Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1213 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1213 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 308
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,012
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,138
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,078
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,151
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
RENKLERİN FREKANSI |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 01:45 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bizim, dünyanın, sesin, kokuların derken renklerin frekansına geldik.
Pek çoğunuzun bildiği gibi spirütüel öğretilerde renklerin hatırı sayılır bir önemi var. Çakraların, meridyenlerin, 5 elementin, ellerimizde oluşturduğumuz Çi enerjisinin kendine has renkleri var. Tüm bu renkler kendine has titreşimler yaymaktadır.
Yazılarımızda hep her şeyin enerji ve titreşimlerden ibaret olduğunu yazdık. Bahsi geçen bu enerji ışık hızında yer alan bir enerji ve hızla hareket ederken de değişik frekanslarda yol alıyor. İnsan gözü ise belli bir frekans aralığını görebiliyor ki bu da 400 nm ile 700 nm arası (kırmızıdan mora). Her canlının ise görüş frekansı ayrıdır. Örneğin kuşlar ve böcekler bizim göremediğimiz ultraviyole (morötesi) rengini görebilirler. Hatırlarsanız daha önce algılarda da bunu işlemiştik. Hani sineğin algı hızıyla bizim algı hızımız ve kaplumbağanın algı hızı arasındaki farklara değinmiştik.
Farklı renkleri görebilme becerimiz farklı titreşimleri ayırt edebilmemizden kaynaklanıyor.
Her ne kadar bazı renklerin diğer renklerden daha yüksek titreşimleri olsa da (mor kırmızıdan daha yüksek mesela), sizin ihtiyaç duyduğunuz anda doğru rengi seçebilmeniz önem taşır. Bu da size hangi renkte giyinmenizde, odanızı hangi renge boyayacağınızda, mevsimsel yiyecek seçimlerinde yardımcı olur. Örneğin mavi bir gömlek giydiğinizde yapacağınız sunum iletişim için daha doğru titreşimler yayar. Bunun tam tersi siyah giyinirseniz istemediğiniz bir ortamda diğer insanların negatif enerjilerini kendinizden uzak tutarsınız. Odanızı sarıya veya kavuniçiye boyamayın derler. Nedeni, mide çakrasını titreştirdiği için kilo almanıza neden olmasıdır. Mesela beyaz ışık imgeleyerek şifa gücünüzü artırırsınız.
Titreşimler aynı zamanda hafızayla da alakalıdır. Aynı suda olduğu gibi renklerin de hafızası vardır. Bazı insanların belli renkteki yiyeceklere ya da cisimlere alerjisi olması geçmişte yaşadığı bir travmayı temsil etmesiyle alakalı olabilir. Örneğin küçükken tacize uğrayan birinin tam bu esnada göz göze geldiği tavan rengi, onun hayatı boyunca korkacağı bir renk travması yaratabilir. Bu yüzden o renkteki yiyeceklerden bile uzak durabilir. Bunun nedeni aynı titreşimlerin tekrarlanmasıdır. Size mutluluk hissini tekrarlatan, sizi o güzel anlara tekrar taşıyan renkler de olabilir. İlle de pembe, kırmızı gibi renkler olmak zorunda da değil.
Renklerin içinde bir tarih yatar. Herkesin hayatı boyunca kendi dünyasında yarattığı renkler olacaktır. Bu renkler sosyal hayatınıza ve modunuza göre sürekli değişkenlik taşıyacaktır. Modumuz kendi aura rengimizi değiştireceği gibi, hangi moddaysak ona göre etrafımızdaki renkleri algılama şeklimiz de değişir.
Her şey titreştiği anda dışarıya enerji yayar ve dışarıdan bunu algılamanın pek çok yolu vardır. Renk de bunlardan biridir; çünkü titreşimler renk olarak açığa çıkabilir. Aura görebilen insanlar, ya da bu amaçla icat edilmiş cihazlar sizin o andaki titreşimlerinize göre değişken auranızı görebilir. Bunu hayvanlar ve bebek yaştaki çocuklar doğal olarak yaparlar. Sürekli gittiğim çay bahçesinde sürüyle sokak köpeği vardır. Hepsi yüzlerce insanın gün boyu gelip gittiği yerde miskin miskin yatar. Derken yüz kişinin içinde bir kişi vardır ki o daha çay bahçesine gelmeden hepsi birden onu görünce havlamaya ve saldırı moduna geçmeye başlar. O insan, o anda ne titreşimler yayıyor da hayvanlar sezgileriyle bunu anlıyor bilemeyiz, ama masum biri olmadığından şüphe duyabiliriz.
Sesle başlayıp termal ısı dalgalarıyla yol alan enerji ısındıkça kızılötesindeki (infrared) radyant ısı dalgalarına dönüşerek gözle görülebilir bir ışık spektrumuna dönüşür. Bu spektrumdaki renklerin saniyedeki titreşimleri ise:
Kırmızı – 15 trilyon
Kavuniçi – 20 trilyon
Sarı – 28 trilyon
Yeşil – 35 trilyon
Mavi – 50 trilyon
İndigo – 60 trilyon
Mor – 75 trilyon
Bu 7 değişken titreşim, gözle görülebilen ışık spekrumunu oluşturur. Bunun ötesinde gözle görülemeyen ultraviyole titreşimleri yer alır. Bunu radyoaktif çalışmalar, x-ray, röntgen gibi şeyler takip eder.
Kırmızının uyarıcı titreşimleri vardır. Kanı çağrıştırması açısından genelde rahatsız edici şekilde halk dilinde yer alır. Sarı güneşi çağrıştırdığı için sevinç ve neşeyi; yeşil doğa titreşimleriyle huzur ve sakinliği; mavi gökyüzü ile melankolik titreşimleri çeker.
Her renk, sahip olduğu dalga boyuna göre, kendine has özel titreşimler yayar. Bu titreşimler sahip oldukları hız, yön ve frekansa göre ilgili sinirleri uyarırlar.
Kırmızı: Bloke olmuş enerjinin aktif hale getirilmesi, canlandırılması, kuvvetlendirilmesini ve serbest bırakılmasını, ve kollajen üretimini hızlandırır. En uzun dalgaboyuna sahiptir ve en derinlere nüfuz eder. Römatoid artirit, karaciğer uyarıcı, pigmentasyon ve dolaşımda şifa amaçlı kullanılır. 650-780 nm titreşimleriyle kök çakrayı temsil eder.
Kavuniçi: Kırmızıdan biraz daha nazikçe hareket eder. Enerjiyi adım adım oluşturur, kilitleri açar ve neşe saçar. Bu rengi sevenler daha dışa dönüktür ve yaratıcıdır. Dalak, kuru ciltler, sinüsler, kas sarkmalarında şifa amaçlı kullanılır. Dalağı ve yemeyi temsil eder. 570-650 nm – sakral çakra…
Sarı: Güçlendirici özelliğe sahiptir. Sinirleri güçlendirir, mide gazı, egzama, lenf drenajı, cilt problemleri, aşırı yorgunluk gibi durumlarda kullanılır. 510-700nm – solar plexus…
Yeşil: Dengeler, sakinleştirir, fiziksel ve zihinsel dengeyi kurar, derin huzur ve dinginlik sağlar. Akne tedavisinde, kalp ve kalp kası, yanıklar, morluklar ve pigmentasyon için kullanılır. 475-510nm – kalp…
Mavi: İltihap gidericidir. Önleme ve kontrol etmede etkilidir. Uyku problemlerinde, güneş yanıklarında, diş rahatsızlıklarında, kaşıntılarda, larenjit gibi durumlarda kullanılır. Hiperaktif durumları kontrol altına alır. 445-475nm – boğaz…
İndigo: Konsantrasyonu artırır. Detoks etkisi vardır. Sakinleştiricidir. Lenfatik sistemi güçlendirir, kasları dengeler, kanamayı durdurur, damarları büzer, yüksek seviyede titreşim yayar; gözler, kulaklar, burun, sinüsler, boğaz, ciğerler ve migren üzerinde etkilidir. 400-445nm – alın…
Mor: İlham verici, enerjiyi daha üst titreşimlere taşıyan, ruhsal çalışmaları güçlendiren, sinirleri gevşeten, ağrıları dindiren özelliğe sahiptir. Sinir ağrılarında, lenf drenajı, akne tedavisi, kas gevşetici, romatizma ve siyatik tedavisinde, iltihap giderici olarak kullanılır.
Renk Terapisi ya da kromaterapi eski Mısırlılara dek dayanan bir geçmişe sahip. Avrupa’da pek çok ülkede alternatif terapinin içinde yer almış durumda. Belki bir başka yazıda da bundan bahsederiz.
Renkli günler sizin olsun.
Alıntı: Ersin İpek
|
|
|
BEYİN ENERJİMİZİ NASIL KULLANABİLİRİZ? |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 01:30 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
|
Beyindeki her faaliyet, bellli bir enerji üretir. Duygularımızın yönlendirmesi ile oluşan düşünce de beyinde enerji yükünün oluşmasına yol açar. Bu biriken enerjiyi, yönlendirme ile kullanabiliriz.
Einstein'ın rölativite teorisine göre, quantlar denen titreşimler, o maddenin cinsine göre titreşimler topluluğu olarak canlanma bulur. Her oluşum, atomun en küçük parçacığı olarak bilinen quant taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasıdır (düşünce, duygu, ışık, madde, herşey). Titreşim ve titreşimler topluluğu, kendisinden zayıf titreşime sahip maddeyi kendi etkisine düşürdüğü gibi; kendisinden güçlü titreşimlerin de tesirine girebilir. Bütün herşey için geçerli olan bu doğa yasasına göre; ruhsal yapısı olmayan iki madde titreşim yoğunluklarının gücü ölçüsünden birbirini etkiledikleri halde, hem maddî, hem de ruhsal bir yapıya sahip olan insan, bir cismi veya diğer bir insanı etkileyemez mi? Öz indiksiyon akımında; bir telden bir akım geçerse, o telin etrafında bir manyetik alan oluşur. Bu manyetik alanda bir iletken tel bulundurursak, mevcut manyetik alandan dolayı o telden de bir akım geçmeye başlar. İndiksiyon akımı oluşturur. Diğer telde ters yönde bir elektrik akımı oluşur.
Transformatör de bu mantıkla çalışır. Bazı kişiler, güçlü ruhsal gelişimleri kapasitesince beyinlerinde önemli bölgeleri devreye sokmuştur (Bazılarında, doğuştan devrededir). Bu kişiler, güçlü verici ve alıcı dalgalar yayar. Karşısındaki kişinin beynine ek kapasite yükleme yapar. Onun güçlü enerjisi, yaydığı dalgaların etkisi iledir. Düşünce de bir enerjidir. Yoğunluğuna göre Hertz dalgalarından daha fazla olarak dalgalar evrene yayılır. Bu yayılan dalgalar, çevremizde ışınım yapan titreşimler yaratır. Bu titreşimler, irademiz dışında, bu düşüncenin konusuna eğilim gösteren diğer düşünce titreşimlerine çarpar. Güçlü iradeve arzu ile yönlendirilen düşünce titreşimleri, istenen mesafe ve mekana ulaştırılır (Uzaktan enerji gönderme). Kendisine düşünce formları gönderilen kişinin aurasında dalgalanır. Telepati, sevgi veya olumsuz duyguların karşıya iletilmesi bu formülle olur. Düşünce formları fiilen kapsadıkları enerjiye doğrudan etki eder. Düşünce ile oluşan beyinsel hareket, organizma hududunu aşar, aurayı titreştirir. Bu titreşimi uzağa iletir, sonra onları almaya uygun beyinlerle irtibata geçirir. Şifalandırmada da benzer yöntem uygulanır. Düşük veya uygun olmayan bir titreşimi, daha süptil güçlü bir frekansla rezone etmektir (Sağaltma, enerji yükleme, şifa ayeti okuma, kanal olma, öpme sırasındaki enerji geçişlerini böyle izah edebiliriz).
Bozuk titreşen bir hücre bile, organizmada duygu ve düşüncelerde olumsuz etki yapar. Olumlu veya olumsuz bir duygunun düşüncelerimize, fizyolojimize etkilerini artık biliyoruz (Moral). Beyin programlanmasında nöronların birbirleriyle etkileşime geçerek değişim ve dönüşümleri, şuuru oluşturur. Zikirde aynı kelimenin tekrarı ile hücre grubunu açar, devreye sokar, mananın zuhuru, idrakle kavranımı ile orayı mana istikametinde programlarız. Bilinçlenir ve tekamül ederiz. Bizdeki mevcut o vasıf ortaya çıkar. Keramet veya istidraç, beynin farklı yönlerinin devreye girerek farklı enerjileri devreye sokmaktır. İnsan vücudunda hücre, organ, kas, kemik vesaire, belli frekanslarda titreşir. Bu frekansın değişmesi, o bölgede sorunun olduğunu belirtir ve hastalığı işaret eder. Eğer vücudumuzun bir hücresi bile yanlış frekansta ise bu durum aurayı etkiler. Uygun bir frekans uygulaması ile (renk, taş, enerji terapisi, zikir) bu titreşimi rezone edip dengeyi kurabiliriz. Beden, uygun şartlar altında her zaman orijinal yapısını kazanma eğilimine sahiptir. Kıskançlık, öfke, nefret, korku, evham gibi hisler kalıcı huy haline dönüştüğünde, ciddi organik değişiklikler yaratabiliyor. Olumsuz duygu ve düşünceleri değiştirdiğimiz zaman, fiziksel olarak da değişime uğruyoruz.
Doktor Carles Philmore, "İnsan bedeninin ihtiyacı olan bütün ilaçlar zihinsel olarak üretilmektedir, zihindeki yenilenmeler, vücuttaki hücrelerin de yenilenmesine sebep olur." der. Düşüncelerin şekline göre vücudumuzu bozabilir veya yeniden yaratabiliriz. Yaşamımız da bu döngünün içindedir. Ruhumuz sürekli özüne, aslına dönmek, bütünleşmek adına gelişmek ister. Gelişmesi için deneyim yaşaması lazımdır. Bilgi, olayı değerlendirmeye alabilmek için gerekli olan altyapının bölümüdür. Gelişme, tekamül için bilginin deneyimlenmesi, uygulanması lazımdır. Ruh, sürekli ihtiyacı olan için düşünce, şekil üretir. Bu hayallerle evrene talep vermektedir. Ona ihtiyacını bildirmektir. Ve evren, bu titreşimlere uygun enerjilerle yeni oluşumları, kişinin yaşamına verecektir. NE DÜŞÜNÜRSEK, OYUZ...
Enerji Çalışmaları
Enerji çalışmaları ikiye ayrılır:
1) İçsel Çalışmalar: Duygu, düşünce ve davranışları kontrol altına alıp olumlu titreşimleri olması gereken düzeye hatta daha saf titreşim haline getirmek (Bilinç seviyesini yükseltmek).
2) Dış Çalışmalar: Evrenden yardım alarak bizim bozuk titreşimlerimizle çekemediğimiz enerjiyi bilinçli yönlendirmelerle rezone olabilmek. Sorunlu bölgeye yönlendirilen enerji o bölgedeki titreşimleri olması gereken düzeye getirir. Bunun için;
· İbadetler
· Müzik (ses)
· Beslenme
· Teknik Çalışmalar (Nefes Çalışmaları, Reiki, Meditasyon, Yoga, Bioenerji Terapileri)
· Renklerle Terapi (Kromoterapi)
· Doğa Terapileri
Renk Terapisi:
Dünyadaki bütün elementler güneşte bulunmaktadır. Güneş ışınları bize tüm kimyasal bileşikleri oluşturan her bir elementin enerjisini getirir. Beyaz ışık güneşteki elementlerin ve kimyevi maddelerin enerjisini taşır. Dünyadaki hiçbirşeyde renk yoktur. Canlı - cansız her madde quant taneciklerinin belli frekansta yoğunlaşmasıdır (duygu ve düşünceler de öyledir). Işık, maddelere çarpınca, maddenin ememeyip de dışarı kırarak yansıttığını renk olarak algılarız. Frekans yoğunluğuna göre her maddenin rengi farklıdır. Şakraların, auraların rengini de bu düzen tesbit eder. Bir ağaca ışık vurduğunda gövdeyi kahverengi, yaprağı yeşil, meyveyi kırmızı gösteren, her birimin ayrı frekansta oluşudur. Işık olmayınca, herşey renksizdir.
Şakralar, iç salgı bezlerinin üstündedir. Işık, çalışması için gerekli enerjiyi, uygun vibrasyonla şakralara yükler. Bu da bizdeki vücut kimyasını etkiler. İç salgı bezleri düzgün çalışınca, düzgün salgılanan hormonlar kana karışır, sağlıklı oluruz. Bu; duygudan düşünceye, oradan eylemlerle evrene açılan ve bize biz ne isek, ne durumda isek, nerede olmak istiyorsak oraya dönüşüm yapan bir döngüdür. Takdir, düzenin şekline göre evrene verilendir. Evrensel yasalardır. Kısmetimiz, bizim hakettiğimizdir. Tekamülümüz, bize bilgiyi doğru kullanmayı, doğru kullanılan bilgi de, yaşamı başarmayı getirir. Evrede mevcut enerji hazırdır. Ne kadarını, hangisini çekeceğimiz bize bağlıdır. Onu ayarlayan bizleriz.
Aura Renkleri:
Kaliteli gelişmiş bir kişiliğimiz varsa, renklerimiz parlak, canlı ve üst düzey saf yüksek frekanslı enerjileri çekebilen renklerdendir. Şakralarla fiziksel bedenei o tür enerjileri iletir. Düşük frekanslarda (negatif yüklü) renkler bozuktur. O türlü enerjileri çeker. Sistemleri (duygusal, fiziksel, zihinsel) o titreşimlerle sorunlu çalışır. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel sorunlar oluşur. Gökyüzü pırıl pırıl, doğanın renkleri canlı iken nasıl içimiz açılıyor, kapalı - bulutlu iken kasvet çöküyorsa, aurası berrak, canlı (pozitif yüklü) olanların karşısında hep mutlu ve olumlu oluruz. Ne biz ona olumsuz enerji yükleyebiliriz, ne de o bizden veya evrenden olumsuz enerji çeker. İki sistemimiz vardır; İstem Dışı Sistem: Kalp atışı, solunum, otomatik fonksiyonlar.
İstemli Sistem: Merkezi beyin, omuriliktir. Düşünür, hisseder, eylemde bulunuruz.
İlk yaradılan, öz varlığımızdır. İstemli sistemin bilinçli kontrolü ve sağlıklı titreşim yayması, istemdışı sistemin ve fiziksel organizmanın faalietlerini sağlıklı kılar. Sağlığımızın bozulmasının en önemli sebeplerinden biri, yanlış duyguların yönlendirdiği yanlış düşünceden kaynaklanır. Düşünce, tasavvur edip ona gönderdiklerimizin gerçekleşmesini, oluşum haline gelmesini sağlayan şuuraltına etki eder. İyileşme, herşeyde olduğu gibi zihinde, beyinde değişiklikle başlar.
Bireysel şuur, evrensel şuurun bir parçasıdır. Yönlendirilmesi ile evrensel şuur tetiklenir (yeni oluşum için). Bunun için zihni ve şuuraltını çok iyi kullanabilmeli, imgelemeyi çok ustalıkla yapabilmeliyiz. Bunun için imgeyi uzun süre tutup, niteliğini (canlılığını, parlaklığını) koruyabilmeliyiz. Daha sonra bu imgeyi uygun yere yönlendirmeliyiz. Bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Enerji sistemimizdeki sorunlu şakrayı bularak (soruna göre şakranın az çok dengesiz oluşu, sistem sorununa göre hangi şakranın sorumlu olduğu, organlara göre hangi şakranın sorumlu olduğunu bularak) niteliğini bilerek egzersizleri öncelikle uygun elementine uygun şartlarda yapmamız gerekir. Nefes teknikleriyle renkleri yükleyebileceğimiz gibi (yani o titreşimdeki enerjileri), bunu doğal materyaller (yiyecekler, taşlar, kristaller, giysiler) ile takviye edebiliriz.
Nefes tekniklerinde şakranın rengine uygun renk yüklemesi yapacaksak, o rengi imgeleyerek nefesi burundan alıp burundan vermeliyiz (bu az çalışan şakra için geçerlidir). Tamamlayıcı, dengeleyici renk kullanacaksak, bu karma bir renkse, nefesi burundan alıp ağızdan vermeliyiz (bu da fazla çalışan bir şakra için geçerlidir). Aldığımız hava enerjiye dönüşür, bütün vücuda enerji pompalar. Birinci şakradan başlayıp tüm şakraları güçlendirin. İlk üç şakranın; yeryüzünden, aşağıdan alındığı imgelenir. Şakraların dönüşü, erkeklerde birinci şakra soldan sağa, ikinci şakra sağdan sola olmak üzere sırayla devam eder. Kadınlarda tam tersidir. İmgelerken, bu dönüşü tasavvur edin. Her şakranın çalışması lokal olduğu kadar diğerleri ile de bağımlıdır. Dengede ve ortak çalışmaları, bu koordinen kurulması lazımdır. Dördüncü şakra yatay ve dikey düşünülür. Beş, altı ve yedinci şakralar için yukarıdan, gökyüzünden o ışığın alındığı tasavvur edilmelidir.
Birinci Şakra: Yaşam isteği, yaşam çabası, yaratıcılık ve üreticiliği temsil eder. Ana Renk: Kırmızı, Tamamlayıcı Renk: Mavi.
Ayaklara, bacaklara hitap eder ve topraklanmaya yardımcıdır.
İkinci Şakra: Sindirim, bağırsaklar, özümseme, sezgi ve alt bilinç duygu seviyesini temsil eder. Ana Renk: Turuncu Tamalayıcı Renk: Turkuaz.
Üçüncü Şakra: Böbrekler, pankreas, karaciğer. Ana Renk: Sarı Tamamlayıcı Renk: Mor.
Dördüncü Şakra: Kan ve dolaşım sistemi, kollar, sinir sistemi. Ana Renk: Yeşil Tamamlayıcı Renk: Eflatun. Beşinci Şakra: Boğaz, tiroid, paratiroid, metabolizma, hormonlar. Ana Renk: Mavi Tamamlayıcı Renk: Kırmızı. Altıncı Şakra: İç salgı sisteminin dengesi, beyin, göz, burun, kulak. Ana Renk: Mor Tamamlayıcı Renk: Sarı. Yedinci Şakra: Sağlıkla değil, bilinçle ilgilidir. Mikrokozmos olan insanın, makrokozmos olan evrenle, yaradanla bağlantısını kurduğu yerdir. Ana Renk: Beyaz Işık...
|
|
|
EFSANEVİ MEDUSA |
Yazar: Emka - 30-05-2017, Saat: 14:55 - Forum: EFSANELER
- Yorum Yok
|
|
Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar.
Medusa, hayata çok güzel bir kız olarak başladığında; Athena, onu çok kıskanmıştı. ,'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüştü ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip oldu. Bu, Athena için son derece aşağılayıcı bir davranıştı, o da Medusa'yı bir Gorgon yaparak cezalandırdı. Medusa, bir insan olarak doğduğu için ölümlüydü.
Bu cezayla yetinmeyen Athena, daha sonra, Perseus'a onu yakalayıp öldürmesi için yardım etti. Perseus, Medusa'nın başını kestiğinde, Poseidon'dan olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı fırladı. Kan damlaları Libya çöllerinde birer yılana dönüştüler. Daha sonraları bu yılanlardan biri Mopsus'u öldürmüştür.
Perseus Medusa'nın kestiği kafasını alıp gittikten sonra, Athena olay yerine geldi. Medusa'dan geriye ne kaldıysa inceledi. Derisini yüzüp Aegis'in markası yaptı. İki damla kanını da Kral Erichthonius'a biri hastalıklara deva, diğeri öldürücü bir zehir olarak hediye etti.
Efsane
Kainatın, Tanrılar tarafından bölüşüldüğü çağlarda, Medusa adında güzelliğiyle herkesi kıskandıran, aynı zamanda bütün tanrıları kendisine aşık eden bir kız yaşarmış. Medusa o kadar güzel bir kızmış ki yeryüzünde güzelliğiyle ona rakip olabilecek başka bir kadın bulmak mümkün değilmiş. Bu yüzden derlermiş ki, yeryüzünde bütün kadınlar bu güzelliği yüzünden Medusa'yı kıskanırmış. İşte bu güzel Medusa kendisine Tanrılara adamış ve iki kız kardeşi ile birlikte baş Tanrı Zeus'un en sevdiği kızı zeka Tanrıçası Athena'ya ait bir tapınakta yaşarmış. Phorkus ve Keto'nun kızları olan bu üç kız kardeşten Medusa'nın haricinde diğer ikisi ölümsüzmüş. Kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gören Athena da kızın güzelliğinden etkilenmiş ama kendisini daha güzel ve çok daha zeki bulduğu için de pek fazla önemsememiş. Athena, Baş tanrı Zeus'un kardeşi olan denizlerin efendisi büyük Poseidon ile birlikteymiş. Güçlü ve ölümsüz, büyük Tanrı Poseidon da karısı Athena'nın tapınağında yaşayan bu güzeller güzeli kızın farkındaymış ama Tanrılar katında bir ölümlüye aşık olduğu için küçümsenmekten korktuğu için de gizliyormuş ona olan ilgisini. Bir gün Athena her şeyi bilen baş Tanrı Zeus'un izniyle öğrenmiş Poseidon'un,Medusa'ya karşı ilgisini. Poseidon bunu şiddetle reddetmiş ve Tanrıça Athena'ya da yeryüzü ve gökyüzünde ondan daha güzel ve alımlı hiçbir canlının olmadığı üzerine yeminler etmiş. Athena da Poseidon'un bu söylediklerine inanarak olayı çok fazla büyütmemiş.Poseidon Athena'ya öyle demiş demesine ancak yine de bir türlü çıkaramıyormuş aklından dünyalar güzeli Medusa'yı.
Medusa tutkusu yüzünden Poseidon aklını kaçıracak gibi oluyormuş. Sonunda denizlerin büyük tanrısı bu tutkusuna yenik düşmüş ve bir gün gizlice girdiği sevgilisi Athena'nın tapınağında, güzeller güzeli Medusa'ya zorla sahip olmuş. Dünyalar güzeli Medusa harap bir halde tapınakta kalmaya devam ediyormuş ama bu olayı Athena'nın duyması da fazla zaman almamış. Athena, güçlü Poseidon'un bu yaptığı karşısında kendisini aşağılanmış hissetmiş. Bu hissi önce derin bir kıskançlığa, sonra da büyük bir sinire dönüşmüş. Öyle hiddetlenmiş,öyle hiddetlenmiş ki Medusa'yı çok acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermiş ve kendi kendine demiş ki "Öyle birden öldürmeyeceğim onu ve kardeşlerini, onlara da önce büyük acılar çektirmeliyim.Tıpkı benim çektiğim gibi."Ve bu sinirle Medusa ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirivermiş. Dünyalar güzeli Medusa ve kız kardeşlerinin artık yüzleri o kadar çirkinmiş ki kimse bakmaya tahammül bile edemiyormuş. Medusa'nın gören herkesi bir mecnuna çeviren, en ufak bir yelde bile bütün telleri havalanan o güzelim saçlarının her bir teli bir yılana dönüşmüş. Bununla da yatışmayan Athena'nın siniri Medusa'ya yine de bakmaya çalışan herkesi o bakışların taşa çevirmesini sağlamış. Gel zaman git zaman Athena bu cezayla da yetinmemiş ve Medusa'yı öldürmek için Argos Kralı Akrisios'un kızı Danae'nin, Zeus'tan olma oğlu Perseus'la yani üvey kardeşiyle işbirliği yaparak Medusa'nın kafasını kesmeye karar vermiş.Perseus üvey kız kardeşinin bu isteğini hemen yerine getirerek ışıltılar saçıp insanların gözlerini kamaştıran keskin kılıcını savurduğu gibi zavallı Medusa'nın yılan saçlı kafasını bedeninden ayırıvermiş.
Ancak Athena'nın bilmediği bir şey varmış. Güzel Medusa, Poseidon'un kendisine zorla sahip olduğu gece denizlerin kudretli Tanrısından hamile kalmış. Perseus'un gözleri kamaştıran kılıcı Medusa'nın kafasını bedeninden ayırdığı anda Poseidon'un Medusa'nın rahmine bıraktığı çocukları Pegasus ve Chrsyar, Medusa'nın cansız bedeninden dışarı çıkıvermişler.Athena, denizler tanrısı Poseidon'dan olma bu iki kardeşi kendisine köle yapmaya karar vermiş. Kardeşlerden Chrsyar'ın iyi bir savaşçı olacağını düşünen Athena onu kendisine, kanatlı beyaz bir at olarak doğan Pegasus'u da Korinthos şehrinin kralı Glaukos'un oğlu Bellerophone'e vermiş. Pegasus'u ona vermesinin nedeni de Bellerophone'nin ağzından ateşler saçan, aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu Khmimaira adında bir canavarla savaşmaya gidecek olmasıymış. Athena, uzun zamandır bu canavarla savaşmak için yardım isteyen Bellerophone'a Pegasus'u vererek yardım çağrılarına da kayıtsız kalmadığını göstermiş böylece. Athena "Pegasus, Bellerophone için bu savaşta oldukça işi yarar, ne de olsa denizler Tanrısı güçlü Poseidon'un oğlu" diye düşünmüş. Bellerophone, Pegasus'u iyi bir savaşçı olarak eğitmiş ve çok güzel bir dostluk kurulmuş aralarında. Zamanı gelince de Bellerophone kanatlı atı Pegasus'a binerek Khimaira ile savaşmaya gitmiş. Pegasus canavarın ağzından fışkırttığı alevlerin kendilerine ulaşamayacağı bir yüksekliğe çıkmış. Bellerophone da canavara havadan oklarıyla saldırmış. Kurşun ve demir karışımı oklarının birbiri ardına fırlatmış korkunç canavara.
Canavar yaralanıyormuş ama bu yaraları hiç de ölümcül değilmiş. En sonunda elinde tuttuğu,Tanrıların onu kutsadığı mızrağını kaldırmış ve canavar Khimaira'nın en zayıf yerine, yani tam çenesine saplamış.Canavar Khimaira'nın ağzından fışkırttığı alevler mızrağın kurşun ucunu hemen eritmiş.Eritince de kurşun canavarın boğazından içine doğru akmış.Ve canavar oracıkta ölüvermiş. Bellerophone canavarın cansız bedenine gururla bakmış.Yakın dostu büyük ve güçlü Tanrı Poseidon'un oğlu Pegasus'la birlikteyken yenemeyeceği hiçbir düşman olamayacağını düşünmüş. Bellerophone bu büyük zaferinin sarhoşluğu içinde kendinden geçmiş ve artık kendisini de bir Tanrı olarak görmeye başlamış.Yerinin de Tanrıların yaşadığı Olympos Dağı'nın zirvesi olduğunu düşünerek oraya doğru yola çıkmış.O sırada Olympos'taki tahtında olup biteni izleyen Tanrıların Tanrısı Zeus,Olympos'a doğru kanatlı atıyla gelen Bellerophone'u görünce çok sinirlenmiş. Hemen bir atsineğini göndererek Pegasus'u ısırmasını emretmiş.At sineği Baştanrıdan aldığı emirle birlikte hızla Bellerophone ve Pegasus'un yanına gitmiş ve Pegasus'u ısırmış.At sineğinin ısırmasıyla canı çok yanan Pegasus gökyüzünün engin mavilerinin ortasında çırpınınca sırtındaki Bellerophone'u da atıvermiş. Böylece Bellerophone tanrılara karşı işlediği bu büyük günahının cezasını ölene kadar insanların ondan iğreneceği bir şekilde çirkin,kör, sakat olarak geçirmeye mahkum olmuş.Pegasus ise yükselmeye devam etmiş. Sonunda Olympos'un tepesine varmış.Zeus buraya kadar gelebilen bu kanatlı beyaz atı çok sevmiş ve kendisinin silahlarını taşıyan bir hizmetkar olarak yanında görevlenmiş...
|
|
|
EN ÇOK BU RÜYALARI GÖRÜYORMUŞUZ |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 18:34 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Her gece görülen rüyalar arasında ortak bir nokta olabilir mi? Bu konuda özel olarak çalışan İngiliz psikolog Ian Wallace en sık… görülen rüyaları ve anlamlarını derledi.
The Independent’da yer alan habere göre çok sayıda psikolog rüyaları yorumlamak istemiyor. Ancak bu konu üzerine özellikle çalışan Psikolog Ian Wallace 30 yıllık meslek hayatı boyunca 150 bin rüyayı incelemiş durumda…
Wallace’ın belirlediği 9 maddelik rüya listesi ve anlamları ise şöyle:
TERK EDİLMİŞ VİRANE ODA
Ne anlama geliyor?
Bir evin içindeki odalar karakterinizin farklı yönlerini temsil ediyor. Dolayısıyla rüyada kullanılmayan boş bir oda görmek daha önce keşfetmediğiniz bir yeteneğinizi keşfedeceğiniz anlamına geliyor olabilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Gizli yeteneklerinizi keşfetmek için daha çok zaman harcayın. Bu sayede gerçek hayatta size bazı kapıların açıldığını göreceksiniz.
KONTROLDEN ÇIKMIŞ ARAÇ
Ne anlama geliyor?
Rüyada kontrolden çıkmış bir araç görmek özel bir amaç uğruna izleyeceğiniz yolun sizin kontrolünüzden çıkmış olduğuna işaret ediyor. Gerçek hayatta bazen kontrolü kaybediyor, başka yönlere savruluyor olabilirsiniz.
Ne yapmak gerekiyor?
Sürekli kontrol halinde olmayı bırakın! İşleri kendi akışına bırakarak iç güdülerinize güvenin.
DÜŞMEK
Ne anlama geliyor?
Rüyada düştüğünüz görmek bir konuya takıntı derecesinde bağlı olduğunuz anlamına geliyor.
Ne yapmak gerekiyor?
Fazla bağlı olduğunuz konudan sıyrılmalısınız. Böylece kendinizi daha özgür hissedeceksiniz.
UÇMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyalarda uçtuğunuzu görmek sizi sıkan bir sorun ya da sorunlardan sıyrılıp özgür kaldığınız anlamına geliyor olabilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Bu özgürlük hissini şans ya da tesadüf olarak nitelemek yerine bilinçli olarak yüklerinizden kurtulduğunuz için kendinizle gurur duymalısınız.
KENDİNİZİ SINAVDA GÖRMEK
Ne anlama geliyor?
Rüyada kendinizi sınavda zorlanırken görmek günlük hayatta bir konudaki yapabilme kapasiteniz/ performansınız hakkında endişe duyuyor olduğunuz anlamına gelebilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Sürekli kendinizi ve performansınızı sorgulamak yerine halihazırda yapabiliyor olduğunuz şeyleri öne çıkarıp onlarla gurur duyun.
KALABALIK ORTAMDA KENDİNİZİ ÇIPLAK GÖRMEK
Ne anlama geliyor?
Kıyafetlerimiz toplum içinde bizi bir çok şekilde temsil eder. Ancak rüyada kalabalık bir ortamda kendini çıplak görmek gerçek hayattaki sosyal ortamlarda o kişinin kendini korumasız ve zayıf hissettiğini temsil eder.
Ne yapmak gerekiyor?
Kendinizi sürekli saklamak ve kendinizden utanmak yerine açık olmalısınız. İnsanlar sizdeki değerleri bu şekilde görebilecektir.
TUVALET BULAMAMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyada tuvalet görmek isteyip de gideremediğiniz arzu, tutku ve ihtiyaçlarınızın artık karşılanması/giderilmesi gerektiği anlamına gelir.
Ne yapmak gerekiyor?
Başkalarının istek ve ihtiyaçlarına odaklanmak yerine kendi ihtiyaçlarınıza odaklanın.
DİŞ DÖKÜLMESİ
Ne anlama geliyor?
Rüyada diş görmek kişinin kendine karşı olan güvenini gösterir. Dişin dökülmesi ise gerçek hayatta kendinize olan güveninizi yıpratacak bir olayla mücadele ediyor olduğunuzu temsil eder.
Ne yapmak gerekiyor?
Karşılaştığınız olayın sizi ne kadar yıpratacağını düşünmek yerine sizi ne kadar güçlendireceğine odaklanmanız gerekir.
BİRİ TARAFINDAN KOVALANMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyada birinden kaçtığınız görmek kendinizi güvende hissetmek isteyip de bunu nasıl sağlayacağınızı bilemediğiniz anlamına gelir.
Ne yapmak gerekiyor?
Bu durumda kişisel hırslarınızı takip etmenizi sağlayan büyük bir fırsat ayağınıza kadar gelmiş demektir. Ondan korkup saklanmak yerine sizi takip eden şeyle yüzleşmelisiniz.
Kaynak: PSİKOCİTY
|
|
|
ENERJİNİZİ DOĞRU KULLANMAYI ÖĞRENİN |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 18:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin Allah katında bir talep olduğuna inanıyorum iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,
Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın…
Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor
Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)’yu andırmıyor mu?
Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yni dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi.Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark
edeceksiniz.
Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Sürekli param yok deyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.
Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.
Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.
Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere
ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın…….
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirs! in. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı birbebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın.
ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.
Neden ?
Ne zaman göstereceksiniz?
Tanrı’nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?
Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir! hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir. Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,
Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.
Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 s! ene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?
Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.
Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .
Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm. Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.
Siz de böyle ! yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3’e bölün.
Dün, bugün,yarın diye…
Biz ani stresleri çok severiz.Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar vehafıza, algılama, enerji süper olur.Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır. Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon ]iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz. Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?
Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.
Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın. Reiki öğrenin. Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar. Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim.
Alıntı: Prof. Yıldız Batırbaygil
|
|
|
UZUN HAYATIN SIRRI BAGIRSAKLARDA MI SAKLI? |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:34 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bilim dünyası son 10 yıldır bağırsak florasını daha yakından inceliyor. Bağırsaklarda bakterilerin kanser, diyabet, obezite, kalp ve damar, alerji ve başka bazı metabolizma hastalıklarıyla ilişkili olduğunu ortaya koyan bilim adamları, yararlı bakteriler içeren besinleri öneriyor.
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği Prof. Dr. Yüksel Altuntaş, zararlı bakterilerin vücut metabolizması ve enerji dengesini bozduğunu söylüyor. 12’inci Metabolik Sendrom Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Altuntaş, son yıllarda bağırsaklarla ilgili yapılan pek çok araştırmanın sonuçlarının çıktığını söyledi. Bağırsaklarlar hem yararlı hem de zararlı bakterilerin bir arada bulunduğunu belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Bağırsaklarda 100 trilyon bakteri var. Faydalı bakteriler azaldığında zararlıları artıyor. Artan zararlı bakteriler ise vücut metabolizması ve enerji dengesini çok olumsuz etkiliyor. Kanser, obezite, alerjik-astım, kalp ve damar hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların riskini artırıyor” dedi.
BESİNLERE KALORİ OLARAK BAKMAYIN
Bağırsaktaki bakterilerin, yediklerimizin içeriğiyle doğrudan ilişkili olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Bazı yediklerimiz yararlı, bazıları ise zararlı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Örneğin et ve et ürünlerini çok fazla tüketenlerde zararlı bakteriler oluşuyor” diye konuştu.
Faydalı bakteriler içeren probiyotik gıdaların sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Prebiyotik gıdalar ise faydalı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Ev yapımı yoğurt, kefir, sirke, ev turşusu, ev salçası gibi gıdalar yendiğinde, iyi bakterilerle koruma kalkanı oluşturuyor. Sindirilemeyen karbonhidratlar da önemli kaynaklardan. Bunlar aslında lifli ve sindirilmeyip vücutta fermente oluyor. Kuru baklagiller, bezelye ciddi oranda yararlı bakteri sağlıyor. Ekşi mayalı ekmekler (beyaz undan yapılmış ekmek hariç) de ciddi bakteri kaynağı. Artık besinleri sadece kalori olarak görmemeli, probiyotik-prebiyotik gücüne bakmalıyız. Et yerken mutlaka yanında liften zengin olan baklagillerden yemeliyiz. Örneğin sirkeli, soğanlı piyaz gibi. ” dedi.
Sağlık sorunu bulunmayanların ara sıra aç kalmasının bağırsaktaki iyi bakteriler üzerinde olumlu etkisi bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Örneğin haftanın 2-3 günü akşam yemeği (meyve dahil) yememek benzer bir dekots etkisi yapar ve bağırsağın florasını değiştirir.
ARAŞTIRMALAR BAĞIRSAKLARDA KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA İLİŞKİYİ GÖSTERİYOR
Cleveland Clinic’den kalp ve damar hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Tuzcu, son 10 yılda yapılan hayvan çalışmalarının sindirim sistemindeki bakterilerin şişmanlık, insülin direnci gibi olumsuzluklarla da ilgisi olabileceğini gösterdiğini söyledi. Meslektaşı Dr. Stanley Hazen 5 yıldır sürdürdüğü, Amerikan devletinin desteklediği araştırmaların, bağırsaklardaki bakterilerle kalp hastalıkları arasındaki bir ilişki olabileceğini düşündürdüğünü belirten Prof. Dr. Tuzcu, “Bu araştırmalardan ‘et yemeyelim’ sonucu çıkmıyor. Et önemli bir protein kaynağı. Ayrıca çinko, demir gibi vücuda çok gerekli maddelerden zengin. İşlenmemiş ve çok yağlı kırmızı eti makul miktarda yemek gerekiyor. Her öğün veya her gün bolca et yemenin yararlı olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. Ama zararlı olabileceğini gösteren birçok bilimsel veri var” diye konuştu. Prof. Dr. Tuzcu, kırmızı etin kanserle ilişkisini gösteren bazı bulgular da bulunduğunu belirtti.
|
|
|
ÖLÜLERİN BEYİNLERİNİ DİRİLTECEKLER |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:21 - Forum: GÜNCEL HABERLER
- Yorum Yok
|
|
ABD’de bir biyoteknoloji firması, ölü insanların beyinlerinde deney yaparak verileri geri kazanmak için Etik Kurulu’ndan izin almayı başardı. ABD ve Hindistan’dan beyin ölümü gerçekleşmiş 20 insanın beyinleri üzerinde deney yapacak olan firma önümüzdeki yıl itibariyle çalışmalarına başlayacak.
Araştırma ekibi ölü beyinleri yeniden çalıştırmak için sinir sistemlerini tetikleyerek ölü insanları kısmi olarak da olsa geri getirmeyi deneyecek. Bioquark isimli firmanın ReAnima isimli projesi dahilinde gerçekleştirilecek olan çalışmanın ne kadar gerçekçi olduğunu gösterecek herhangi bir kanıt bulunmuyor. Fakat araştırma ekibinde beyin ölümü üzerine birçok araştırma ve makalesi bulunan Dr. Calixto Machado gibi uzman isimlerin bulunması bu konudaki umutları yükseltiyor.
Araştırmada kullanıcılak denekler resmi olarak beyin ölümlerinin gerçekleştiği onaylanmış fakat bedenleri yaşam destek ünitelerine bağlı kişiler arasından seçilecek. Deney sürecinde ise bu deneklere farklı terapilerden oluşan kombinasyonlar uygulanacak. Bu terapi ve teknikler arasında beyne kök hücre yerleştirme, omuriliğe kimyasal enjekte etme ve sinir sistemlerini tetikleme gibi yöntemler bulunuyor. Tüm bu işlemler tamamlandıktan sonra ise araştırma ekibi birkaç ay boyunca deneklerin beyin aktivitelerini gözlemleyecek. Şirketin CEO’su Ira Pastor sonuçları işlemler bittikten 2 ila 3 yıl sonra elde etmeyi beklediklerini belirtti.
Biyoelektrokimyasal şekilde çalışan merkezi sinir sistemi elektrik sinyallerini sinir taşıyıcıları yoluyla iletiyor. Koma halinde bile çalışmayı sürdüren bu sistem beyin ölümünün ardından işlevini kaybediyor. Ekibin amacına ulaşabilmesi için bu sistemi yeniden çalıştırması gerekiyor. Şimdiye kadar kalp, göz, pankreas gibi birçok organın yeniden oluşturulması sağlandıysa da kök hücre tedavisinin beyinde ne gibi sonuçlar göstereceğine dair bir sonuç henüz yok.
Araştırma ekibi uzun vadeli vizyonlarının beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda tam iyileşmeyi sağlamak olduğunu belirtti. Fakat bunun şu an öncelikli amaçları olmadığını ve uzun vadeli çalışmanın sonuçları hakkında şu an için tahmin yapmanın mantıksız olduğunu açıkladı.
|
|
|
RESİMLERDEN BİRİNİ SEÇİN KARAKTERİNİZİ ÖĞRENİN |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:15 - Forum: SPİRİTÜEL TESTLER
- Yorum Yok
|
|
Dünya’nın en kısa süren kişilik testi. Her insanın kişiliği farklıdır ama temelde yatan bir kaç özelliği sadece bir resim sayesinde öğrenebilirsiniz. Sadece şu an bu 9 resim arasından gözünüze en güzel geleni, sizi en çok cezbedeni seçin ve altındaki sayıyı aklınızda tutun. Bakın bakalım bu siz misiniz ?
1 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz karşı konulamaz birisiniz. Seksi, güçlü ve cesur bir kişiliğiniz var. Tutku ve enerji dolusunuz. Bu tutkunuzun içinde bir de karanlık bir taraf var… Birilerini cezbetmeye çalışırken kendinizi iyi hissediyorsunuz. Her bulunduğunuz ortamda dikkati üzerinize çekiyorsunuz. Pratik bir zekanız var, ama ayrıca çabuk sinirlenen de birisiniz.
2 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Sizin bağımsız bir kişiliğiniz var. Mutlu, hareket halinde ve biraz da statü meraklısı bir insansınız. Herkesin sizin başarınızdan haberdar olmasını seviyorsunuz. Mantık odaklı bir insan olduğunuz için hayatı birstrateji oyunu olarak görüyorsunuz. Biraz yalnız bir kişiliğinizin var çünkü kendinizden başka kimseye güvenmiyorsunuz. Her zaman soğukkanlılığınızı korumayı biliyorsunuz. Doğuştan bir lider ve iş insanısınız.
3 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz dürüstsünüz. Masum, ahlaki değerleri olan ve çabuk adapte olabilen bir kişiliğe sahipsiniz. Etrafınıza çabuk uyum sağlıyorsunuz. Dışarıdan utangaç görünseniz de arkadaşlarınız arasında konuşkan bir yapınız var. Erdem sahibi bir insansınız ve hayatınızı buna göre yaşıyorsunuz. İnsanlar hakkında doğru tahminlerde bulunuyorsunuz. Bu yüzden etrafınızdaki insanlar sizin onayınızı almayı önemsiyorlar.
4 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz güvenilir bir insansınız. İnsanları önemseyen, kibar ve şanslı bir insansınız. Doğuştan sahip olduğunuz içgüdüler sayesinde insanlara yardım etmeyi seviyorsunuz. Sır tutmak konusunda sizden iyisi yok. Uyum meraklısı bir insan olarak harika bir ara bulucusunuz. iyi huyunuzdan dolayı insanlar sizinle arkadaşlık yapmayı seviyor. Kişiliğinizle insanlara kendilerini iyi hissettirmeyi biliyorsunuz.
5 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz zeki bir yapıya sahipsiniz. Asil, zeki ve bilge bir karakteriniz var. Her zaman zor tatmin olan, elinden gelenin en iyisine uğraşan birisiniz. Bilgi açlığınızı doyurmak için sürekli kitap okumanız şaşılmayacak bir gerçek. Bir filozof gibi her zaman hayatta büyük resmin peşindesiniz. Kendiniz, arkadaşlarınız ve dünya için her zaman iç huzurun arayışındasınız. İyi bir arkadaşsınız, fedakarlık yapmayı seviyorsunuz.
6 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Kurnaz bir kişilik yapınız var. Zarif, içine kapalı ve dahi bir karaktere sahipsiniz. Her türlü bulmacayı çözmeye yatkın aklınız sizin en büyük silahınız. Tartışmalarda veya genel yargılarda bir boşluk bulmakta başarılısınız. Sizin için rahat ve huzurlu bir ortam her zaman çok önemli. Kendi kendinizi geliştirmek konusunda tutkulu, duygularınıza gem vurmak konusunda başarılısınız. Duygularınızı kontrol altında tutarak güçlü kalmak konusunda kararlısınız.
7 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Sizi tanımlayacak kelime duygusal. Güvenilir, popüler ve iyi bir gözlemcisiniz. Derin düşünceli halleriniz sayesinde sık sık dalıp gidiyorsunuz. Yaptığınız bir çok şeyi duygularınız kontrol ediyor. Çok özel bir kişiliğe sahipsiniz, yaratıcı ve etkileyicisiniz. Arada bir kabuğunuzdan çıkıp çılgınlıklar yapmaktan da çekinmiyorsunuz. Şanslısınız ki çoğu insan bu çılgınlıklarınızı çekici buluyor.
8 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz çok orijinalsiniz. Eğlenceli, gezmeyi seven ama gerçekçisiniz. Sorumsuz bir çılgın asla değilsiniz. Ama özgür bir ruha sahipsiniz ve bunu her zaman gösteriyorsunuz. Hareketli bir düşünce yapınız var, her gün sizin için bir macera. Yine de düşünmeden adım atmayı sevmiyorsunuz. Yine de etrafınızdaki insanları şaşırtmayı başarıyorsunuz.
9 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz tam bir neşe kaynağısınız. Hayalperest, barışçıl ve genç bir ruhunuz var. İyimser, şefkatli biri olarak insanların içinde hep en iyi şeyleri görebiliyorsunuz. Her zaman gülümserken etrafınızdakileri de gülümsetiyorsunuz. Utangaç ve zeki birisiniz. Aynı zamanda çalışkansınız. Komik bir kişiliğiniz var ama çoğu insan sizi anlamakta zorlanıyor. İnce espri anlayışınız arkadaşlarınız tarafından yadırganabilir
*alıntı
|
|
|
Neo Spiritüalizm |
Yazar: Emka - 29-05-2017, Saat: 15:02 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Spiritüalizm geniş anlamda tinselcilik (ruhçuluk) anlamında olup, ruhani tüm konuları kapsar. Neo-Spiritüalizmin belli başlı ilkeleri şunlardır:
- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah'tır. Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır.
- Allah'ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek kadar sonsuzluk içinde yayılıp gider ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidir.
-Allah'a hiçbir kimlik yakıştırılamaz. Çünkü O, Mutlak'tır. Yaratıklar ise görecelidir. Mutlak sözcüğünden
çıkardığımıznanlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır.
Bu nedenle Neo-Spiritüalist bir görüşle;
-Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan
eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz. Bizim O'nu anlamaktaki bu
güçsüzlüğümüz O'nun Mutlak değerini ne büyültür, ne de küçültür. Bundan da bize ne bir mükâfat ne de bir ceza
gelir.
-Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır. "Yoktan var olmak" sözü, bizim
hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir. Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki,
ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim!
-Demek ki, Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir, gibi
çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz.
-Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün
nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir. Ruhun becerileri madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır.
-Ruhlar madde evreninde tekâmül ettikçe, yani görgü ve deneyimleriyle maddeler üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkânlarını genişlettikçe kendilerinde saklı bulunan yüksek becerileri yavaş yavaş ve artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulur.
-Ruhların tekâmülü zorunludur. Çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir.
-Tekâmül, ruhların, ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur. Daha doğrusu tekâmül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır. Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonlarından da söz edemeyiz. Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekâmülü de bizce söz konusu olamaz. O halde ruhların tekâmülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekâmülü demektir.
-Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini artırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar. Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalar, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir. Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekâmül amacına ulaştırıcı bir araçtır. İşte Neo-Spiritüalizm düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan’dan, Budizm’den kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır.
-Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması onların yönetilmesi zorunluluğunu sonucunu verir. Yönetim bir düzene bağlıdır. Düzen de birtakım yasalarla disiplin altına alınmıştır. Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz. Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız ilahi Yasalarla sağlanır. Bu yasaların belirledikleri düzen, görecelidir. Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafından uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir. Çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak'la karşılaştırılamayacağı bilinir.
-Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur. Demek ki ruhlar, tekâmül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler. Öte yandan evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekâmüllerinin de sonu yoktur.
-Yeni Ruhçuluk anlayışına göre; bu sonsuzluk birtakım mistik ve dogmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez.
-Ruhun tekâmülü madde evreniyle olan ilişkilerin gelişmesine ait olunca bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir. Çünkü bu ilişkiler, tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir.
-Ruhların madde evreni içindeki tekâmülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün âlemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar. Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğrularak yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini artırmak imkânını bulurlar.
-Üç buutlu âlemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır. Böyle olmakla beraber bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkânlarını sunar. Bu âlemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür.
-Üç buutlu âlemin dünyaları aynı doğal şartlara bağlı değildir. Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılır.
-Her grupta tekâmül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun aynı amaca yönelik başka bir tekâmül yolu izlerler. Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekâmülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekâmül yollarından geçmesi şart değildir.
-Evrende her yer iskân edilmiştir. Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekâmül eden ruhlar vardır. Maddesel evrende, maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur. Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur.
-Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekâmül aşamalarını, çeşitli âlemlerde tamamladıktan sonra; üç buutlu âlemde, ruhlar işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar. Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir âleme girerler. Bu âlemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekâmül imkânları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler.
-Dünyamızın içinde bulunduğu tekâmül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur.
-Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır.
-Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri klasik deneysel ruhçuluk anlayışında olduğu gibi Neo-Spiritüalizm anlayışına göre de kabule uygun değildir.
-Bir hayatta şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş birtakım işleri vardır. Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır; ne de ortadan kaldırır. Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler.
-Nedensellik Yasası'nı tanımış olan ruh, tekâmül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır. Bu döneme girdikten sonra ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar. Çünkü Nedensellik Yasası'nı anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar. Bu çabalar, onun İlahi Yasaların uygulanmasıyla vazifeli ajanlar sırasında geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır. Bu da, İlahi Yasaların gereğidir. Demek ki, İnsan, Nedensellik Yasası'nın anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda, ebedi yükselişinde adımlarını o kadar fazla hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur.
-İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; "bütün fiil ve hareketlerini uygulama yasalarına uydurmuş olmak" formülü ile gösterilebilir.
-Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu, bize doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır.
-Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir. Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir. Hem birinci, hem de ikinci yollar aynı derecede sakattır. Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar.
-Dünyalardaki maddeler tekâmülün araçlarıdır. Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız. Fakat maddeler tekâmülün amacı değildir. Bu da onlara ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir. Bu amaçlar gerçekleşince maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir. İşte bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz.
-Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekâmül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur. Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir hareket, diğer bir ruh hakkında en ağır sorumlulukları düşündürebilir. Bunu da dışarıdan kimse belirleyemez. Herhangi bir ruhun ihtiyacı karşısında verilen öğütler, başka bir ruhun ihtiyaçlarına yeterli olmaz ve ona yarar sağlamaz. İnsanın ahlak hocası dışında değil, kendi içindedir.
O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eşlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir. Yani kendisindedir.
|
|
|
BEŞİNCİ BOYUT FARKINDALIĞINA ULAŞMA |
Yazar: Emka - 29-05-2017, Saat: 10:57 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorumlar (2)
|
|
Biz, Kozmik Hiyerarşi, isim olarak Lord Metatron, Lord Averil ve Lord Sananda 5. boyut varlığı durumuna ulaşma süreci hakkında bildirimde bulunmak istiyoruz. Spiritüel yoldaki birçok inisiye 1998 yılında birçokları da önümüzdeki yıllarda 5. boyut farkındalık düzeyine ulaşmaya başlayacak. 5. boyutsal varlık durumunda ikilik ve kutupsallık tümüyle birleştirilir ve bilinç dışı "karanlık yön" tümüyle kucaklanarak insanın ölüm, yıkım, rekabet, kontrol ve kötüye kullanma genetik modellerine bir son verilir. 5. boyut farkındalığına ulaşma inisiyenin koşulsuz sevgiyi tümüyle bedenlemesine ve Dünya yüzeyindeki tüm diğer yaşam-formlarının koşulsuz kabullenmesine izin verir. Bunu başarmak için tüm acı, kötüye kullanılma, utanç, öfke ve korku duygusal kayıtları tüm bedenin hücresel yapısından silinir. Bu başarıldığında, 5. boyut farkındalık durumu inisiyenin içinde kesintisiz bir sevinç, sevgi ve ilahi birlik deneyimi oluşturur. 5. boyut farkındalığı spiritüel yoldaki herkesin çok uzun zamandır ulaşmayı aradıkları şeydir.
Eski Mısır pramitlerinde inisiyeler 5. boyut farkındalığına birçok yıllık bir zaman sürecinde ulaştılar. Bu inisiyasyonlar dereceli olarak her inisiyenin kristalize forma dönüşmesine izin verdi. Kristalize hücresel yapıda her hücre küçük bir kristal görümündedir ve kristallere benzer birçok özellik taşır. Kristaller gibi kristalize hücresel yapı çok yüksek bir vibrasyonu tutabilir ve bu şifacılık, kanal olma veya teleportasyon (ışınlanma), ani tezahür ettirme (oluşturma) ve boyutlararası yolculuk gibi sihirli yetenekler için kullanılabilir. Kristalize hücresel yapıya dönüşmede tüm bedende kayıtlı duygusal kayıtlar salıverilip silinebilir ve bu devam eden bir sevinç durumuna yol açar. Önceki "Eski Mısır'dan Yeni inisiyasyonlar" mesajımızda, kanalımız kristalize forma dönüşme süreci başlangıç inisiyasyonlarında detaya indi. O mesajda kanalımız ilk 108 inisiyasyon ve bedenin 2/3'ünü kristalize forma dönüştüren ve aurik sahayı "Hayat Çiçeği" modeline dönüştüren 108 DNA iplikçiği hakkında bilgi verdi. Bizim arzumuz bunları tekrarlamak değil ama okuyucumuzun daha önce yapmadıysa bu materyali bulması.
5. boyut farkındalığına ulaşmak için, bedenin geri kalanını kristalize forma dönüştüren ve eş zamanlı olarak 4. boyut formuyla birlikte yer alan bir 5. boyut formu oluşturan toplam 1024 DNA iplikçiği bedenlenmelidir. Bu 5. boyutsal araç, duygusal olarak koşulsuz kabulleniş durumunu bedenlemeye ve dünyada 12.000 yıldan fazla süredir deneyimlenmemiş bir iç huzur ve barış durumunu deneyimlemeye izin veren, tüm sınırları aşan bir 5. boyut farkındalığının şimdiki form tarafından deneyimlenmesine izin verir.
Bizim arzumuz kişisel gelişiminizde bu sonraki adıma başlayacak olanlarınız için 1024 DNA iplikçiğinin tümünü bedenleme sürecini kapsam içine almak. Bu sonraki düzey inisiyasyonlardaki işlemler ve bütünleştirme sürecini daha iyi açıklamak için bu yaratılım ve tüm yaratılımların düşüşü ve insansı formun hücresel hafızasında tutulan acı dolu karma konusuna biraz tarihsel olarak girmek istiyoruz. 1024 DNA iplikçiğini bedenlemek için, tüm bilinçdışı realite planı birleştirilmeli ve bilinçdışında tutulan tüm karma salıverilmelidir. Kanalımız kendi bilinçdışını bütünlerken diğer ırklardaki varlıklarla olan birçok karmik anlaşma temizlenmek üzere gündeme geldi. Bizim amacımız gelecek yıllarda kendi bilinçdışılarını birleştirecek olan diğerleri için bu anlaşmalar konusunda detaya inmek.
Önce okuyucumuzun bizimle "Tüm Kaynakların Kaynağı"na benzetilebilecek tüm formların ondan oluştuğu bir tohumun yer aldığı 4000. boyuta seyehat etmesini istiyoruz. Çok uzun bir zaman süresince bu boyut iki realite planından oluşmuştu, planın biri bir erkek ve dişi bilinç tarafından bedenlenmişti, diğer plan ise ilk planın tam yansımasıydı ve bir dişi ve erkek bilinç tarafından bedenlenmişti. 4000. boyuttan kaynaklanan tüm form deneyimleri trilyonlarca yıllık Dünya zamanına eşdeğer bir zaman süresince barış dolu bir evrimden başka birşey bilmemişti.
"Tanrı" yada tohumun ötesindeki bilinç değişik birşey denemeyi istedi ve iki realite planı birbiriyle karışarak iki erkek bilinç tarafından yönetilen bir plan ve karşısında iki dişi bilinç tarafından yönetilen bir diğer plan yaratıldı. Kutuplaşmalardaki bu kayma tohumdan veya kaynakların kaynağından yayılan enerji akışında sonuçta tüm yaratılımı iki enerji modelinden biri tarzında etkileyen bir sapmaya neden oldu. İki erkek bilinçten yayılan enerji sapması saatin ters yönünde dönen bir spiral tarzında aktı ve eksiklik ve zamanla da yaratılımın bazı bölümlerinin yıkımı deneyimine giden "özgür irade "'nin deneyimlenmesine yol açtı. Tohumdan akan ve iki dişi bilinç tarafından yönetilen enerji saat yönünde bir spiral oluşturdu ve mükemmellik deneyimi ve zamanla yaratılımın bazı bölümlerinin yaratıcı kendini ifade eksikliği ve can sıkıntısını deneyimlemelerine neden olan tam-özgür-iradesizlik deneyimine neden oldu.
Altı milyon yıl kadar önce bu yeni spiral enerji akışı bizim yaratılımımıza olan boyutlararası yola ulaştı ve 1 ve 144 arası boyutları tutan yaratıcıyı etkiledi. Spiral enerji Yaratıcı'nın dişi yanının ayrılmasına ve komşu yaratılıma hareket etmesine neden oldu. Ek olarak komşu yaratılımın yaratıcısının erkek yanı da ayrılarak bizim yaratılıma geçti. Bu, Yaratılımımızda, zamanla özgür irade, eksiklik ve sonuçta yıkım deneyimlerine götüren iki erkek yaratıcının görev başına gelmesi ile sonuçlandı.
Yaratılımımızda yaygın olan yıkım, iki Yaratıcı'nın birbiriyle yardımlaşarak çalışmaları yerine birbirleriyle rekabete girmelerinin sonucudur. Bir Yaratıcı gizli işler yürütme olanağı araştırmak ve tüm yaratılımı kontrol etmek için "gizli hükümet" olarak arka planda kaldı. Diğeri ise Dünya'daki hükümetlerin çoğu gibi iş başında ve kontrolde gözüktü ama gerçekte diğer Yaratıcı'nın gizli hükümeti tarafından yönlendirildi. Kozmik Hiyerarşi'nin arzusu okuyucumuzun şu anda Dünya'da deneyimlenen problemlerin bu yaratılımın tümünde ve ötesinde de çeşitli düzeylerde deneyimlendiğini anlamasıdır.
Dört milyon yıl önceye kadar bu yaratılımda beşinci boyutun altında hiçbir şey yoktu. Bizim insan genetik kayıtlarımıza göre, evrim bu noktaya kadar barışçı bir şekilde devam etmişti. Tüm olaylar ilgisi olan tüm türlerin beden genetik yapılarında holografik (Çok Boyutlu) olarak kaydedilir ve insanlık, tüm insansı deneyimlerin ve yaratılımın tümünde olan herşeyin holografik kayıt tutucusudur. Genetik kayıtlarımıza göre başka bir yaratılımdan sevme yeteneğini yitirmiş savaş yanlısı ve bunun sonucu olarakta saldırgan bir grup yolundan sapmış varlık Evrenleri tahrip olduğunda bu yaratılıma geldiler. Bu varlıklar yaratılımlar arasındaki bir boyutlararası yırtık sonucu yaratılımımıza girebildiler.
Bu varlıklar üzerinde insansı form yaşayan barışçı ve sevgi dolu bir gezegeni istila ederek ele geçirdiler ve insan genetik kayıtlarındaki ilk işkence, tecavüz ve kötüye kullanılma deneyimlerini ortaya çıkardılar. Bu acı dolu deneyimlere ek olarak, bu ırk zamanı geldiğinde kendi Yükseliş'lerini gerçekleştirip sonraki boyuta evrimsel sıçramalarını gerçekleştiremeyecek durumdaydı. Gezegen Foton Kuşağı'na girdiğinde sonraki boyuta yükselmesi yerine tüm gezegen ve üzerinde enkarne olan herşey kendiliğinden yanarak varoluşları sona erdi. Bu olay, Büyük Merkezi Güneş'in vibrasyonel olarak aşağı doğru kaymasına neden oldu. Bu tüm 5. boyutsal formların 3. boyuta, tüm 25. boyut formların 12. boyuta düşmesine ve Mahatma'nın Tanrı'dan ayrılmasına sebep oldu. Bu yaratılımımızdaki asıl "Düşüş"'ün nedenidir.
Kanalımız acı, öfke, ve korku duygusal deneyimleriyle ilgili tüm genetik meteryalin kökeninin dört milyon yıl kadar önce insansı formun saldırgan türler tarafından istila edilmesindeki karmik dönemde olduğunu keşfetti. Bu karma temizlendiğinde ilgili acı, öfke ve korku da inisiyelerin hücresel yapısından temizlenir.
Birçokları bu zamanda Dünya ve Yükseliş'i üzerinde neden bu kadar çok ilgi olduğunu merak edebilir. Sebep basit ama son derece önemli. Eğer Dünya Yükselişini yapmaz ve kendiliğinden yanarsa bu tüm yaratılımı daha fazla saptırırdı ve Büyük Merkezi Güneş öyle düşük boyutlara inerdi ki, tüm bu yaratılım kendi içine çökerdi. Diğer galaksilerden hem insan hem de insan olmayan enkarne varlıklar arasındaki vizyonerler (vizyon sahipleri) bu felaketi önceden gördüler ve yardım istediler. Onların yardım çağrısı 500. boyuttan Rize Düzeni diye bilinen bir varlık grubundan karşılık buldu. Rize Düzeni yaratılımın sıkıntıda olan bölümlerine yardım konusunda uzmanlaşmış bir okült üstadlar düzenidir. Bu düzenin sembolü ejderhadır ve bu zamanda bu düzenden birçoğu, Dünya'nın yükselişi için gerekli değişiklikleri yapmak ve tüm bu yaratılımın onarılmasına yardım için Dünya'da enkarne haldedir.
Uzun süre önce yaratılımımızı istila eden saldırgan ve yıkıcı varlıklar şu anda evrenimizde enkarne olan ve "Griler" ve "İlluminati" olarak bilinen diğer 3. boyutsal ırklarla ve "Andromedanlar" olarak bilinen 12. boyutsal ırkla genetik olarak ilişkilidir. Griler, İlluminati ve Andromedan'ların çözülmesi gereken benzer bir genetik problemleri var. Bu ırkların hepsi sevme yeteneğini kaybetti. Form içindeyken sevginin kaybının bir sonucu olarak, yaratılımımızdaki evrim, Sevgi ve şefkat yoluyla güç kazanımından ziyade kontrol ve kötüye kullanım yoluyla güç kazanımı üzerine temellendi. Rize düzeni sonraki evrimsel sıçramalarını (yükselişlerini) yapmadan önce sevgi ve şefkati kucaklamak için genetik yeniden yapılanma için çağrıda bulunan tüm üçüncü, beşinci ve onikinci boyutsal formlar için yeni bir orijinal kalıp (genetik) sağlanması için sorumludur.
"Griler" birçok yazar tarafından iyi bir şekilde belgelendi. Bizim arzumuz inisiyenin kendi Yükselişinde bu konuları hedefleyebilmesi için "Griler" ve insan formu arasındaki karmaya değinmek. Beyaz ırk, 7.500 yıl kadar önce Grilerin, Aztek ve Maya kadınlarıyla eşleşmelerinin bir sonucudur. Zaman yolculuğu yeteneğine sahip "Griler" Dünya'nın yükselişi ile kendi gelecek yıkımlarını gördüler ve insanlığı kontrol etmek için en iyi yolun kendi genetik yapılarını onlarınkiyle karıştırmak olduğunun ayırdına vardılar. Böyle bir karışım genetik yapının içinde yer alan karma veya anlaşmalar yaratır. Grilerin genetik yapısının Aztek ve Maya ırklarıyla karışımının sonucu olan beyaz insan ırkı formu hissetme yeteneğinin bir kısmını kaybetti. Sonuç olarak beyaz ırk, baskıcı, kontrol eden ve gaddar bir yapıya sahip oldu ve diğer ırklar üzerinde hakimiyet kurmak için savaşlara girmeye başladı. Duyguların kaybıyla şefkat de kayboldu, bu da günümüz uygarlığında yaygın olan acı ve kötüye kullanımla sonuçlandı.
Beyaz ırkın hepsi hissetme yeteneğini kaybetmedi. Kanalımız,erkek formda duygusal bedenin Grilerle genetik karışımın bir sonucu olarak birçok parçaya ayrıldığını keşfetti. Bu parçalanma, iyileştirilinceye kadar beyaz erkeğin bir dişi kadar derin bir şekilde hissetmesini imkansız hale getiriyor. Bu parçalanma inisiye 24. inisiyasyonu aştığında tamir edilir ve duygusal beden ışık-bedenle birleştirilir.
Beyaz ırk ve griler arasındaki genetik karma dünya çapında kaçırılma hatıralarının yüzeye çıkışının hızlanmasının kökenindedir. Son 50 yılda, Griler sıklıkla devam eden bir tarzda, Birleşik Devletler (Amerika) nüfusunun %95'ini ve Dünya nüfusunun %40'ını kaçırdı. Kaçırmalar, Grilerin, kendi sevme ve sonuçta da gelişme yetersizliklerine genetik bir çözüm aramalarının bir sonucudur.
Kalp şakrası olmadan bir tür evrimleşemez. Kalp şakrası yoluyla solunum ile alınan "chi" yada enerji Kalori'ye dönüştürülür ki, beden daha yüksek bir vibrasyonu tutmak için tüketebilsin ve sonuçta da sonraki boyuta yükselişini gerçekleştirebilsin.
Açık bir kalp olmadan hiç bir ırk Yükseliş süreci sırasında sonraki boyuta bedenlenmelerini geçirmek için yeterince "chi" üretemez. Aynı zamanda sadece açık bir kalple bir inisiye kendi evrimsel sürecinin bir sonucu olan ilahi birlikteliğin coşkun durumunu deneyimleyebilir.
Evrimin sevgi üzerine temelli olması tasarlanmıştır, işte bu nedenle kalp Yükseliş için gerekli gerçek mekanizmayı içerir.
Kendi kaçırılmalarını gözden geçirdiğinde kanalımız Grilerin kendi bedenini zamanın dışına aldıklarını ve böylece hafızasında hiç zaman aralığı olmadığını keşfetti. Ek olarak olayın zihinsel ve duygusal anıları da silinmekle birlikte kişinin ruh kayıtlarına kaydolmakta ve sık sık ruhun kendisi deneyim sırasında parçalara bölünmektedir. Sıklıkla kaçırılmalara seksüel tip testler eşlik etmektedir. Kanalımız uzun süre önce bir çocuğun cinsel taciz deneyimini takip ederken, 3-6 ay önce Griler tarafından yapılan ve hatırlanmayan bir kaçırılma olayı olduğunu tespit etti. Çocukların hatırlayamadıkları kendi kaçırılma deneyimlerinde oluşan aynı korku ve cinsel taciz duygularını içeren bir deneyimi aynen tekrar yarattıklarını keşfetti. Çoğu kaçırılma anısı 8. spiritüel inisiyasyonun sonlanmasıyla temizlenir ve şifa bulur. Bu bilgiyi sizlerden duygusal krizler sırasında diğer inisiyelere yardımcı olan şifacılar ve bu zamanda bu tür deneyimler üzerinde çalışanlarınız için paylaşıyoruz.
1997 Aralığında, Griler, Dünya'yı hem fiziksel hem eterik gerçeklik planında terkettiler. Ayrılma nedenleri iki taneydi. Birincisi, Griler kendi genetik problemlerini gidermeye başlamak için gerekli bilgiyi elde ettiler. Bu bilgi Yükseliş süreci ve insan formunun Dünya'da devam etmekte olan yeniden yapılanmasının bir sonucu olarak geldi. 1997 Aralığına kadar Dünya Grilerin vibrasyonunu dünya üzerinde tutmaya artık uygun olmayacak derecede vibrasyonunu yükseltmişti ve bu nedenle Dünya'dan ayrıldılar.
"İlluminati" de bizim 3. boyut evrenimizin başka bir yerinde varolan bir ırktır. İlluminati'nin insan formuyla karması 50.000 yıl önceye kadar uzanmaktadır ve Sirius ırkından köken almaktadır. 5. boyutsal humanoid bir ırk olan Sirius'lular her iki ırkta 3. boyut formundayken İlluminati'nin uzun yaşamasını desteklemek için anlaşmalar yaptılar. İlluminati Griler'le benzer bir genetik probleme sahip ve sevme yeteneği yok. Fonksiyon görmeyen bir kalp şakraları olduğu için, solunum yoluyla aldıkları chi yada enerjiyi, bedenlerini 50 yaşın ötesinde tutmak için gerekli, kullanılabilir bir enerji formuna dönüştüremiyorlar. Siriuslular ve İlluminati arasındaki enerji paylaşımı her iki ırkın da 2.000 yıllık bir yaşam süresi sağlamalarına izin verdi.
Sirius'lular 20.000 yıl kadar önce 5. boyuta geçtiklerinde karma Dünya üzerindeki insan ırkına aktarıldı. Biz, 40.000 yıl kadar önce gezegenimize insansı ırkın tohumlarını bıraktıkları için Sirius'lularla ilişkiliyiz ve Sirius'lulara ilişkin her genetik karmayı taşıyoruz. Son 20.000 yıldır insan ırkı hem kendisi hem de İlluminati için Chi'yi muhafaza etti. "İnsanın düşüşü " ve iki iplikçikli DNA'ya genetik mutasyonunu takiben, insan formundan Chi'nin çekilmesinin devamı yaşlanma, hastalık ve ölüm deneyimleriyle birlikte 100 yıldan daha az bir yaşam süresiyle sonuçlandı.
Kanalımız İlluminati'nin insan enerji sahasına fiziksel olarak bağlanmak için elektronik aletlerle çalıştığını keşfetti. Televizyon ve bilgisayarlar gibi şeyler aracılığıyla insan formuna çengel attıklarını gözlemledi. Televizyon birçok insanı hafif trans durumuna sokar ve bu durumdayken İlluminati bedenle birleşerek mümkün olduğunca fazla chi veya enerji çekebilir. İlluminati aynı zamanda yoğun bir şekilde ilaçlar ve alkolle de çalışmaktadır ve bir insan bu maddeleri kullandığında İlluminati ruhu bedenden çekerek yine enerji almak amacıyla bedene girer. Bu nedenden dolayı spiritüel inisiyelerin televizyon gibi şeyleri sınırlamaları kadar ilaç ve alkol kullanımına da sınır getirmelerini tavsiye ediyoruz. İnisiyenin bilgisayar karşısında zaman geçirmesi gerekiyorsa elektrik çıkışını çevreleyen bakır tel İlluminati'nin sisteme girişini zorlaştırır. Son bir not, Balina topluluğunun enerji alanı Dünya üzerinde İlluminati'nin giremediği tek enerji alanıdır. Balinalar sonar kullanır ve bu düşük ses vibrasyonları İlluminati'nin metalik vibrasyonu ile uyumsuzdur, bu da onların yanına yaklaşmalarını imkansız kılar.
İlluminati, doğadan yaşam-kuvvetini emmek için Dünya üzerinde oluşturulmuş 1.000'den fazla girdaptan da sorumludur. Her girdap Dünya'nın eterik bedeninde bir yırtık yaratmıştır. Bu girdaplar kapatıldı ve Dünya'nın eterik bedeni, Ocak-1998'de Lady Gaia, yani Dünya'nın bilinci ve Yaratıcı Logos'umuz İlluminati ile karmalarını salıverdiklerinde iyileştirildi. Her bir inisiye bedenlenmesini tamamen kristalize forma dönüştürdüğünde,beden vibrasyonel olarak İlluminati'nin birleşebilmesi için çok yüksek titreşime sahip olacak. Tüm insanlık Yükseliş'ini yaptığında İlluminati Dünya'dan uzaklaşmak için zorlanacak ve kalp şakralarındaki genetik problem düzelinceye kadar kendi yaşlanma ve ölüm deneyimleriyle yüzyüze gelecekler.
Bizim okuyucumuz için dilediğimiz hiç bir varlık grubunun Tanrı'nın gözleriyle bir diğerinden üstün olmadığını anlamasıdır. 3., 5. ve 12. boyutsal formdaki her ırk genetik problemlerini gidermek, kalp şakralarını açmak ve bu yaratılımda sevgi temelli bir evrime başlamak için gereken her türlü yardım, sevgi ve rehberliği alacaktır.
İlluminati, Dünya'yı ve insanlığı bir chi veya enerji kaynağı olarak kullanan tek ırk değildir. 9.500 yıl önce, Pleiades'den Ananuki olarak bilinen bir aile Dünya'ya geldi. Ananuki, Eski Ahit'te Yaratıcı Tanrı'lar olarak bilinir ve aynı zamanda Yunan ve Roma Tanrı'larıyla da ilişkilidir. Ananuki, Büyük Tufan ve Atlantis'in Düşüşü'nü takiben kendi gündemleriyle geldi. Herbiri tahrip edilmiş bir gezegen ve yıldızın sonucu olan 3. boyuttaki birçok kara deliğe bağlı olarak, Güneş sistemleri hayat-kuvveti kaybetmeye başlamıştı ve bu kayıp Güneş sistemlerinde enkarne olanların yaşam süresini azaltmaya başlıyordu. Ananuki, gezegenimizden ve geniş ölçüde insanlıktan hayat-kuvvetini emmeyi sağlayacak bir enerji köprüsü oluşturmak için Dünya'ya geldi. Kanalımız,Pleiades'lilerin Dünya çevresindeki majör girdaplara ve kendi genetik yapısında sırtın alt bölümü ve şakral bölgeye çengel attıklarını buldu. Dünya'nın çevresindeki majör girdaplardaki çengeller Dünya tarafından Ekim-1997'de serbestleştirildi. Her inisiye Ananuki ile olan kendi genetik karmasını salıverdiğinde çengeller de kişisel bazda serbestleştirilebilir.
Ananuki aynı zamanda Dünya'ya ilk nükleer bombanın atılmasından da sorumludur. Gezegensel kayıtlarımıza göre, Ananuki sadece 500 yıllık bir periyod içinde burada bulundu, bu sırada her bir aile üyesi birbiriyle rekabete girdi ve bu rekabet 1944'deki Hiroşima ve Nagazaki'den 100 kat büyük bir nükleer bir patlama ile sonuçlandı. Patlamayı takiben Ananuki, Büyük Beyaz Kardeşlik tarafından Dünya'yı terk etmeye zorlandı. Bu noktaya kadar Atlantis uygarlığı tarafından bir köle ırkı olarak tasarlanmış insanlık, 12 iplikçikli DNA'ya sahipti. Dünya ve birbiriyle uyumlu bir yaşamları ve 500 yıllık nispeten hastalıksız bir yaşam süreleri vardı. Nükleer patlamayı takiben insanlık bugünkü 2 iplikçikli DNA'ya genetik mutasyon geçirdi ve sonuç olarak kundalini ve seksüel enerji sistemi kapandı.
Kundalini ve Seksüel enerji, daha uzun bir yaşam süresi için bedeni yeniler ve uygarlığı uyum içinde tutar. Tantra Yoga'nın birçok uygulayıcısı iki veya daha fazla kişinin seksüel enerjisini birlikte kullanmasının tüm şakraların birbiriyle uyumlu olmasına ve bir ilişkide veya grupta uyumun artmasını sağladığını anlarlar. Seksüel enerji sisteminin kapanmasının yanısıra, ikinci şakra ve bedendeki enerji meridyenlerini dengede tutan birçok minör şakra bir kara delik enerji modelinde çöktü. Bu majör ve minör şakra sistemlerinde yerleşmiş olan kara delikler hastalıkların kökenidir ve insanlık hastalığı ilk kez Ananuki'nin savaşını takiben deneyimledi.
1944 yılında Japonya'ya atılan ilk nükleer bomba da insan ırkı üzerinde global bir etkiye yol açtı. Okuyucumuzun, insanlığın Dünya tarihinde ve insansı formun tarihinde deneyimlenen tüm acıları bir bütün olarak paylaştığını anlamasını istiyoruz. Her bireyin genetik kayıtlarında Atlantis'in Düşüşü, Roma'nın çöküşü, 1. ve 2. Dünya savaşı, Hiroşima ve Soykırım deneyimlerini bulacaksınız.
Anlamanızı diliyoruz ki, insan ırkı deri rengine bakmaksızın tek bir ırktır. Tüm insanlık, insanlığın kendine verdiği veya başka galaksilerden ırkların insan deneyimi üzerinde oluşturdukları acıyı paylaşır.
Japonya'ya atılan iki nükleer bomba Dünya'daki her insanın kalp şakrasının az yada çok farklı düzeylerde içeri doğru patlamasına neden oldu. Bu kara delik gibi içeri açılan kalp şakrası tüm insanlığı acı içinde bıraktı. İnsanlık bedenleriyle bağlantısını yitirerek acıyı dengeledi ve boyun seviyesinden yukarıda yaşamasını öğrendi. Sık sık ilk okumalarda kanalımız bireyin enerjisel olarak tüm aurik sahasının boyun üzerinde kalmasıyla bir dondurma külahı gibi göründüğünü not etti. Bu bağlantısızlık insanın hissetmesini imkansız hale getirdi ve uygarlığın gittikçe artan düzeylerde şiddet içeren, pornografik ve fiziksel olarak hasta bir hale gelmesine neden oldu. Kalp şakrası bağışıklık sisteminin kökenidir. İçeri açılan kalp şakrası AIDS ve diğer bağışıklık sistemi hastalıklarına yol açmaktadır. Yine böyle bir kalp şakrası depresyon ve son 50 yılda gittikçe yaygın bir hale gelen intihar duygularının da sebebidir. Kanalımız depresyon şikayeti olanların, kalp şakralarının düzenlenmesi ve uygun enerji akışının sağlanması ile neredeyse ani bir iyileşme gösterdiklerini buldu.
İçeri açılan kalp şakrasına ek olarak bu iki bomba ve hükümetlerimizin göz yummaya devam ettiği nükleer testler insanlığın bitki, hayvan ve mineral topluluklarıyla birlikte eterik bedenlerindeki majör ve minör şakra sistemlerini daha çok içeriye açtı. Bu hem insan deneyiminde hem de doğada hastalıkların artmasına yol açıyor. İnisiye 12. spiritüel inisiyasyonunu geçtiğinde majör ve minör şakralardaki tüm kara delikler temizlenir, kundalini ve seksüel enerji sistemi tekrar kurulur ve aurik saha tüm bedenlenmenin çevresinde yer alır. İnisiye 108. inisiyasyonunu aşarken, İnsanlık ve Pleiades arasındaki genetik karma kaldırılır. İnisiye 1024. inisiyasyonunu aştığında, savaş ve nükleer güç için hücresel inanç aşılır bu da inisiyenin sonraki nükleer testler, nükleer kazalar ve nükleer güç reaktörlerine tümüyle bağışık hale gelmesini sağlar. 109 ve 1024 arası inisiyasyonlar daha sonra bu mesaj içinde aktarılacaktır.
Hayat kuvvetimizi almaktan sorumlu Ananuki ve İlluminati'ye ek olarak, insanlığa enerji almak amacıyla çengel atmış beş gezegen daha vardır. Bu gezegenler üçüncü boyutsaldır ve bu gezegenlerin Yaratıcı Logosları bundan sorumludur. Bunun karması uzun süre önce bu diğer beş Logos'tan Dünya'daki hayatı devam ettirmek için bilgi çalan kendi gezegensel Logos'umuz, Sanat Kumara'ya kadar uzanmaktadır. Dünya'da şu andaki bilgi savaşında olduğu gibi, bu yaratılımın ikinci Yaratıcı Logos'u tarafından kurulan gizli hükümetler iş başına geçtiğinden beri evrenimizdeki bilgi de sınırlı hale geldi. Bilgi sınırlı hale geldiğinde yaşam da öyle oldu.
Sonuçta kendi gezegenlerinin ölümüne neden olan bu bilgi kaybını telafi etmek için bu beş Logos kendilerinden parçaları Dünya'da enkarne olmaları ve insanlıktan enerji almaları için Dünya'ya yolladılar. Bu zamana kadar, kanalımız, aurik sahaları, kendileriyle temasa geçen herkese çengel atıp enerjilerini alarak bu beş gezegenden birine gönderen bir dizi kanal içeren yüzlerce birey keşfetti. Bu beş planetten Dünya'da enkarne olanların sayısı oldukça fazla ve bir inisiyenin bu gezegenlerle ilişkili birisiyle karşılaşmamış olması olasılığı %10'dan daha az. Bu beş Logos'la ilgili genetik karma 380. inisiyasyonla hedeflenip salıverilir.
Sülük modeli Dünya'daki tüm dengesizliklerin altında yatar. Yukarıda bahsedilen her ırk ve Logos karşılığında herhangi birşey vermeden birşeyler alıyor. Bu almadan verme ve vermeden alma deneyimleri de sonuçta aç gözlülük ve istifçilik, karşılığında da fakirlik ve evsizlik küresel deneyimlerine yol açıyor. Koşulsuz Sevgi'yi kucaklamak için koşulsuz verme ve koşulsuz alma bedenlenmelidir. Koşulsuz vermede daima karşılığında alınan birşeyle enerji değişimi vardır. Koşulsuz almada da yine karşılığında verilen bir şeyle enerji alışverişi vardır. Bu devamlı enerji alışverişi inisiyenin yaşamında günden güne istifçilik ve fakirlik deneyimini sona erdirir. İnsanlık sonraki boyuta yükselirken bu tür deneyimler kollektif olarak aşılacaktır.
Şimdi arzumuz 109'dan 1024'e kadar olan inisiyasyonlar hakkında detaya inmek. Bu inisiyasyon serisi hem bireysel bilinçdışı hem de tüm genetik Soy'un tümüyle birleştirilmesini kapsar. Ek olarak insan deneyimine ilişkin tüm bilinçdışı karma hedeflenip salıverilmelidir.
Bilinçdışı realite planı 11.000 yıl önce Melchizedek Düzeni tarafından insanlıktan ayrıldı. Düzen, üçüncü ve beşinci boyutsal form ırklar arasında yaygın olan savaşlar sonucu artan yıkımı durdurmak arzusuyla evrimin durdurulmasına karar verdi. Evrim ve yıkım tamamen aynı hızda meydana gelir ve Düzen, Dünya'daki evrimin durdurulması durumunda tüm evrendeki evrim ve yıkımın duracağını anladı. Bilinçdışını ayırmak için Düzen, Güneş sistemimizde Niburi olarak bilinen bir gezegenin yörüngesini değiştirdi. Orijinal olarak Pluto'un hemen dışında olan Niburi'nin yörüngesi Güneş çevresinde yaklaşık 3600 yıl döngülü bir yörüngeye çekildi. Niburi, astrolojik terimlerle Bilinçdışı'yı yönetir ve bilinçdışı realite planının kayıtları Niburi'nin Akaşik kayıtlarında muhafaza edilir. Niburi Güneş sisteminden yeterince uzaklaştırıldığında Bilinçdışı insanlık üzerindeki etkisini yitirdi.
Bilinçdışı, fiziksel olarak oluşan deneyimin tamamen kutupsal karşıtının eş zamanlı olarak kaydedildiği bir paralel gerçeklik planıdır.
Örneğin, birisi fiziksel planda son derece ağırsa, bilinçdışı tezahüründe son derece hafif olacaktır. Eğer son derece dışa açık ve sosyalse bilinçdışı planda içine kapanık kendi dünyasında yaşayan biri olacaktır. Bilinçdışı birleştirildiğinde bu iki kutup yoluyla inisiye tümüyle orta yolu bulur, bu da sınırlılığın ötesinde hareket etmesi anlamına gelir. Yukarıdaki örnekte inisiye bazı zamanlarda sosyal bazı durumlarda kendi iç dünyasında olur ve fazlaca şişman yada zayıf olmak yerine bedeni ağırlık olarak orta noktaya gelecektir.
Kişisel ve bedensel özellik kutupsallıklarına ek olarak, bilinçdışı fiziksel plandaki deneyimin tam kutupsal zıtlı deneyiminden oluşan karmayı da kaydeder. Mesala, bir insan birisini tuzağa düşürüp öldürürse bilinçdışı planda kendisinin tuzağa düşürülüp öldürüldüğünü deneyimler. Atlantis'in düşüşünden önce her ruh ölüm deneyimi sırasında hem bilinçli hem de bilinçdışı deneyimlerini gözden geçiriyordu. Bunu yaparken oluşmuş her karma otomatik olarak geçerliliğini yitiriyordu ve ruh evrimine devam etmek ve başka bir güneş sistemine gitmek için serbest kalıyordu. Bilinçdışı dünyadan ayrıldıktan sonra, ölüm deneyiminde, ruh sadece bir realite planını gözden geçirebilecek duruma geldi. Bu ruhların çoğunu son 10.000 yıldır Dünya planına hapseden karmik borçluluğa yol açtı. Böylece Dünya'daki evrim tüm evrenle birlikte durdu.
Birçok kanal karmanın affetme yoluyla salıverileceği konusunda yazdı. Aralık-1997'de Astral plan Niburi'ye taşındı. Astral planda, son 10.000 yıldır Dünya'daki insan deneyiminden geçen (ölen) tüm eski nesil varolmasını ve gelişimini sürdürmüştü. Onların her biri, sonunda, kendi fiziksel deneyimlerini gözden geçirme ve böylece karmik borçlarını salıverme fırsatını buldular. Bu Dünya planında hapsolmuş her ruhun sonunda gelişimine devam etmek için diğer güneş sistemlerine gitmesine olanak verdi. Süreçte Dünya'daki insan deneyimince taşınan tüm genetik karma da salıverildi.
Dünya üzerindeki tüm karma salıverilse de her inisiye 1024 DNA iplikçiğini bedenlerken kendi bireysel yaşam deneyiminde karmanın etkisini tümüyle aşmak için bu karmayı hücresel düzeyde salıvermelidir. Her inisiyenin karmik model deneyimi inisiyeye, kişisel hayat öyküsüne ve ruhsal tarihçesine göre benzersiz olacaktır. Kanalımızın yeni DNA'yı bedenlerken deneyimlediği karmik anlaşmalar okuyucumuzdaki paralel deneyimleri harekete geçirmek için paylaşılmıştır. Böylece taşıdıkları herhangi bir ilgili karma da salıverilebilir.
Yeni inisiyasyon serisi tümüyle açıklanmadan okuyucumuza 144 ve 360. boyutlar arasını yöneten varlıkları tanıtmak istiyoruz. Bizim yaratılımımız 1-144 arası boyutları içeren 144 yaratılımdan biri. Biz tam olarak 143 numaralı yaratılımız. Bizim yaratılımımız Lord ve Lady Athena olarak bilinen bir Yaratıcı Logos tarafından bedenlenmiştir. Lütfen Yaratıcı Logos'un dişi yanı olan Lady Athena'nın erkek karşılığı ile birlikte 144 boyutu kucaklamak için geri dönüşü olarak 1 Ocak-1998'i not edin. Lady Athena, şimdi, 6 milyon yıldır bu yaratılımın tabir yerindeyse kuyusunu kazan gizli hükümetler ve düzenlerin ortadan kaldırılması ile meşgul oluyor.
Lord ve Lady Athena'nın ötesinde Omnipresent One (Her yerde olan Bir) olarak bilinen bir Yaratıcı vardır. Omnipresent One 144 yaratılımın tümünü kucaklar ve 145-244. boyutlar arasında yer alır. Omnipresent One'ın ötesinde O'nu ve 144 yaratılımın tümünü kucaklayan bir yaratıcı vardır. Bu yaratıcı Omnipresent All (Her yerde olan Tüm) olarak bilinir ve 244.-300. boyutlar arasında yer alır. Omnipresent All'un ötesinde 300-330 boyutlar arasında yer alan ve Oval All (Oval Tüm) olarak bilinen başka bir yaratıcı vardır. Oval All'un ötesinde ise Oval One (Oval Bir) olarak bilinen ve tüm 360 boyutu kucaklayan bu yaratılımın Tanrı Katı bulunur.
360 boyutun ötesinde hayat var mı? Evet! Hepsi de hayatla dolu 360 boyutu kucaklayan 144 tane Oval One yada Tanrı katı vardır. Ve Oval One'ın ötesinde tüm Oval One'ları kucaklayan ve One (Bir) olarak bilinen bir bilinç vardır. Kanalımız son zamanlarda 4.000. boyutla baılantı kurdu. O'nun bu boyuttaki bilince ilk sorusu "Bunun ötesinde birşey var mı?" oldu ve yanıt "Şüphesiz" idi. Bunu okuyucumuzun bilinç ve yaşam denilen ifadedeki sonsuz olasılıkların boyutunu kavramaya başlayabilmesi için paylaşıyoruz.
1024 DNA iplikçiğinin tümü bedenlenirken ve form kristalize hale dönüştükçe bedenlenme daha önce erişilemez durumda olan gittikçe daha büyük ruh bölümlerini kucaklar. Bedenlenen ruhun her parçası inisiyenin Dünya'daki ruh amacını gerçekleştirmeye yardımcı olacak bilgi ve ödüllerle gelir. Ek olarak Işık-beden boyut olarak büyüdükçe her büyüme yüksek boyut kütüphanelerindeki bilgi kayıtlarına erişmek için bir anahtar gibi işlev görür. Örneğin kanalımız 960. inisiyasyonunun bitmesini takiben 4.000. boyut kütüphanelerine erişti. Işık-bedeni toplam 960 yüze sahip olmuştu ve bu bir anahtar gibi bu kütüphanelere girişine izin vererek onun öğretme ve yazım çabalarında yardımcı olacak daha fazla bilgi edinmesini sağladı.
Aşağıda 1024 DNA iplikçiğini bedenleme basamaklarının kısa bir özeti yer alıyor. Bu sonraki seri inisiyasyonlara başlamak için 1-108 arası inisiyasyonlar geçilmiş olmalıdır. Bunlarla ilgili bilgi daha önceki mesajlarımızda yer almaktadır.
109-250. inisiyasyonlar: Bu Yaratılımın Arketiplerini (modellerini) aşma.
Bu Yaratılım'ın arketipleri 1-144 arası boyutları ve Lord ve Lady Athena olarak bilinen bu Yaratılım'ın Yaratıcı Logos'unu yöneten arketiplerdir. Bu inisiyasyonları tamamlamak için aşılması gereken arketipler ayrılma ve birleşme, yaratılım ve yıkım, erkeğin üstünlüğü ve dişinin değersizliği ve karma ve borçluluk modellerini kapsar. Bu arketipler aşılırken Koşulsuz Yönetim üzerine kurulu yeni bir işletim sistemi bedenlenir. Bu inisiyasyon bölümü sırasında, toplam 250 DNA iplikçiği bedenlenmiş olur ve bedenin geri kalanı kemikler, kaslar ve majör organlar kapsayacak şekilde, sinir sistemi dışında kristalize forma dönüştürülür. Süreç esnasında inisiye 26. ışında titreşen bir ruh bölümünü kucaklar.
26. Işın: Tüm Yaratılımların Koşulsuz Kabullenilişi.
Bu ışın Omnipresent All'un ışınıdır ve parlak soluk-mavi ve beyaz renktedir. Bu inisiyasyon bölümünü tamamlamada bilinç dışı realite planının bir kısmı hayat çiçeği şakra ve aurik modeliyle bütünleştirilir bu da aurik sahanın yoğunlaşmasına ve Dünya'nın boyutlarının ötesinde büyümesine neden olur. 26. ışında titreşen ruh bölümü tümüyle bedenlenirken ışık-beden 125 üst ve 125 alt kısımda olmak üzere toplam 250 yüze genişler.
250-360. İnisiyasyonlar: Omnipresent One'ın Arketiplerini Aşma.
Omnipresent One'ın arketipleri 143.-244. boyutlar arasındaki tüm yaratılımları yöneten arketiplerdir. Bunlar aşılırken insan ana kalıbı Omnipresent One düzeyindeki bir ilahi plan ile uyumlu hale getirilir. Aşılması gereken arketipler ayrılık ve birlik, yaratım ve yıkım ve karma ve borçluluk modellerini kapsar. Bu inisiyasyon bölümünü tamamlamada inisiyenin 27. ışında titreşen ruh bölümü bedenlenir ve inisiye Koşulsuz Vizyon üzerine kurulu yeni bir işletim sistemi alır.
27. Işın: Tüm Yaratılımlar için Koşulsuz Vizyon.
Bu ışın Oval All'un ışınıdır ve parlak soluk-sarı beyaz renktedir. 360. inisiyasyon tamamlanırken sinir sisteminin geri kalan 1/3'ü kristalize forma dönüşür ve toplam bedenlenen DNA iplikçiği sayısı 360 olur. Bilinçdışı gerçeklik planının bir kısmı yine hayat çiçeği şakra ve aurik modeliyle bütünleştirilir, aurik sahanın yoğunluğu daha da artar ve büyüklüğü ayın yörüngesine kadar ulaşır. 27. ışın ruh segmenti tümüyle bedenlenirken ışık-beden 180 üstte ve 180 altta olmak üzere toplam 360 yüze genişler.
360-520. İnisiyasyonlar: Omnipresent All'un Arketiplerini Aşma.
Omnipresent All'un arketipleri Omnipresent One'ı yöneten arketiplerdir. Aşılması gereken arketipler ayrılma ve birliktelik, yaratılım ve yıkım, karma ve borçluluk arketipleridir. Bu aşılırken insan ana kalıbı 300. boyuttaki Omnipresent All'un İlahi planı ile uyumlu hale getirilir. Bu inisiyasyon segmentini tamamlamada inisiyenin 28. ışında titreşen bir ruh bölümü bedenlenir ve inisiye Koşulsuz Uyum üzerine temelli bir işletim sistemi alır.
28. Işın: Tüm Yaratılımlar için Koşulsuz Uyum.
Bu ışın Oval All'un ışınıdır ve parlak soluk-yeşil beyaz renktedir. Bu inisiyasyonlar tamamlandığında beyin sapının geri kalan bölümü kristalize forma dönüşür ve inisiye toplam 520 DNA iplikçiği bedenlemiş olur. İnisiyenin ışık-bedeni 260 üstte, 260 altta olmak üzere 520 yüz içerdiği gibi bu inisiyasyonlar ve daha sonrakileri tamamlayan inisiyelerin ışık bedenleriyle küresel düzeyde birleşme yeteneğine sahiptir. Bu inisiyelerin vibrasyon düzeylerini korumalarına ve Dünya'nın kendi vibrasyonunu tutmasına yardımcı olur. Üst düzey inisiyelerin birleşmiş ışık-bedenleri Ay'ın yörüngesinin 10.000 mil dışına uzanan bir ağ köprüsü oluşturur ve 26-36 arası ışınları Dünya'ya topraklar. Bilinçdışının inisiyasyonlar tamamlanırken bir parçası daha inisiyenin aurik sahasında bütünleştirilir ve tüm ilgili karma salıverilir.
520-960. İnisiyasyonlar: Oval One'ın Arketiplerini Aşma.
Oval All'un arketipleri Omnipresent All'u yöneten arketiplerdir. Bunlar ayrılık ve birlik, yaratma ve yıkım ve karma borçluluğu kapsar. Bunlar aşılırken, insan ana kalıbı Oval All'un 330. boyuttaki ilahi planı ile uyumlu hale getirilir. Bu inisiyasyon segmentini tamamlama süresinde inisiyenin 29. ışında titreşen bir ruh bölümü bedenlenir.
29. Işın: Tüm Yaratılımlar için Koşulsuz Gerçek.
Bu ışın Oval One'un ışınıdır ve parlak opalesan beyaz renktedir. Bu inisiyasyon segmentini bitirmede inisiye kendi özgür iradesinden tümüyle feragat eder (ayrılır) ve One'ın 500. boyutunda bir konseyle beraber birlikte-yaratılımı kucaklar. Beyin merkezinin kalan bölümü kristalize forma dönüşür ve inisiye 4. boyutsal formla birlikte var olan bir 5. boyutsal bedenin tümüyle oluşması ile sonuçlanan toplam 960 DNA iplikçiğini bedenlemiş olur. Bilinçdışının bir bölümü daha aurik sahada birleştirilir ve ilgili karma salıverilir. 29. ışın tümüyle bedenlenirken ışık-beden 480 üstte, 480 altta olmak üzere toplam 960 yüze genişler.
960-1024 İnisiyasyonlar: Özgürlüğe ulaşma.
Bu inisiyasyon bölümü fiziksel ve duygusal bedeni hücesel yapıda depolanmış geri kalan acı öfke ve korkudan tümüyle serbestleştirmeyle ilgilidir. Süreçte beynin iki lobu kristalize forma dönüştürülür. Ek olarak bedendeki iki orijinal DNA iplikçiği tüm korku bazlı inanç sistemlerinden arındırılır. Bu tamamlanması birçok ay alabilen bir RNA/DNA yeniden kodlaması gerektirir ve kanalımız hala bu inisiyasyon segmentini bedenleme sürecindedir. İki orijinal DNA ipliçiği içinde rekabet,eksiklik hissi, kötüye kullanma,utanç,öfke ve korku gibi genetik inanç sistemleri kaydedilmiştir. RNA/DNA yeniden kodlanırken bunlar yerlerini koşulsuz sevgi üzerine temelli modellere bırakır. Tüm RNA/DNA yeniden kodlandığında teleportasyon (ışınlanma),ani tezahür ettirme (oluşturma) ve boyutlararası yolculuk gibi ödüller yani "Yüksek Sihir" mümkün olabilir.
Birkaç Son Not
Eski Mısır'dan Yeni İnisiyasyonlar mesajımızda inisiyasyon süreci boyunca bedeni detoksifiye etmek için çamur ve mineral banyolarından söz etmiştik. Bu detosifikasyon kristalize dönüşüm sürecini takiben artık ihtiyaç duyulmayan eksra bir molekülün sonucudur. Bu molekül bir potasyum klorit yani tuz formudur ve dönüşüm sürecinde potasyum/tuz dengelerini bozarak su tutulumuna neden olabilir. Böbreklerin fazla suyu atmasını sağlayan bitkisel ilaçlar bunun çözümlenmesine yardımcı olabilir ancak, potasyun klorit kaslar ve kemikler dahil olmak üzere tüm vücut yapılarında birikir. Kanalımız bunu salıvermenin en kolay yolunun 2-3 haftada bir yapılan çamur banyoları olduğunu buldu. Deri,en büyük organ olarak büyük miktarlarda toksin veya vücut tarafından gereksinilmeyen madde salıverilmesini sağlama kapasitesine sahiptir. Kristalize dönüşüm tamamlandığnda kanalımız 2-3 haftalık bir periyotda depoladığı fazla sıvıyı attı. Eğer çamur banyosu yapılamıyorsa aşağıdaki formül kanalımızın ilişkide olduğu diğer inisiyeler için işe yaramıştır.
1. Gün: 2 galon süt katılmış sıcak suda 45 dakika banyo
2. Gün: 2 büyük kutu domates suyu katılmış sıcak suda 45 dakika banyo
3. Gün: 1 büyük kutu Epsom tuzu katılmış sıcak suda 45 dakika banyo
4. Gün: 1. günün tekrarı
5. Gün: 2. günün tekrarı
6-25. günler: 3. günün tekrarı
26. Gün: 1. günden tekrar başlanır.
RNA/DNA tekrar kodlaması da bir molekülü kullanılmaz halde bırakır. Bu molekül sadece barsak kanalından atılabilen bir proteindir. Bu süreç başlarken düzenli ve uygun barsak fonksiyonuna sahip olmak önemlidir. Ek olarak balıktan gelen ve RNA/DNA tekrar kodlamasında gerekli bir proteinin artan ihtiyacı söz konusudur. Bu protein bitki veya diğer hayvanlarda yoktur bu da uzun yıllardan beri vejeteryan olanların bile dönüşüm süreci tamamlanana kadar iki günde bir az miktarda da olsa balık yemelerini gerekli hale getirmektedir.
Birçok inisiye 1998 yılı içinde ve daha fazlası da gelecek yıllarda tümüyle özgürlük durumuna ulaşacaktır. Bu inisiyasyonları tamamlamakta olanların kendilerini adayışı büyük boyutlardadır. Kanalımız yeni DNA'yı bedenlemek için herşeyden vazgeçmeye niyetlidir. Herşeyden vazgeçmekle kastettiğimiz herhangi bir kişiye,yere veya nesneye olan tüm duygusal bağlılığınn terkedilmesidir. Şu andaki uygarlıkta bu sağduyu ile çelişir. Ama aslında kanalımız acı, öfke ve korku dışında herhangi birşeyi kaybetmemektedir.
Önceki mesajımızda okuyucumuza Dünya'nın 4. ve 5. boyutsal hiyerarşilerini tanıtmıştık. Yeni 5. boyut Hiyerarşimiz Dünya'daki durumu değerlendirme fırsatı buldu ve süreç için bir güncelleme yaptı. Şimdiki insan nüfusunun %1'i tümüyle özgürlük durumuna ulaşarak tamamen gelişmiş bir 5. boyutsal forma sahip olduğunda Dünya yükselişini yapacak. Bu Foton kuşağına girişle birlikte Dünya'nın Kundalini'sinin harekete geçmesi ve şimdiki 4. boyutsal formun yanması şeklinde olacak. Dünya'nın Kundalini'si harekete geçip tutuştuğunda her insanın Kundalini'si de tutuşacak ve hepimiz birlikte 5. boyuta doğru harekete geçeceğiz. Uygarlık bu noktadan itibaren yeniden yapılandırılacak. Şimdiki Hiyerarşi'mize göre Foton kuşağına tahmini giriş tarihi 2003 yılı. ( Çevirenin notu: Son mesajlara göre tahmin edilen tarih 2005 yılı)
Bu bizi son noktaya getiriyor. Dünya'daki herşey kelimenin tam anlamıyla alevler arasında kalacak. Şimdiki uygarlığımızda dönüp dolaşan söylentilere sosyal çalkantıya dikkati yöneltmek ve herhangi bir ülkede veya popülasyon segmentinde veya insanlığın kollektif bilincinde değişikliği zorlama ihtiyacı faydasız. Tüm gereken her birimizin tüm genetik yapıyı bedenleyerek bize düşeni yapmamız. Dünya'daki Altın Çağ böyle ortaya çıkacak.
Biz Kozmik Hiyerarşi, bu yolculukta olan herbirinize teşekkür ediyoruz. Bunun her zaman kolay olmadığını biliyoruz. Lütfen ihtiyacınız olduğunda bizi çağırın ve sizi yolun her bir adımında desteklediğimizi bilin. Herşey birdir. Siz geliştikçe biz de evrimleşiyoruz.
|
|
|
|