratıcı kişiliktir. Dünyaya kendini kanıtlamak için savaşır. Kötü alışkanlıklarından kurtulmak ve hayatın küçük detaylarından fazla etkilenmemek için çalışmalıdır.

Meslekler: Ceo, lider, polis, komutan, itfaiyeci, çocuk doktoru, bankacı, uçak mühendisi.

Doğum sayısı 11
Sezgi gücü, vatanperverlik, keşif yeteneği, duyarlılık, fanatik. Hayalci ve öngörülü kişiliktir. Sanatkardır. Bilinç üstü gelişmiştir. Çok gergin ve aşırı duyarlı olmaktan korunmalıdır.

Doğum sayısı 22
Pratik bir idealist, maddi alanda üstünlük, çabuk, zengin olabilen, saldırgan. Amacına bağlı ve pratik kişiliktir. Global düşünce tarzına sahiptir. Çok erken dünyaya gelmiş olmak duygusundan ve geleceğe fazla düşkün olmaktan sakınmalıdır.

NOT: Numeroloji sisteminde 1’den 9’a kadar sayılar ve bunlara ilave olarak sadece 11 ve 22 sayıları yer alır. Her sayının açıkladığı bir kişilik oluşumu vardır. 11 ve 22 sayılarına “Değişmez sayı” denir.

Kaynak: indigo dergisi

Bu konuyu yazdır

  BURCUNUZA GÖRE YAŞAM AMACINIZI KEŞFEDİN
Yazar: Magnetho - 02-08-2017, Saat: 14:07 - Forum: Astroloji - Yorum Yok

Burçlar ve özellikleri geniş açıdan incelendiğinde farklı yönleri ile karşılaşılabiliyor. Her burcun karakterine uygun meslek olanağı ve yaşam amacı bulunuyor. Mensup olduğunuz burca bakarak hangi meslekte daha mutlu olabileceğinizi ve potansiyelinizi doğru bir biçimde nasıl ortaya çıkaracağınızı öğrenebilirsiniz.

KOÇ
Yaşam Amacı; ‘LİDERLİK’
Koçların karakteri incelendiğinde yaşam amaçlarının liderlik olduğu ortaya çıkıyor. Ön planda bulunan özelliği koçlar için yaşam amacına dönüşüyor. Bulundukları çevrelerdeki insanları koordine ederek bütün sorumluluğu üstlenmek koçların en büyük görevi arasında yerini alıyor.

Peki, Koçlar bu niteliklerini en iyi hangi platformda veya nasıl bir meslekle ortaya çıkarabilirler?

Koçlar resmi ve bürokratik işlerde yaşam amaçlarına ulaşabilirler. Görevlerini sonuna kadar yerine getirebilen koçlar hem resmi işlerin sorumluluğunun hakkını verip hem de bulundukları alanın yönetimini üstlenebilirler.

Hukuk, bürokrasi, askeri alanlar, öğretim üyeliği.        

BOĞA
Yaşam amacı; ‘HAYATI SANATLAŞTIRMAK’
Boğaların kıvrak zekâları ve keyif aldıkları işleri yapmaları en bilinen özelliklerindendir. Bu sebeple sanat alanı boğaların hayatına anlam katabilir. Hayatta yaşadıkları ve gördükleri her şeyi sanatın bir alanına yansıtabilirler.

Peki, boğalar sanatın hangi alanında işlerini yürütmelidirler?

Boğalar sanatın her alanına yönelmelidirler. Sanat dışında yapacakları mesleklerde, sanata yakın olan meslek gruplarından olmalıdır.

Sanat alanında; tiyatro, ressamlık, mimarlık, yazarlık gibi meslekleri tercih edebilirler.

Sanat dışında; sosyal hizmet veya insanlara fayda sağlayacak meslekleri tercih edebilirler.

İKİZLER
Yaşam Amacı; ‘KEŞİF’
Çoğu zaman düşünmekten yorulan ve bu sebepten dolayı ruh halleri değişen ikizler, hayatta yeni şeyler keşfederek mucizeler yaratabilirler. Yaratıcılıklarını doğru yönde kullanırlarsa hem kendi hayatlarını düzene koyabilirler, hem de ilklere imza atabilirler.

Her meslekte yaratıcılıklarını kullanabilirler, ancak daha iyi başarı sağlayabilecekleri işler sanata yakın alanlar arasındadır.

Gazetecilik, felsefe, yazarlık, diplomatlık, ressamlık, reklamcılık, danışmanlık gibi alanlar ikizler için uygundur.

YENGEÇ
Yaşam Amacı; ‘TAMAMLANMAK’
Yengeçlerin yaşam amacı hayatta her konuda tamamlanmak ve her duyguyu yaşayıp tatmaktır. Eksik kalan veya doyuma ulaşamadığını düşünen yengeçler için hayat keyifsiz ve sıkıcı bir yer haline gelir. Yengeçlerin sürekli yeni bilgiler öğrenerek, yeni deneyimler kazanarak tamamlanmaları gerekir.

Bu sebeple yengeçler doyuma ulaşıp ilerleyebilecekleri her türlü meslek alanında bulunabilirler. Ancak bulundukları mesleklerin sözel alanlar olması şarttır. Çünkü sayısal alanlar yengeçlerin amaçlarında karışıklar yaşamalarına sebep olabilir.

karmicrelationships750x400-767232_1.jpg

ASLAN
Yaşam Amacı; ‘GÜÇ’
Aslanların yaşam amacı güç üzerine kuruludur. Yüksek enerjiye sahip olan aslanlar; güçlerine kavuşurlarsa ancak yaşamlarını iyi bir biçimde yaşayabilirler. Görev aldıkları mesleklerde mutlaka yetkileri yüksek olmalıdır. Çünkü yetkileri ne kadar fazla olursa potansiyellerini bir o kadar gösterebilirler.

Meslek alanı olarak aslanlar sanat, sosyal bilimler ve dil bilimini tercih edebilirler.

BAŞAK
Yaşam Amacı; ‘YARDIM VE İYİLEŞTİRME’
İçsel güçleri yüksek olan başaklar, insanlara yardım sağlayarak onların hayatlarındaki dengeyi kurması üzerine yaşıyorlar. Çevrelerindekilere yardım sağlayıp onları iyileştirdikçe kendilerini de geliştireceklerdir.

Yaşam amaçlarına uygun meslekler; sosyal hizmet, psikoloji, tıp, eğitim gibi alanlarda şifa ve yardımlarını rahatlıkla sergileyebilirler.

TERAZİ
Yaşam Amacı; ‘DENGE’
Yaşamlarında hep adaleti, eksi ve artı, doğru ile yanlışın tutarlılığına inanan terazilerin yaşam amacı dengedir. İstedikleri mesleği seçebilirler, ancak yer aldıkları meslekteki kontrol kendi ellerinde bulunmalıdır. Kontrol başkasında olursa teraziler yaptıkları işte güvende hissetmeyebilirler.

Teraziler el sanatları ve tasarımsal alanlarda bulunabilirler.

Aynı zamanda hukuk alanı da terazilere uygundur.

AKREP
Yaşam Amacı; ‘DERİNLİKLERİ BULMAK’
Yüzeysel yaşamaya karşı olan akrepler, hayatın derinliklerini yaşamalıdırlar. Her konuyu derinden incelemek akrepler için fark yaratacaktır.

Akrepler hem sözel hem de sayısal alanlarda başarı sağlayabilirler.

Psikiyatr, psikolog veya veteriner olabilirler.

YAY
Yaşam Amacı; ‘BİLGELİK’
Düşünmeyi ve sorgulamayı hayat felsefesi haline getirmiş yay burçlarının yaşam amaçları kesinlikle bilgeliktir. Hayatta her konunun en iyisini gerçekleştirmeyi amaçlayan yaylar, engin görüş ve konuşmaları ile herkesin dikkatini çekmeyi başarıyorlar.

Sıradan meslekler yayların ilgisini çekmez. Bu sebeple; arkeolog, araştırmacı, filozof, dansçı olabilirler.

OĞLAK
Yaşam Amacı; ‘BİLİM İLE İLERLEMEK’
Hayata gerçekçi ve kanıtlarla bakan oğlakların yaşam amacı bilim yolunda ilerlemektir. Sayısal ve bilimsel anlamda en güçlü burçtur. Sözel yetenekleri diğer burçlara göre daha arka plandadır. Bilimsel bulgularla yola çıkarak hayatlarında keşif de yapabilirler.

Mesleki olarak; Matematik, biyoloji, kimya, fizik, astronomi gibi alanları tercih edebilirler.

Oğlaklar kendilerini geliştirirlerse çok iyi bilim insanı olabilirler.

KOVA
Yaşam Amacı; ‘EMPATİ’
Sezgisel ve algıları yüksek olan kovalar için empati yaşam amacı niteliğindedir. İnsanların duygularını anlayıp onların hissettiklerini kavrayabildikleri için insan ilişkileri çok kuvvetlidir.

Hayatlarının her döneminde insanların hayatlarına olumlu etkiler sağlayan koçlar; öğretmen, psikoterapist, psikiyatr, pedagog ve psikolog olabilirler.

BALIK
Yaşam Amacı; ‘DUYGULARI SANATA AKTARMAK’
Duyguları kuvvetli olan balıklar, çok rahatlıkla sanat alanını ve sağlık sektörünü tercih edebilirler.

Bu iki alanda da yaşam amaçlarını en uygun biçimde gerçekleştireceklerdir.

Sosyal hizmet, sanat dalları ve sağlık sektörü

Kaynak:duysesimi.net/Ege Sönmez

Bu konuyu yazdır

  Antik Dünyanın En Gelişmiş Ve Karmaşık Uygarlığı Gizemli MAYALAR
Yazar: Magnetho - 02-08-2017, Saat: 13:39 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Meksika’nın güneyi: Tumbala dağlarının eteklerini çevreleyen sık ormanlarda antik Maya şehri Palenka’nın yıkıntıları uzanıyor. Geçmişi milattan önce 1800 yılına kadar uzanan Palenka, bugün Orta Amerika dediğimiz bölgeye yaklaşık 2000 yıl boyunca egemen olmuş antik Maya uygarlığının en kalabalık merkezlerinden biriydi.

Madenden yapılmış araçlara, tekerleğe ve sürü hayvanlarına sahip olmayan Maya’lar, çok geniş bir bölgede akıl almaz bir mimari doğrulukta Palenka gibi şehirler kurmuşlardı. Güneyde Kapon, doğuda Tikal ve en kuzeyde bulunansa Kalakmo şehirleriydi.

Maya’lar cangılın ortasında bir uygarlık kurmayı başarmışlardı. Oysaki, cangılların toprak katmanının ince olduğunu biliyoruz. Ancak Maya’lar burada çok geniş nüfusu beslediler. Bugün aynı bölgede yaşayan insanlardan 20-30 misli fazlaydılar. Maya uygarlığının zaferleri arasında tarım, mühendislik ve astronomi alanında sayısız bilimsel başarı yer alır. Ayrıca, gelişmiş bir mitolojileri ve dilleri vardı.

Palenka şehrinin bugüne kadar sadece %10’luk bir kısmı arkeologlar tarafından kazılmıştır. Tarihçilere göre büyük Maya şehirleri 9. Yüzyılda terk edildi ve Maya halkı ortadan kayboldu. Acaba, bunun nedeni Mayaların ortaya çıkışlarının ve alınyazılarının başka dünyalardan gelme güçlerin elinde olması mıydı?

mayalar-01.jpg

Belki de geride buna dair işaretler ve ipuçları bırakmışlardır. 1952 yılında Palenka’da yapılan kazıda, kral Pakal’ın piramit mezarı bulundu. Bu piramit, Maya dünyasının en önemli yazıtlar tapınağıdır. Etrafında kral Pakal’a ait dev lahite ve kapağa ulaşıldı. Bu, o güne kadarki en önemli Maya buluntusuydu. Araştırmacılar, kralın diğer dünyaya yolculuğunun lahitte resmedildiğini düşünüyor. Pakal bir uzay gemisinin pilot koltuğunda oturuyor, uzaya gidiyormuş gibi görünüyor. Lahit kapağındaki tuhaf yontular uzay kapsülü içindeki bir adamı andırıyordu, bunu yapan sanatçı o dönem gördüğü ya da duyduğu bir şeyi taşa aktarmaya çalışmış, bu kral Pakal’la dünya dışı güçler arasındaki ilişkiye bir kanıt kanıt olabilir. O zamanki teknolojik referans çerçeveleri, bugün bizim sahip olduğumuzdan çok daha azdı. Bu durumda, anlayamadıkları bir şeyi resmetmeye çalıştıkları çok açık. Maya’lar güneş ve yıldızların hareketlerini gözlemlemek için çok yüksek kuleler inşa etmişlerdir. Bunların içerisinde en görkemlisi, Palenka sarayının içerisindeki en yüksek kule. Sarayın içerisinde tuhaf T şeklinde pencereler var. Bu pencereler büyük olasılıkla Rüzgar Tanrısı’nı temsil ediyor. Bu pencerelerden gökyüzünü inceliyorlardı. Eski Maya bölgelerinin birçoğunda bu gözlemevlerinden bulunmaktadır.

mayalar-maske.jpg
Kral Pakalın Maskesi

Tapınaklar, zaman içerisindeki meydana gelen olaylara göre düzenlenmiş, ekinokslar, gündönümleri gibi. Bu da astronomi hakkındaki bilgileriyle anıtlar arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Maya’lar, 6000 yıllık bir süre içinde, Venüs gezegenini, güneş sistemimizin yerleşimini 6000 yıl öncesine kadar hatasız bir şekilde bildiler, yanılma payları sadece birkaç saatti. Bu kadar uzun yaşamadıkları halde Venüs dönüşünü nasıl hesapladılar, bunun için 6000 yıl gözlem yapmış olmaları gerekirdi. Bu bilgiyi zaten Tanrı’lardan almışlardı, Maya’ların bu sistemleri tek başlarına getirmeleri imkansız. Bu bilgilerin onlara Maya halkıyla temas kurmuş olan uzaylılar tarafından verilmiş olduğu çok açık. Mayaların en şaşırtıcı astronomik başarılarından bir tanesi, dünyanın, uzayda kendi ekseni etrafındaki dönüşünde yaşanan çok yavaş değişiklik. Eksen sapması denilen bu olay 26000 yıldan fazla sürüyor. Bu kadar uzun sürece yayılmış bir olayı nasıl takip edebildiler? Belki de zamanı izleme becerilerini, hareketleri izlemek ve önceden tahmin etmek için kullandılar. Sadece güneşi değil, ayı, Venüs’ü bazı durumlarda Jüpiter’i, Mars’ı, Satürn’ü ve bazı takımyıldızları izlediler.

Günümüzde en büyük piramit inşaatçıları Mısırlılar olarak bilinir ancak Orta Amerika’da Mısır’ın on katı daha fazla piramit yapılmıştır. Maya’lar anıtsal yapılarının çoğunu güneşsel, aysal ve yıldızsal olaylarla aynı hizada yerleştirdiler, böyle yapmazlarsa kötü şeylerin olacağından korkuyorlardı. 5. Çağdaydılar ve daha önceki çağların hepsinin kıyametle sonuçlandığına inanıyorlardı. Bu nedenle ritüellerini, etkinliklerini, oyunlarını, faaliyetlerini bu belli göksel olaylarla aynı anda yapmak zorunda hissetmişlerdi kendilerini.

Bu zamanlama hesaplarının çok önemli olduğunu biliyorlardı çünkü yıldızlar Tanrıların ne zaman geri döneceğini anlatıyordu. Mayalar, geleceği planlamayı hatta dünyanın sonunun ne zaman geleceğini uzaylı ziyaretçilerden mi öğrenmişlerdi? Palenkadaki Tortuger anıtında 21 Aralık 2012’nin takvimin sonu olduğunu söyleyen bir yazıt vardır. Bu yazıda 9 Tanrı’nın dünyaya ineceği belirtilir ancak gerçek anlamının ne olduğunu kimse bilmiyor, tahminlerden yola çıkarak yepyeni bir dünyanın başlayacağını, daha bilinçli bir yaşam tarzına geçileceğini düşünebiliriz. Maya’lar uzaylı ziyaretçileri Tanrı zannediyordu ve bu ziyaretlerin arkasındaki esas gerçeği anlayamıyorlardı. Oysaki ilk hükümdarları Tanrıydı ve göklerin soyundan geliyorlardı, yani yabancı bir ırk. Birçok eski Maya harebesinde rastlanan hiyerogliflerin tercümelerine bakılırsa KULKULKAN yani büyük tüylü yılan Mayalara bilgi getiren tanrıydı. Bu, onların gizemli yaşamlarında oldukça önemli bir yerde. KULKULKAN’ın suretine Maya dünyasının her yerinde rastlanıyor, piramitlerde, taşa oyulmuş resimlerde büyük, tüylü, kanatlı yılan olarak resmedilmiş. Bu yılan uçabiliyor ve göklerden yeryüzüne inmiş, seçilmiş olan Mayaların bir kısmına matematik, astronomi ve her çeşit bilimi öğretmiş. KULKULKAN daha sonra çok ileride bir gün geri döneceğine söz vererek ortadan kaybolmuştur.

Maya’lar KULKULKAN’ı dünyalarına bilgi ve uygarlık getiren Tanrı olarak görüyorlardı ve O’na saygı duyuyorlardı, burada tuhaf olan kanatlı yılan Tanrı’ya dair resimler, antik dünyanın her yerinde mevcut. Yarı yılan yarı insan varlıklar olarak resmedilmiş bunlar gerçekten var mıydı? Yoksa o çağlarda insanlar teknolojiyi yanlış mı algıladılar? Belki de gökyüzünden inen bazı araçlar görüyorlardı. Uzaylılar bu araçlardan indi ve farklı kültürlerden, farklı toplumlardan insanlara belli disiplinleri öğretti. Gerçek şu ki Maya’lar uzaylı varlıklarla temas halindelerdi ve takvimleri 21 Aralık 2012’de sona eriyor. Bu belki de Tanrıların döndüğü gün olacak, belki de uzaylılar söz verdikleri gibi dünyaya, Mayalara geri dönecekler. Takvimlerinin gelişkinliğini göz önünde bulundurursak dünyanın kaderini değiştirecek bir olayın zamanını doğru tahmin etmiş olmaları mümkün. Belki de bu olay insanların aydınlanacağı yepyeni bir çağı başlatacak ya da korkunç bir kıyametle insanlığın sonunu getirecek, bunun cevabını sadece zaman verecek.


Kaynak:kozmiksırlar

Bu konuyu yazdır

  Rus Bilimadamı Ruh Bedenden Ayrılırken Fotoğrafladı
Yazar: Magnetho - 02-08-2017, Saat: 12:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Dr. Konstantin G. Korotkov rus bilim adamı ruh bedenden ayrılırken fotoğrafladığını söylüyor. Ölümün ötesinde bir hayatın olduğunu ve bazı ruhların öldüğünü anlamadığını söylüyor. Ayrıca fotoğraflama tekniği ile vücuttaki enerji noktalarını (çakra ve meridyenleri) bulduğunu söylüyor.

a1a1a2as3.jpg
( TEMSİLİ FOTOĞRAFTIR )

Optik ve mekanik süreçleri birleştirerek oluşturduğu teknoloji aslında yeni değil. Pek çok kez farklı sistemlerle denenmiş bir teknoloji. Fakat Dr. Konstantin G. Korotkov teknolojiyi daha ileriye taşımayı başarmış gözüküyor.

Makinenin adı GVC. Bunun sayesinde antik çinde tedavi olarak kullanılan meridyen noktalarını (enerji çıkış noktaları) görüntülemeyi başarmış.

a1_a1_a2.png

Solda sağlıklı bir insanın enerji ve çakraları, sağda ise hasta veya dengesiz duygu durumunda olan biri

Bilim adamına göre keşfedilmiş 7 çakra tamamen doğru ve hayatımızda çok önemli bir role sahip. Korotkov ayrıca ruhun bedenden ayrılışını kirlian fotoğrafçılığında farklı bir teknik uygulayarak başardığını söylüyor. Bedenden çıkan ruhun güçlü bir mavi renkte bedenden ayrıldığını söylüyor.

300'ün üzerinde doktor tarafından bu yöntem stesi ve kanseri izlemek için kullanılmaktadır.

Bu konuyu yazdır

  Huzurlu Bir Yaşam İçin 5 Şeyi Değiştirin
Yazar: Magnetho - 02-08-2017, Saat: 12:33 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Aslında hayata huzurla devam etmek mümkün. Huzur sadece elde edemediğimiz bir şey değil. Elde ettiğimizde de koruyamadığımız bir kavram. Fakat Huzurlu bir yaşam için bu 5 şeyi değiştirmemiz yeterlidir.

1- Bakış açınızı değiştirin.
Genellikle olayları irdeleyen ve negatif bir bakış açısı ile bakarız. Bu bizi gerer ve huzurumuzu elimizden alır. Yaptığımız bu davranış yüzünden huzursuzluk yaşarız.

2- Geleceği Düşünmek.
Gelecek için endişelenmek şu anki huzurumuzu alır elimizden. Fark etmemiz gereken en önemli şey Şu anın elimizdeki tek gerçek olduğudur.

dove-2516641_640.jpg

3- Olayları abartmak.
Kaygı duymamızın en büyük nedeni genellikle pireyi deve yapmaktan geçer. Çoğumuz aslında çözümü mümkün olayları abartarak günümüzü ve huzurumuzu mahvederiz.

4- Fazla Düşünmek.
Bir konu hakkında fazla düşünmek huzurumuzu kaçırmanın en kolay yoludur. Bu şekilde düşündükçe olay çözülmediği gibi huzurumuzda kaçar.

5- Kontrol Arzusu.
Hayatı kontrol etmek mümkün değildir. Hayatı akışına bırakmak ve onu sevgiyle kabul etmek doğrusudur. Bizi en çok bu durum zora sokar. Kontrol isteği huzurumuzu bozar.

Kaynak:bilgierdemdir

Bu konuyu yazdır

  Sadece 1 Dakikada Sağlıklı Olup Olmadığınızı Kontrol Edin!
Yazar: EvrimBilge - 01-08-2017, Saat: 15:32 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Düzenli olarak sağlıklı olup olmadığımızı kontrol etmek büyük önem taşır. Bunun için kimileri doktora gitmeyi tercih eder ancak günümüzde teknolojinin gelişmesiyle basit kontrol yöntemlerini internetten öğrenerek evde kendimiz uygulayabiliriz. Unimetre olarak size bu yöntemlerden birini öğretiyoruz.

51c780dcbb1c6b1d1e1e60dd859d8319.png

- Herhangi bir kaşık alın, dilinize iyice sürün ve salyanızın kaşığa iyice nufuz ettiğinden emin olun

- Kaşığı transparan, plastik bir poşet içerisine koyun ve masa lambası altında 1 dakika kadar bekletin

- Sonuçları görmek için artık kaşığa bakabilirsiniz.

- Eğer kaşık temiz ve üzerinde hiçbir tortu kalmamışsa bu demektir ki iç organlarınızda hiçbir problem bulunmamaktadır.

Eğer koku varsa...

- Koku bozuk ve çürükse: akciğerler ve midenizde problem olabilir

- Tatlıysa: Diyabet belirtisi olabilir

- Amonyaklıysa: Böbreklerde problem olabilir

a16b07d6a8f13f937610ba55d64bb2e1.jpeg

Eğer lekeler varsa...

- Sarı yada beyaz kalın bir doku varsa: Tiroid bezlerinde problem olabilir

- Mor: Bronşit, yüksek kolestrol yada kan basıncının düşüklüğünü belirtir

- Beyaz: Solunum problemleri olduğunu gösterir

- Turuncu: Böbreklerde hastlık olabilir.

Unutmayın ki bu test hiçbir zaman bir doktora görünmenize engel olmamalı...

Kaynak: unimetre.com

Bu konuyu yazdır