Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1191 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1191 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 307
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,012
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,138
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,078
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,150
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  Bir İşten Sonuç Alana dek NEDEN O İşi Çevremizden Gizlemeliyiz?
Yazar: Emka - 25-05-2017, Saat: 10:28 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Birçoğumuzun sıkça yaptığı bir eylemdir bir işten sonuç alana kadar onu başkalarından gizleme olayı. Bilimsel bir nedeni bile varmış hatta bu mevzunun. Sözlük yazarı ”larker” anlatmış.

2009 yılında dünyaca ünlü psychological science dergisinde bu tavsiyeyi destekleyecek nitelikte bir makale yayınlanmış:

“when intentions go public does social reality widen the intention-behavior gap?”

makaleyi daha detaylı incelemeye başlamadan önce izninizle başka bir şeyden bahsedeceğim.

bir kere şunu söylemek istiyorum. fiziksel olarak evrende gerçek manada bir boşluk yoktur. uzayın en karanlık görünen ve içinde hiçbir şey barındırmadığı düşünülen yerlerinde dahi çok ufak da olsa parçacıklar bulunmaktadır. aynı zamanda her madde (ne kadar yoğun ya da seyrek olursa olsun) içinde bulunduğu şeyi dolduracak şekilde hareket etme eğilimindedir. söz gelimi -yaygın bir şekilde bilindiği üzere- herhangi büyüklükteki bir kap içerisinde bulunan gaz molekülleri kabı tamamen dolduracak şekilde yayılırlar.


%25C3%25B6v%25C3%25BClmek-ve-takdir-topl...kleyin.jpg


buradan insan zihnine bir analoji kurulabilir kanısındayım. ne kadar çok ya da az şeyle ilgilenirsek ilgilenelim (beynimiz ne kadar dolu ya da boş olursa olsun), ilgilendiğimiz şeyler zihnimizin hepsini kapsayacak şekilde yayılmaya başlar. buradan hareketle hayatta tek bir şeye odaklanmanın çoğu zaman doğru bir karar olmadığı söylenebilir. tek bir şeyle uğraşırsanız bu şey sizin hayatınızın %100’ünü kapsar, başarısızlık anında amaçlarınızın %100’ünden geri kalırsınız.

bu nedenle de “riski dağıtmak” genellikle daha makul bir seçenektir. bir yerine on farklı şey ile uğraştığınız takdirde (eşit ağırlıklarda olduğunu düşünelim), bu durum olası bir başarısızlıkta geriye hala en azından %90’ın kaldığı anlamına gelecektir:

– tek bir şeye odaklanmak, beyninizin yalnız o tek şeye odaklanacak ve diğer şeyler için ayrıl(ması gerekli ol)an boşlukları dolduracak şekilde çalışmasına, bu nedenle de hayatınızdaki diğer şeyleri göz ardı etmenize neden olabilir:

– aynı zamanda geri dönüşü olmayan bir noktaya geldiğiniz hissine kapılabilirsiniz. bu da aslında artık o işle ilgilenmeyi bırakmanız gerektiği halde, bu durumdan kurtulamamanıza ve zorunlu olarak devam etmenize neden olabilir:

öte yandan asıl mevzu ya gelirsek, herhangi bir hedefinizi sürekli dile getirmek, beklendiğinin aksine çok başarılı sonuçlar vermeyebilir:

– hem kendinizde hem de başkalarında gereğinden fazla beklenti yaratabilirsiniz. bu da üzerinizde gereksiz bir baskıya sebep olacaktır. üstüne bir de başarısız olursanız şayet, kendinizi ve sevenlerinizi üzecek, sizi sevmeyen insanları ise sevindireceksiniz.

– başarılı olmanızı istemeyen insanlar önünüze set çekmek isteyebilirler.

– beyniniz, sanki o iş gerçekleşmiş gibi tatmin olarak (false alarm) dopamin salgılayabilir. bu da ilgilenmeniz gereken işe yeterince odaklanamamanıza neden olabilir. burada verdiğim linkten kısa bir alıntı yapacağım:

“bir hedeften bahsetmek ve övgü beklemek geri tepebilir. hedefleri olan bir insan olmak ve övgü almak sizi iyi hissettirecektir. psikologlar bu duruma social reality (sosyal gerçeklik) adını vermiştir. öte yandan, bu durumda beyniniz sanki hedeflerinize ulaşmışsınız gibi yatışır, gereksiz bir rahatlama hissedersiniz ve rehavete kapılırsınız. sonuç olarak da başarmanız için atılması gerekli adımları sağlayacak kimyasal motivasyondan mahrum kalırsınız.”

artık makaleye geri dönmek istiyorum. muhtelif sayıdaki denekler ve dört farklı çalışma sonrasında aşağıdaki verilere ulaşılmış:

“gerçekleştirilmesi arzu edilen bir hedeften başkaları haberdar olduğunda, kişinin söz konusu hedefle ilgili performansı sekteye uğrar.”

(çenenizi kapalı tutun.)

“hem hemen gerçekleşecek hem de bir hafta sonra hayata geçirilecek performanslarda da benzer etki görülür.”

(hedefin beklenen gerçekleşme tarihinin pek bir önemi bulunmamakta.)

“diğerlerinin söz konusu hedefi bilmesi, hedefe ulaşmışçasına gereksiz ve zamansız bir şekilde tatmin duygusu yaratabilir.”

(övülmek ve takdir toplamak için işin bitmesini bekleyin.)


kolaylıkla anlaşılabileceği gibi bir işten sonuç alana değin o işi gizlemek gayet makul bir tercihtir. çenenizi kapayın, işinize odaklanın ve övgüyü başarı sonrasına saklayın



Kaynak: EKŞİ SÖZLÜK

Bu konuyu yazdır

  Zihinsel Gürültüyü En Aza İndirmenin 6 Yolu
Yazar: Emka - 22-05-2017, Saat: 22:51 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

1- Kişiliğiniz hakkında konuşmayın. Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönleriniz hakkında konuşmayın. Sağlığınız hakkında konuşmayın, acılarınız ve sevinçleriniz hakkında konuşmayın. Kendi kişisel tarihçeniz hakkında konuşmayın.

2-Başkaları hakkında -olumlu veya olumsuz fark etmez-konuşmayın. Başkaları hakkında hiç düşünmeyin. Hiç düşünmemek başlangıçta zor olacağı için başkalarıyla ilgili zihinsel mesainizi mümkün olan en aza indirin.

3-Sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyler konusunda konuşmayın. (Şampanya severim, sarışın sevmem, kabalıktan hiç hoşlanmam, kitap okuyanlara bayılırım, geveze insanlardan çok sıkılırım…)

4- Sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyler konusunda esnek olun. (kırmızı giymem, yoga yapmam, o kitabı okumam, uçağa binmem, o adama asla selam vermem)

5-Şikayet etmeyin. (Hava çok sıcak, dünya kötüye gidiyor, insanlar çok cahil, evde ekmek kalmamış…)

6- İçsel ve dışsal gevezeliğe son verin. Yalnızca çok gerekli ve çok önemli şeyleri söyleyin. Bunun dışında konuşmayın. Her konuda fikir beyan etmeyin.

Zihinsel-G%25C3%25BCr%25C3%25BClt%25C3%2...4%25B1.jpg


Spiritüel yaşam zihni anlamaya çalışmaktan ibarettir. Diğer bütün safsataları bir kenara bırakın ve bütün dikkatinizi, bütün enerjinizi sahip olduğunuz en kıymetli şeye yani zihninize yöneltin. Kısacık hayatınızı boş ve anlamsız şeylerle tüketmeyin. Bedeninizi ve zihninizi çöple doldurmayın.

Zihin daima dışsal bir objeyle ilgilenmeye çalışır. Sessiz kalmayı öğrenirseniz ve dikkatinizi dışsal objelere yönlendirmeyi bırakırsanız zihin kendini izlemek zorunda kalır.

Diğer bütün oyuncakları elinden alındığı zaman zihin başka bir obje bulamadığı için dönüp kendine bakmak zorunda kalır.

Spiritüel yaşam bu kadar basittir, meditasyon budur. Zihin kendine bakar ve kendini anlamaya başlar.

Sessiz olun, sessiz kalın. Siz kimsiniz? Nesiniz? Sahip olduğunuz bilinç nasıl bir şeydir?

Kendinizi biraz olsun tanımaya çalışmadan ölmeyin.


ALINTI - Berrak Yurdakul

Bu konuyu yazdır

  Meleklerle Irtibat Kurmak için Yontem
Yazar: Emka - 20-05-2017, Saat: 14:40 - Forum: MELEK MESAJLARI - Yorum Yok

Melekler yaratılışın görünmez güçleridir ve bu görünmeyen dünyayla bizim aramızdaki ilk bağ, koruyucu meleklerimizdir. Koruyucu meleklerimizin görevi bizi eğitmek ve yönlendirmektir. Öğrendiğimiz bilgilerin üzerine bilgi eklememize yardımcı olurlar. Bilgileri birbirlerine bağlarlar ve Tanrının yaratımının temel iç görülerini ve altında yatan motifleri keşfetmemize yardım ederler. Meleksel yükseliş rüyalarınızda ortaya çıkabilir ya da uyandıktan hemen sonra hatırladıklarınız mesaj olarak gelebilir fakat meleksel ilhamı daha bilinçli almak istiyorsanız size bu yöntemi anlatacağım.

Bu konuda önemli olan koruyucu meleğinizle aranızda güvene ve karşılıklı saygıya dayanan, güçlü ve sevecen bir arkadaşlık bağı oluşturmanızdır. Bu sizin meleksel bilincinizi geliştirmenizi ve tanıyabilmenizi sağlar. Uygun şekilde koryucu meleğinize bağlanarak titreşiminizi yükselttiğinizde, diğer meleklerle bağlantınızda kolaylaşacaktır.

Unutmayın meleklerle bağlanmak kişisel işlevselliğinizi ve evrenselliğinizi geliştirir. 

Koruyucu meleğinizin tonu her zaman sevecen ve destekleyicidir. Bütün melekler, istisnasız, sizin özgür iradenize ve yüceliğinize saygı duyarlar. Melekleriniz asla otoriter ve emir veren bir tonda konuşmazlar ve sizin için kararlar vermezler. Eğer gelen mesajlar saygılı değilse, kendinizi yönetim altında hissediyorsanız yada dışşal bir güç tarafından kontrol ediliyormuşsunuz gibi hissediyorsanız, hemen bu enerjiyle bağınızı kesmelisiniz, hemen durmalısınız.

Sizinle koruyucu meleğiniz arasında her zaman bilindik bir bağ vardır; öyle ki bu enerjiye o kadar alışkınsınızdır ki, bazen mesaj aldığınızı ayırt edemezsiniz. İşte bu yüzden koruyucu meleğiniz en iyi mesaj kaynağıdır.

meleklerle-iletisim.jpg



Mesaj Almak İçin

Gerekenler

Sadece Kağıt ve kalem

Ne Yapılacak

1-Kağıt ve kaleminizi hazır tutun yada bilgisayarınızın önünde oturun. Sorularınızı yazarak hazırlayın.
2-Kendinizi sakinleştirin ve gevşeyin. Kendinizi merkezleyin, topraklayın ve kendinize odaklanın.
3-Zihninizi sakinleştirin, kalbinizi açın ve koruyucu meleğinizi çağırın.
4-Korucu meleğinize sizin için harmonik bir kanal açmasını isteyin.
5-Aklınıza gelen her şeyi yazın. (Gelen hiçbir şeyi sansürlemeyin ve durdurmayın.)

6-Bu seansın sonunda enerji alanınızın daha fazla ışık taşıyacağını hatırlayın. -Spiritüel bilgi her zaman ışığın içine kodlanmıştır.

Bu konuyu yazdır

  Levitasyon Teneke Kutu Kaldırma
Yazar: SİRİUS99 - 19-05-2017, Saat: 22:39 - Forum: Levitasyon - Yorum Yok




VİDEO BENİM DEĞİLDİR! VİDEODAKİ KİŞİ YAKIN ARKADAŞIMDIR.

Bu konuyu yazdır

  KENDİNİZİ BU 6 NEGATİF İNSANDAN KORUYUN
Yazar: Spiritüeller - 19-05-2017, Saat: 21:26 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bazen çevremizdeki insanlar farkında bile olmadan bizi incitiyor olabilirler, bu da onları geride bırakmamızı çok zor hale getirir. Problemin farkına varır varmaz, bu negatif kişilerle aranıza mesafe koyun.

Kendinizi, size eşlik etme konusunda pek de iyi olmayan insanların arasında bulmanız oldukça kolaydır.

Bu nedenle bazı insanların gerçekten hayatınızda olması gerekip gerekmediğini düşünmek için zaman ayırın.

Şüphesiz, olgunlaşmanıza yardımcı olan ve sizi takdir eden insanların hayatınıza olumlu etkileri vardır.

Bununla birlikte gerçekler, çoğu zaman ilerlememizi ve daha iyi bir hayata sahip olmak adına bazı insanlardan uzak durmamızı zor hale getirir.

Bunlar, kaçınılması gereken olumsuz insanlardan bazılarıdır:

kendinizi-bu-6-negatif-insandan-koruyun-...531119.jpg

1. Olumsuz eleştirenler

Hayatınızda şimdiye kadar olumlu ve olumsuz pek çok eleştiri almışsınızdır, ve bundan sonra da alacaksınız, bu son derece normaldir. Bununla birlikte, nasıl hareket ettiğinizi, ne dediğinizi ya da ne yaptığınızı eleştiren insanlardan uzak durmanız gerekir.

Birisi kendi hayatından memnun değilse, yaptıkları onları hiçbir zaman tatmin etmez ya da başarısızlığa uğramış gibi hissederler. Bu negatif insanlar, farkında olmadan sizi de kendi mutsuzluklarının içine çekmeye çalışırlar.

Bu insanlar, özsaygınıza ve özgüveninize zarar vererek ilerlemenizi ve hedeflerinize ulaşmanızı engellemeye çalışırlar. Eleştirici insanlar çoğunlukla acımasızdır ve incinip incinmediğinizi umursamazlar.

2. Sizi yönetmeye çalışan insanlar

Uzak durmanız gereken bir diğer insan tipi ise manipülatörler, yani sizi yönetmeye çalışanlardır; ancak çoğunlukla bu insanları tespit etmek zordur.

Zordur çünkü bu insanlar istediklerini almak için kullandıkları taktiklerde usta olmuşlardır.

Genelde bunları iyi niyetle yaptıklarına sizi inandıracak şekilde konuşurlar. Kendinizi suçlu hissetmeniz veya bazı durumlarda kendinizi sorumlu hissetmeniz için duygularınızı manipüle etmeye çalışacaklardır.

Eğer nazik ve hassas biriyseniz bu onlar için çok daha kolay olacaktır çünkü sizi kendilerinden daha zayıf olarak göreceklerdir.

Bu tür insanlar sizi sürekli kendi dertleriyle meşgul ederek hayallerinizin peşinden gitmenizi engeller. Bu insanlardan en kısa sürede uzaklaşmanız ya da aranıza uygun bir mesafe koymanız gerekiyor.

3. Yalan söyleyenler

Her gün ufak yalanlar karşımıza çıkar ancak düzenli olarak yalan söyleyen birinin size saygı duymadığı aşikardır.

Zarar görmeden kendinizi kurtarmanız gereken bu tip insanlar, yalanlarının insanlar üzerindeki etkisinin büyüklüğünü tahmin etmekte sorun yaşarlar. Aslında, çoğu yalan söylediklerinin farkında bile değil.

Bu insanları hayatınızdan çıkarırken kendinizi suçlu hissetmeyin. Her şeyden önce, gerçeği saklamak onlar için bu kadar kolaysa, yalanlarına maruz kalmanın size zarar verdiğini anlamaları zor olmayacaktır.

4. Kötümser insanlar

Karamsarlık her durumda oluşan bir düşünce yapısıdır. Bu insanlar her şeyi şüphenin gölgesinde kalarak ve tüm kötü sonuçları öngörerek değerlendirir.

Karamsarlar, uzak durmak için elinizden geleni yapmanız gereken olumsuz insanlardır. Her şeyin kötü yanlarına odaklanırlar. Her zaman, sizi olası en kötü senaryoya sürükleyecek bir fikirleri vardır.

Daha da kötüsü, çoğunlukla bu pesimist halleri yüzünden başlarına kötü şeyler gelir. Siz binlerce çözüm önerisi sunsanız da, pesimist insanlar her zaman her şeyi olumsuz olarak düşünecektir.

5. Cimri insanlar

Cimrilik, bir insanın sahip olabileceği en kötü kusurlardan birisidir. Cimri insanlar her zaman ceplerinden bir şey çıkarmamak için bir bahane bulurlar.

En basite indirgersek, sadece başkalarına yardım etme niyetleri yoktur. Cimrilik çoğu zaman bencillik olarak adlandırılır ancak onlar bencil değillerdir.

Bunlar, daima başkalarının yardımına ihtiyaç duyan ve her durumda kendilerine kar edebilecekleri yollar arayan insanlardır.

Cimri insanlar sizinle dışarı çıkmayı çok sever ancak sıra hesap ödemeye geldiğinde, daima  para vermekten kaçacak bir yol bulmayı başarırlar.

6. Dedikoducu insanlar

Uzak durmanız gereken son insan grubu ise dedikodu yapanlardır. Başkaları hakkında konuşmayı sevmeleri, kendi içlerinde bir tür güvensizlik barındırdıklarının bir göstergesidir. Bu tür insanlar spekülasyonları ve yanlış anlaşılmaları nasıl ayırt edeceklerini bilmezler.

Eğer dikkat etmezlerse dedikoduları birçok insanı incitebilir. Dedikoduya yatkın biriyle vakit geçirmek, insanların size bakış açılarını zedeliyor. Bu durum sizin için sorun çıkarabilir, hatta gereksiz düşmanlara yol açabilir.

Dedikoducularla zaman geçirmezseniz sizin hakkınızda konuşamazlar.

Olumsuz insanlara dikkat edin

Yukarıda bahsettiğimiz 6 türün dışında, eğer dikkatli değilseniz size zarar verebilecek çok daha fazla olumsuz insan vardır. Bunu vurguluyoruz çünkü size çok ciddi zararlar verebilirler, bu yüzden de onları hayatınızdan çıkarmanız gerekir.

Etrafınızda bu davranışlardan herhangi birini sergileyen insanlar varsa, şimdi kendiniz ve etrafınızdakiler için bir şeyler yapma vakti.

Davranışlarınızı şimdi değiştirin ve gelecekte de yanınızda olacak iyi insanları üzmekten kaçının. 


Kaynak: Sağlığa bir adım

Bu konuyu yazdır

  SEZGİLER DURU GÖRÜ VE UYANIŞ
Yazar: Spiritüeller - 19-05-2017, Saat: 20:41 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

İçsel uyanış ve dönüşüm nedir? Spiritüel uygulamalar boyutunda neyi para normal olarak adlandırabiliriz? Gerçekle illüzyon arasındaki fark belki düşündüğümüz kadar büyük değil. Dört duvar arasında yaşarken, gerçek olacağını ya da olduğunu bildiğiniz rüyalara uyanmak nasıl bir histir? Bir kavanozun içine hapsedilmiş beyinle ve sınırlı ömür algısına mahkum edilmiş bedenin, rüyada gerçekliğe kaçışına “duru görü” denebilir mi?

Sezgi, temiz bir kalp ve aydınlanmış bir aklın sentezidir

Son yıllarda, Duru görü önümüze sıklıkla çıkan kavramlardan birisi oldu ya da başka bir deyişle duru görü yetisine sahip olan ya da bu konuyla ilgili olan kişilerin sesini daha fazla duyar olduk.

Hepimizin iyi kötü, rüyalar ve beş duyunun ötesinde yaşadığımız sıra dışı deneyimleri olmuştur. Fransızca kaynaklı bir sözcük olan “Clairvoyance” yani duru görünün temelindeki gerçeklik nedir? Bazı şeyleri gerçekleşmeden önce olduğu gibi görmek, hissetmek hatta duymak nasıl mümkün olur?

Bu yetiye sahip olan insanlar, en kibar tabiriyle “uçmuş” mudur? İyi haber kimsenin bir yere uçtuğu yok. Aslında uçmanın ötesinde olan bu deneyim, bu deneyime açık olan ve kendini geliştirmek isteyen herkes için var olan bir gerçeklik. Şeytanın avukatlığını yaparsak eğer, belki de içinde yaşadığımız sınırlı gerçeklik, uçuşa geçmeden önceki bekleme salonundaki dinlenme molasıdır.

İyi, doğru,bütün dinlerin temel öğretisidir ancak zaman içinde bazı kavramlar yozlaşmaya uğramıştır. Tarih boyunca, içsel dönüşümü yaşayan ve kendini gerçekleştiren az sayıda birey, dinlerin hedeflediği yola başka şekilde çıkmayı başarmışlardır.

Tanımları zorlayan bu kavramı anlamaya çalışırken; ilahi olanla bir olmayı, en yüksek noktada doyuma ulaşmayı, bilincin özünü (çıplak bilinç, ego merkezli bilinç, aydınlanmış bilinç gibi kavramlar) ve en önemlisi sevginin kaynağını göz önünde bulundurmalıyız.

Spiritüel deneyimden bahsederken bazı kavramlardan söz etmek gerekir. Sorgulayıcı düşünmek (dualistik dengesizliğin yarattığı düşünce saptamalarını ve yozlaşmayı görme) ve gölgede kalanı anlamak (cehalet, bilinçsizlik, acı bedeni, kendinin ve diğerlerinin acı çekmesinin nedeni) kapalı kapıları açmaya yardımcı olur.

Her zaman varoluşa saygı duymak, şükür içinde kalmak ve sonsuz sevgi kaynağına varmaya çalışmak yaşamın başka bir yüzünü ortaya çıkarır. Belli bir olgunluk ve doygunluk aşamasından sonra uyanma sürecine girmek, derin uykulardan gerçeğe uyanmak gibidir.

Yaşanılan boyutun, bir noktada illüzyon olduğu hissine varırsan, diğer gerçeklik boyutlarına doğru yolculuğa çıkmak mümkün olabilir. Zen der ki, “Başta dağ dağdır, orman orman. Sonra dağın dağ, ormanın orman olmadığını anlarsın. Nihayetinde yine dağı dağ, orman orman olarak görürsün.”

ENERJ%25C4%25B0-BA%25C4%259ELARI-veya-Kordonlar.jpg

Uyku, düş ve uyanma halleri

Bu benzetme bütünün üç haline bir gönderme yapar. Uyku, düş ve uyanma halleri. Bütün uykuda iken, dağlar dağdır ve ormanlar orman. Bu sıradan (ego bilinci) bilincin gerçeğidir.

Sıradan bilinç üç şekilde uyuyabilir.

1. Ağır uyku ki bunda ego derin gece uykusundadır.

2. Gri uyku ki bunda ego rüya görür.

3. Hafif uyku durumu ise egonun uyandığı durumdur.

Bu üç durum, bütünün özetidir ve benzer şekilde zaman algısıyla birebir eşleştirilir. Kişisel zaman, kolektif zaman ve evrensel zaman üç ayrı kavramdır. Bu zaman ve uyanış aşamaları birbirinin karşılığıdır bir anlamda. Öte yandan, zaman ve geçmiş, düşünme şeklin altındaki yapıyı şekillendirir.

Derin uyku hali kapalı devre bir sistem gibi kişisel zamana denk gelir. Egonun rüya gördüğü gri uyku boyutunda, kolektif zamana karışırız. Hafif uyku durumu aslında, gözümüzü bir uyanışa kapatıp uyandığımız gerçekliktir ve etkili olan evrensel zamana karşılık gelir.

Astral düzlem veya astral dünya

Bu yapıya aynı zamanda astral düzlem veya astral dünya da denir. Bu varoluş düzlemi; hem klasik, ortaçağ, oryantal hem de ezoterik felsefeler hem de dinlerin gizemi boyutunda kabul görür. Astral boyut, akaşik kayıtlarla bağlantılıdır.

Bu akaşik kayıtlar ise fiziksel olarak var olmayan astral boyut ile kodlanan mistik bilginin özüdür. Bu kayıtların insanoğlunun deneyimleri ve kozmosun tarihine dair tüm bilgileri içerdiği var sayılır. Bu kayıtlar, olan veya olacak olan tüm olay, düşünce ve duyguların kayıtlarını içerir.

Akaşa, spirütüel varlıkların astral hisleri veya bedenleri ile algılayabilecekleri tüm esrarengiz kayıtları içeren astral bir ışıktır. Duru görü, spritüel his, kehanet ve diğer metafizik ve dini nosyonlar bu akaşik kayıtlara ulaşmak yoluyla mümkün olur. Bu kayıtlar bir anlamda evrensel bir kütüphaneye benzetilebilir.

Buraya erişim; astral projeksiyon, meditasyon, ölüme yakın deneyim, bilinçli rüya veya diğer başka yollarla mümkün olabilir. Bu kayıtlar bütünü temsil eder. Bütüne varma hali ise spiritüel uyku, düş ve uyanış ile kişisel, kolektif ve evrensel zaman eşlemesi ile birebir örtüşür.

Kolektif zaman

Kolektif zaman içine temkinli ve bilinçli bir şekilde girilmesi gereken bir zaman boyutudur. Bu konuda yeterli olmayan kişilerin rehberliği spritüel krizlere ve travmalara neden olabilir.

Duru görü, kişinin kendi benliğinin dışındaki geçmiş ve gelecek hakkında görsel, işitsel veya duyusal bilgi edinmesini sağlayan parapsikolojik bir açılımdır. Duru görürler ölüm, ruhlar veya yüksek plandan gelen mesajlar için kanallık yaparlar ya da başka bir deyimle “okumalar” yaparlar.

Durugörü aynı zamanda, astral yolculuk veya astral projeksiyon (beden dışı deneyimler) ile bağlantılıdır. Örneklemek gerekirse bu deneyim medyumun ya da psijik kişinin hayatta olmayan birinin veya başka birinin ruhunu bedenini kanal olarak kullanmasına izin vermesi şeklinde ortaya çıkar. Ancak şunu göz önünde bulundurmak gerekir.

Kimse, bir başkasının karmik yapısına yani kaderiyle ilgili yönlendirme yapmaya niyet etmemelidir.  Bu konuda, yetilerinden dolayı  başka birinin ego patlamasının esiri olunmamalıdır. Aydınlanma içten gelen, bilinçle taçlanan ruh ve bedende kendini bulan kişisel bir yolculuktur. Başkasının hayat deneyimleri, acılarından geçen uyanışı sizin yol haritanızı ortaya koyamaz.

Ödünç enerjiyle, hayat boyu ilerlenmez ancak belli bir noktaya kadar ilerleyip durmak zorunda kalırsınız. Hepsinden öte, gerçek karma yapıları (ilerleyen karma veya  kader) astral boyutun kollektif zamanında yer almaz. Bu sadece Şimdi  ile eş zamanlı ilerleyen evrensel zamanda saklıdır. Yaşanacak gerçeklik uzaklarda, geçmişte değil, bugünde yaşanacak olan kişisel yoğun deneyimlerin içinde gizlidir.

Gerçek olan Şimdi veya An’da içinizdeki potansiyeli en güçlü şekilde ortaya çıkarmaktır. Geçmişin izlerini bilmek ya da geleceğe dair ipuçları almanın mistik ya da heyecan veren yanını yadsımadan resmin bütünün görme yetisini kaybetmemek gerekir.

Bu konuyu yazdır

  TİTREŞİM FREKANSLAR VE HAYATIMIZA ETKİLERİ
Yazar: Spiritüeller - 19-05-2017, Saat: 20:21 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bundan yirmi yıl önce size evrenin aslında kocaman bir titreşim olduğu söylenseydi, küçük evren insanın da etrafındaki her şeyle birlikte her an titreşmekte olduğunu ve hayatın sırrının titreşimlerde saklı olduğu söylenseydi ne düşünürdünüz?

Nikola Tesla titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü

Muhtemelen bu söylenilenlere çok fazla anlam veremez ve üzerinde de fazla durmazdınız. Çünkü o zamanlar titreşimlerin bu derece önemli olduğu insanlık tarafından bilinmiyordu. Gerçi hala da tam olarak bilindiği söylenemez… Halbuki bundan 100 yıl önce Nikola Tesla kendi icadı olan deprem makinesini anlatırken şu sözleri söylemişti: “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River’a indirebilirdim.” Tesla frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. Ya da başka bir deyişle evren bir gitar, bizler de onun telleriyiz ve diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyoruz. Bilim adamları yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları keşfettiler. Şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye çalışıyorlar… Bu yazıda melodiye ait birkaç sol anahtarı vermeye çalışacağız.

yeni-nesil-insan-e1439647955200.jpg

Saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz

Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir. Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar, masa, sandalye vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat yapabilir konuma gelir. Bu tıpkı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibidir. Gitarın telini oynattığınızda önce hızla titreşir, teli göremezsiniz. Sonra titreşim azalmaya başlar ve tel görünür hale gelir. Bizler de şu anda saniyede 300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz. İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman mekan mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Çok büyük kahinler bu frekans seviyesinde oldukları için söyledikleri pek çok şey doğru çıkmaktadır. Duru görü yapan medyumlar kaybolan eşyaları bu şekilde bulabilmektedir. Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı vererek onu iyileştirebilmektedir. Şifacı ya da bioenerji uzmanı olarak tabir ettiğimiz kişilerin yaptıkları şey özünde kendileri vasıtalarıyla hastaya doğru frekansları vermektir.

Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları iyileştirmek mümkün!

Her organın kendine özgü titreşimi vardır. Bedenin titreşiminin dışında organlar da kendi aralarında farklı hızlarda titreşirler. Örneğin kalbin titreşim hızıyla böbreğinki aynı değildir. Böbrek arıza yaptığında bu aynı zamanda onun titreşiminde bir sorun olduğu anlamına gelir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür. Doğru titreşim hayat kurtardığı gibi yanlış titreşim de can alır.  Dozer kullanıcıları, asfalt delici vibrasyon cihazlarını kullanan kişilerin kalp krizi geçirip ölmeleri ya da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmaları olasıdır. Çünkü bu cihazlar çok güçlü titreşimlere sahip oldukları için vücudun titreşimini bozmaktadır. Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür.

Her titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans değerleriyle ölçeriz.  Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir.

İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte…

Frekans teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi yanlış frekanslar… İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte.

Herkesin kendisine en uygun titreşimi bulma potansiyeli vardır. Kendimizi dinlemek diye ifade ettiğimiz kişinin bir karar vermeden önce içe dönme hadisesi de budur aslında. Kendimizi dinlediğimizde titreşimlerimizi de fark ediyoruz ve titreşimler iç ses olarak bizim için neyin iyi ve doğru olacağını bize söylüyor. Bir miktar derin düşünme ve yalnız kalmak kendimizi yani titreşimlerimizi anlamak için yeterlidir. Yeter ki kendimize bu fırsatı verelim…

Kaynak : indigo dergisi

Bu konuyu yazdır

  FREKANSLAR VE FREKANSLARI YÜKSELTMENİN PRATİK YOLLARI
Yazar: Emka - 19-05-2017, Saat: 18:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Frekanslar,ve onları yükseltmenin pratik yollarını anlatan bir yazı hepimize faydalı olmasını seçiyorum.

İnsanların Frekansları :
Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu (megahertz olarak ölçülüyor) ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor.
İnsan organizmasındaki trilyonlarca hücre hepsi kendi frekanslarında titreşir. Bütün bu titreşimlerin toplamı kişinin genel frekans spektrumunu belirlemektedir. İnsan organizmasının yaydığı farklı elektromanyetik frekanslar kişinin bireysel frekans alanını oluşturur.

Hasta ve sağlıklı hücre, doku, organ ve bireylerin frekans yapıları birbirinden farklıdır. Hastanın kendi frekansları içerisinde saklanan yabancı frekanslar (virus, bakteri, parazit, mantar, ağır metal birikimleri, alerjenler vs..) normal frekans düzenimizi bozarlar. 

CANLILARIN FREKANSLARI
İnsan Beyni 72-90 MHz
İnsan Bedeni (Gündüz) 62-68 MHz
Soğuk algınlığı belirtileri 58 MHz
Grip belirtileri 57 MHz
Kandida 55 MHz
Epstein-Barr 52 MHz
Kanser 42 MHz
Ölüm başlangıcı 25 MHz
İşlenmiş/Konserve yiyecekler 0 MHz
Kuru otlar 12-22 MHz
Taze otlar 20-27 MHz
Esans yağlar 52-320 MHz

Esans Yağların Frekansları :
Geçen yüzyılın başında Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçen bir alet geliştirdi.
Esans yağlar uzmanı D. Gary Young’un da yardımıyla araştırma frekanslar ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi incelemeye yöneldi. Bu ekip aynı zamanda esans yağların insan vücudunun frekansları üzerine etkisini de inceledi. Keşifleri çok ilginçtir.
Gül 320 MHz
Herdemtaze 181 MHz
Günlük 147 MHz
Lavanta 118 MHz
Alman papatyası 105 MHz
Mür 105 MHz
Melissa 102 MHz
Ardıç 98 MHz
Sandalağacı 96 MHz
Melekotu 85 MHz
Nane 78 MHz
Galbanum 56 MHz
Fesleğen 52 MHz

FREKANSIMIZI-Y%25C3%259CKSELTMEK-%25C4%2...KENLER.jpg

Sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var.

Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş göstermeye başlıyor.

Esans yağlar insan tarafından kullanılan doğal maddeler arasında en yüksek frekansa sahip olan şey.

Yukarıdaki frekans tablosunda bir uçta işlenmiş/konserve yiyecekler dururken (0 MHz) öteki uçta en yüksek frekans ile gül yağı (320 MHz) bulunmaktadır.

Gül’ün aşkla ilişkilendirilmiş olması belki de bir rastlantı değildir.

Tainio ile Young’ın yaptığı testlerden biri de her ikisi de 66 MHz vücut frekansına sahip olan iki erkek üzerine yapılmıştır. İlk erkek eline bir bardak kahve almış ve o daha kahveyi içmeden 3 saniye içinde frekansı 58 MHz’e düşmüştür.

Daha sonra bir esans yağını koklamış ve frekansı tekrar 66 MHz’e çıkmıştır. İkinci kişi kahveden bir yudum almış ve frekansı 3 saniye içinde 52 MHz’e düşmüştür.

Fakat esans yağını kokladığı anda frekansı tekrar yükselmemiştir. Frekansının tekrar 66 MHz’e çıkması üç gün sürmüştür.

Demek ki frekanslarımız başka maddelerin ciddi bir biçimde etkisi altında

Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, oysa olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği bulgulanmıştır.

Meditasyon ve dua gibi çalışmalar frekansı 15 MHz kadar yükseltmektedir.

Bu durumda klinik çalışma göstermektedir ki ciddi bir hastalık engeli olmayan kişiler sağlıklı kalmak için şu ya da bu şekilde bir ruhani uygulamaya ihtiyaç duymaktadır.

Kanıtlar gösteriyor ki esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynayabilmektedir.

78 MHz’in altında olan esans yağlar vücudun fiziksel yapısını dengelerken, yüksek frekanslı yağlar Gül ve Günlük duygusal ve ruhsal seviyelerde denge getirmektedir. Bir esansı kokladığınız zaman beynimizin amigdala denilen bölümü etkilenir ki burası hafızanın ve duyguların saklanıp serbest bırakıldığı yerdir.

Vücuda dışarıdan alınan maddeler de vücut ile değişik düzeylerde iletişime girer. Karşılaşılan bir toksinin titreşimi, vücudu rahatsız edici ve zararlı bir frekans özelliğine sahip olması nedeniyle hücreler arası iletişimde bozulmaya yol açar.

Bizi etkiliyor olabilecek olumsuz frekansların farkında olmalıyız. Birçoğumuz bitkiler üzerindeki klasik müzik ve hard rock müzikleriyle yapılan deneyi biliyordur. Klasik müzikle birlikte bitkiler serpilirken, hard rock onları öldürmüştür. İnsanlar da farklı değil.

Beslenmemizden, fiziksel çevremizden gelen karmaşık ve olumsuz frekanslar eninde sonunda hücresel yıkıma ve parçalanmaya neden olacaktır.

Bununla birlikte aramızda çok az insan dağlara, köylere kaçabilir. Kentsel yaşam birçoğumuz için kaçınılmaz bir ortamdır.

Ama neyse ki esans yağlar var. Ve her şeyden önce Meditasyon var. Bunlar sayesinde frekansımızı tekrar yükseltebiliriz.

Bu konuyu yazdır

  KRİSTAL TERAPİ
Yazar: Emka - 19-05-2017, Saat: 15:38 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Alternatif tedavi yöntemlerine duyulan ilgi, her geçen gün artıyor. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca kişi şifa bulmak için doğadan bir umut ışığı bekliyor. Bunlardan biri de değerli taşlarla yapılan tedavi’dir. Birçok eski kültürde kristaller ve değerli taşların güçleriyle ilgili bilgilere rastlayabiliriz. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu tedavi metodu bugün yeniden gün ışığına çıkarılmış ve çağdaş bir tarzda insanlığın hizmetine sunulmuştur.

Değerli taşların oluşumu
Tüm değerli taşların kökeni, yeryüzü çekirdeğinin sürekli hareket halindeki ve daima dış yüzeye ulaşmaya çalışan erimiş magmasına dayanır. Bu kızgın kütlenin sadece küçük bir kısmı volkanik faaliyet ve lav akışı meydana getirir ve magma, çoğunlukla gezegenin alt tabakasındaki yeraltı çatlaklarına akar. Bu erimiş kaya ve mineraller kütlesine, kaynayan sular, buhar ve gazlar da eşlik eder. Bunlar soğurken bu yarıklarda biriken birçok mineralle birleşerek, kristalleri ve değerli taşları meydana getirirler. Oluşum ve gelişimlerini milyonlarca yılda tamamlayan bu değerli taşlar, sürekli olarak içlerine, güçlü elektromanyetik enerji de depolarlar. İşte insanları şifalandıran şey, taşların içindeki mineral yapılarıyla birleşmiş olan bu elektromanyetik güçtür.

Kuvars Kristalleri
Taşlarla terapide kuvars kristallerinin yeri çok büyüktür. Birçok kişi, tüm kaya kristallerinin aynı kuvars türü olmaları nedeniyle, büyüklükleri, renkleri ya da biçimleri ne olursa olsun, hemen hemen aynı tarzda iş göreceklerini varsayar. Bu varsayım yanlıştır. Halbuki her bir kristal ayrı kimliğe ve niteliğe sahiptir ve bireysel olarak iş görür. Her bir kristalin kendine ait bir notası ya da sesi vardır. Herhangi bir kişi kristal seçerken, bu işitilmez nota vasıtasıyla belirli bir kristale doğru çekilir.

Kristaller, erkek ve dişi olarak ikiye ayrılır. En dikkati çeken kristal pozitif ya da erkek olanıdır. Çünkü bunların görünüşleri çok berraktır ve yoğun enerji yayarlar. Bu da onları, doğal şifa alanında etkili kılar.

Erkek kuvars kristal, berrak oluşu nedeniyle, zihinsel karışıklık ve karamsarlık yaşayan kişiler üzerinde, olumlu bir etki yapar. Ayrıca insan üzerinde uyarıcı, eyleme geçirici bir etki de yapar. Onun için bu tür pozitif ya da erkek kristaller, dürtü ya da eylemin gerekli olduğu, özellikle fiziksel yorgunluğun ve zihinsel karışıklığın sorun olduğu durumlarda yararlıdır.

Dişi kuvars kristal ise, donuk (saydam olmayan) bir yapıya sahiptir. Güzel bir görünüme sahip olmamasına rağmen benzersiz özelliklere sahiptir. Herhangi bir kişi, aşırı zihinsel, duygusal ya da fiziksel faaliyetin sonucu migren gibi aşırı bir başağrısı çekiyorsa, bir dişi negatif kristal, böyle bir gerilimi azaltmaya yardımcı olur.

Bir de salkım şeklinde kaya kuvars kristalleri vardır. Bunların çoğu, erkek ve dişi kristallerin bir karışımıdır. Tamamen erkek enerjisine sahip salkımlar ise çok etkili güç alanlarına sahiptirler. Şifacılar için güçlü destekleyici enerji yayarlar. Öte yandan, tamamen dişi enerjiye sahip salkımlar ise, vizyon görme ve sezgi yeteneklerini geliştirmek için kullanılabilir. Bu tür salkım oluşumlar çok güçlü elektromanyetik enerji üreteçleridir. Çevrelerinde bulunan herhangi bir kişinin enerji alanını güçlendirirler.

Ametist (mor renkli) kuvars kristalleri ise, son derece güzel ve güçlü enerji yayan kristallerdir. Bu tür salkımlar tedavi odasına yerleştirildiklerinde, güçlü, arındırıcı bir enerji yayarak, hem şifacıyı hem de hastayı uyarırlar. Eğer tahriş edici bir cilt hastalığından rahatsızlık duyuyorsanız, hasta bölgenin üzerine, sivri ucu aşağı gelecek şekilde bir ametist salkımı yerleştirin. Çok geçmeden büyük bir rahatlama duyacaksınız.

jogbed-Eblast.jpeg



Bir Kristali Arındırma
Gereksiniminize uygun bir kaya kristalini seçtikten sonra, onu herhangi bir amaçla kullanmadan önce, belirli hazırlık aşamalarından geçirmeniz gerekir. İlk olarak kristalin fiziksel olarak temizlenip arındırılmasıdır. Kristaller ilk kazılıp çıkarıldıklarında üzerlerinde çeşitli mineral madde şekillerinden oluşan bir kabuk bulunur. Bu kabuğun giderilmesi için kristal, oksalik asit banyosuna yatırılır. Bu işlemden sonra kristallere birçok kişi tarafından dokunulur ve her bir kişi de bu kristal üzerinde kendi zihinsel ya da duygusal tesirlerini bırakır. İkinci olarak oksalit asit artıklarıyla birlikte, istenmeyen titreşimleri yok etmek için, kristal birkaç gün boyunca doğal deniz tuzunun içinde tutulur. Kristal, deniz tuzu yatağından parlak ve temiz bir biçimde çıkar. Üçüncü işlem ise, kristalin soğuk ve temiz bir suda durulanmasıdır. Artık bu andan itibaren diğer insanların kristalinizi ellemelerine izin vermeyin.

Kristali Faaliyete Geçirme

Eğer kristalinizden, bu güç kaynağından yararlanmak istiyorsanız sonra onu düşüncelerinizle, duygularınızla yüklemelisiniz (şarj etmelisiniz) Beş dakika boyunca ona sevgi düşüncesi projekte edin. Ayrıca kristalinizi evrensel amaca adayın. Bunun için şöyle diyebilirsiniz. “Bu kristali evrensel amaca adıyorum. Bu andan itibaren, onun enerjilerini tüm canlılara yararlı olabilmek için kullanmaya söz veriyorum. Çünkü ben Yaratıcı Kaynak ile Bir’im; bundan dolayı tüm yaşam formlarıyla da Bir’im. Şimdi bu kristalin içindeki yaşam enerjisini, evrensel amaca hizmette kullanılabilmesi için faaliyete geçiriyorum.” Temizlenmiş ve şarj edilmiş olan kristalinizi, çeşitli ruhsal nedenlerden dolayı dengesiz çalışan veya tıkalı olan şakraları açmak için kullanabilirsiniz.

Bu konuyu yazdır

  KENDİNİ BİLME YOLUNDA, KENDİNİ GÖRME BİÇİMLERİ
Yazar: Emka - 19-05-2017, Saat: 15:34 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Eğer bir insan kendini geliştirmek ve tekâmül etmek istiyorsa yapacağı en önemli şey “kendini bilme” çalışmasıdır. Asırlardır bir çok öğretide, dinlerde bu konu devamlı olarak işlenmiş, insanlara “Kendini bil”, “Kendini bilen, Rabbini bilir” denmiştir. Dolayısiyle kendini bilme çalışması, aynı zamanda insanın özüne doğru yaptığı bir yolculuktur da. Özüne ulaşan insan orada Yaradanın sevgisi ve bilgisi ile karşılaşır. Kendini bilme, gerekli değişim ve dönüşümü yapma ve öze ulaşma ise, ancak bilgilenmekle mümkündür. Çünkü bilgilenmek herşeyin başıdır.

Kendini bilme çalışması kişiye ruhsal bir gelişim sağlar. Dolayısıyla, hayatı daha bilgece yaşar. Kendini bilme, aynı zamanda tekamülün de gereğidir.

Kişinin kendini bilmesi, gerekli değişim ve dönüşümü yapabilmesi için önce kendini görmesi gerekir. İnsanın kendini görme biçimlerini üç başlık altında toplayabiliriz.

1- Bilgilenmekle kendini görmek.

2- Olayların içinde kendini görmek

3- Başkalarının diliyle kendini görmek

1- Bilgilenmekle kendini görmek: Bilgilenmek herşeyin başıdır. İnsan bilgilendikçe “farkındalığı” artar. Kendini ve çevresini daha iyi görmeye başlar. Düşüncelerini ve duygularını tanımaya çalışır. Onlara hakim olabilmek için devamlı kontrolden geçirir. Düşüncelerinde ne kadar çok yargı taşıdığını farkeder. Bulduğu olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye çalışır. Doğru ve yanlışı ayırd etmeyi öğrenir. Kısaca, düşünce ve duygularının ne yönde olduğunun farkındalığını yaşamak, ona değişim ve dönüşüm imkanını hazırlar. Bu da düşüncelerin ve duyguların devamlı olarak kontrol edilmesiyle mümkündür. Farkedilen bir yanlış düşünce veya duygu, eyleme dökülmeden önce düşünce planında değişime uğratılmış olur. Bu da kişiyi doğru eyleme götürür. Onun için bilgilenmenin getirdiği farkındalık kişinin kendini görmesinde çok önemlidir.


affetmek.jpg



2 – Olaylar içinde kendini görmek: İkinci bir yol ise, kişinin karşılaştığı olaylar içinde kendini görmesidir ki, bu da “farkındalık” isteyen bir olaydır. İnsan, duygu ve düşünce planında yakalayamadıklarını veya kontrol edemediklerini zaman zaman eyleme yansıtır. Dolayısıyla yaptığı herhangi bir eylemin doğru veya yanlış sonuçlarıyla karşı karşıya kalır. Eğer insan kendini bilme ve değişim arzusu taşıyorsa, yani bir farkındalık içinde ise, o eylemin içinde kendi durumunun nerede olduğunu, eksikliklerini, yanlışlıklarını görüp, gerekli değişim ve dönüşümleri yapar. Karşılaştığımız her olay, bize bizi gösteren bir aynadır. Aynaya bakıp kendimizi olduğumuz gibi görmeye çalışmak ve değişmek bizi yükseltir. Ayrıca Günlük yaşantıda  kendimizin nerede olduğunu ölçebilecek  evrensel değerler, yasalar vardır.  Bu değerleri kendimizi görmek için ölçü olarak kullanabiliriz.

3 – Başkalarının diliyle görmek: İnsan bazen yukarıda anlatılan bu iki yolla da gözünden kaçırdığı, kendini göremediği zamanlar olabilir. O zaman bizi çevremizdeki diğer insanlar uyarır. Dolayısıyla kendimizi görebilmek için çevremizden yapılan uyarılara da kulak vermemiz gerekir. Genellikle insan, bir başkasından gelen eleştiriye, hemen kendini kapama ve savunma eğilimindedir. Hatta egosundan dolayı eleştiriyi yapana alınabilir, darılabilir, kızabilir de. Ama kendini görmek ve geliştirmek isteyen bir insansa ve bunun farkındalığını yaşıyorsa, böyle bir kişi eleştiriye her zaman açık olacaktır. Ancak yapılacak olan eleştirinin yeri, zamanı, dozu ve sevgi ile yapılması, mesajın karşı tarafa ulaşması açısından çok önemlidir. O zaman kişi söylenen yanlışlıklar, eksiklikler üzerinde düşünecek, onları kabullenip değişime uğratacaktır. Bu durum, kişiye, kendini bilme ve yükselme yolunda kişiye hız kazandıracaktır.


Yukarıda anlatılan kendimizi görme biçimleriyle düşüncede, duyguda ve dolayısıyle davranışlarımızda yapacağımız gerekli değişim ve dönüşüm, bizi süratle arıtacak ve yükseltecektir

.

Bu konuyu yazdır