Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1031 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1031 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 329
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 307
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,012
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,135
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,077
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,150
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
RUHLAR EVRENİ |
Yazar: Spiritüeller - 22-04-2017, Saat: 16:45 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Tatmin küresi, tedavi sanatoryumu gibi isimler alır. Spatyumlar yakın gök, yakın uzay olarak ifadelendirilen uzay bölgesinde bulunmaktadır. Yani yaşadığımız dünyaya çok yakındır. Varlığın her türlü ihtiyacına hitap edecek şekilde, muayyen mahiyet ve kıstasta spatyum küreleri vardır. Bu küreler ışık karakterli porlardan yapılandırılmıştır. Porlarda ise; o kürenin mahiyet ve kıstasına uygun programlar yüklenmiş, hazır vaziyette beklerler.
Genel evrim aşamalarını yaşamakta olan bir varlığı düşünün. 7 enkarnasyonda tamamlayacağı bir süreç vardır. Fakat sonrasında özel evrim aşamalarına geçecektir. Genel evrimin her aşamasının tamamlanışında bu varlık(insani evrimi deneyimleyen varlık) Satürn Yüce Topluluğu'nun karşısına gelir ve bir ölçümlemeye tabi tutulur. O enkarnasyonda yaşaması gerekenler, yaşadıkları, eksik kalanlar, varlığın ihtiyacı olanlar tespit edilir. Bu ölçümlemenin sonucunda hangi spatyum küresine gireceği ortaya çıkar. Burada bir süre kaldıktan sonra varlık bir sonraki enkarnasyona geçebilir. Girilen spatyomun porlarının program yüklü olduğunu söylemiştik.
Varlık bu ortama dahil olduğunda, kilit altına alınmış bu porlardaki programlar deşifre olur ve varlık, vizyon diyebileceğimiz kimi olaylar yaşar. Bu tarz olayların yaşanması varlığın tatmin duygusu yaşadığı tespit edilene kadar sürecektir.Örneğin varlığın dünya hayatında saplantı derecesinde bağlı olduğu bir obje, suje vardır. Bu saplantısının giderilmesi amaçlı bir spatyuma alınması söz konusu olabilir. Alındığı kürede o obje, sujeyle ilgili varlığın tutkusallığının giderilebileceği görümler yaşatılır, tedavi edilir. Bundan sonra bir sonraki yaşama başlayabilir.
Özel evrim aşamasına geçmiş olan varlıklar da, ihtiyaç halinde bu kürelere alınırlar. İşlem uyku sırasında gerçekleşir. Uyandığında rüya olarak hatırlanabilir.
Aktif Var oluş Bilgileri spatyum konusunu böyle açıklar.
Spatyum bahsinde yeri gelmişken reenkarnasyonda da bahsedebiliriz. Aktif Var oluş bilgilerine göre yeniden doğuş, genel gelişimini sürdüren varlıklar için söz konusudur. Aynı uydu can, 7 defa dünyaya reenkarnasyon yoluyla gelir. Her beden terkinde spatyuma alınır ve sonra tekrar dünyaya farklı bir bedenle gelir. Özel evrim aşamasında, varlık beden terki yaptıktan sonra, enerjetik âlemdeki Sirius görev dağılım/yönetim/tasarruf planlarına geri döner. Tekrar bedenlenip dünyaya dönmesiyse reenkarnasyon olarak adlandırılmaz.
|
|
|
HARFLERİN ESRARI |
Yazar: Spiritüeller - 22-04-2017, Saat: 16:38 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
İnsan esma'dan esma harflerden mürekkeptir. Kelimelerin ruhu harflerdir. Bir dilin irfani mi yoksa dünyevi mi olduğunu kelimelerinin içinde barındırdığı harflere bakarak anlayabilirsiniz. Harfler tek başlarına ayetlerdir (bknz hurufu mukatta) ancak idraki dar insanın ayetleri anlayabilmesi için harfler kelimelere dönüştürülmüştür. Kelimelerden cümleler kurar, cümlelerden paragraflar örer, paragraflardan uzun, uzun yazılar inşâ eder anlatmaya çalışırız. Oysa insan rumuzdan anlayana denir. Az kelimeyle çok şey anlatmaya şiir denir. Mecazdan anlayana bilgili kişi, alegoriden anlayana arif kişi denir. Az söz söylemek dilin zekatı, az kelime kullanarak çok şey anlatmak yazarlığın şanındandır. Bu anlamda Osmanlı yazı dilinin harekesiz oluşu onun irfani bir çaba içinde oluşunun göstergesidir.
Harfler sırdır. Sırrı ifşa eden S harfinin eSrarını kelimelerin ormanında harflerin peşine düşerek bulabilir Siniz. S hangi harfin içine girmiş ise Sır olmuştur, eSrar olmuştur, efSun olmuştur. Örneğin gizem ve Sırrın öz akrabalığı yoktur: inSan gizlemek ister oysa toprak çömleklerin üzerine çekilen cilaya verilen Sır ismi gibi, Sır açığa çıkarılması istenen beklenen bir şeydir. Açıktadır ancak herkeS göremediği için Sır olmuştur. Ş gösteriŞ'in remzidir. İçinde yer aldığı kelime ulvi olsun süfli olsun göz kamaŞtırır, Bütün bakıŞları üzerine çeker. İçinde Ş harfi olan bir tane iddiasız kelime bulamazsınız. GüneŞ, ateŞ, aŞk, Şehvet, Şevk, nakıŞ, Şhov, Şehit. Oysa bu kelimelerin benzerleri yakın akrabası sayılan diğerlerine baktığımızda daha Sade, daha Sakin bir hal görürüz. Yukarıdaki Ş li kelimelerin S li benzerlerine bakalım isterseniz. AteŞ ten yükselen ıSı, aŞk ile atışan Sevgi, Şehvetle at koşturan köSnü, Şevk ile yola düşen iStek, nakıŞ ile göz okşayan deSen, Şhov ile sahne alan göSteri ne kadar da Sönük kalıyor Ş nin yanında
AŞk ile ateŞin kızı, Şah ile Şeytanın arkadaŞı: Ş. Bir kelimelin önünde yürüdüğü zaman ona Şekil verir,kelimenin ortasında yer alırsa esası teŞkil eder, kelimenin ayak ucunda bile dursa onu baŞ yapar. İçinde Ş harfi olmayınca Şah olmaz hiçbir kelime. Ş insanı tanımlayınca insana Şahsiyet verir onu, Ş Şah yapar, Şeyh yapar, Şövalye yapar, Şakir yapar, Şakirt yapar, Şehsuvar eder. Şerefli yapar, Şeytanla iŞbirliğine girer Şaki yapar, Şırfıntı yapar, Şempanze yapar, Şirret yapar, Şerefsiz yapar.
Yakıcıdır; GüneŞ ten alır ateŞini. GüneŞ, ateŞ, Şems, Şahap hep ş ile ıŞıldar. S Sırları barındırır karnında. Ş nin yanında Sönük kalır fakat bir çeşit ş'nin akıllı kardeşidir. Aşık olmak yerine Sevmeyi Şüphe etmek yerine Sorgulamayı, teŞhir yerine sergilemeyi Salık verir. TaSnif eder, Soru sorar, Sorgular, Şekillendirmez belki fakat sonuçlandırır. Geveze ve bilge harfler vardır. Türkçede sesli harf dediğimiz A,E,I,İ gibi harfler çok konuşup az söyleyen harflerdendir. Zurnaya, Kavala ses veren nefestir ancak boşluğa üflediğin nefesten ancak tıs sesi alırsın. Sesli harf dediğimiz harflerin bir kısmı bilge bir kısmı yönetici bir kısmı savaşçı mahiyettedir. İttifaklar kurunca farklı kombinasyonlar farklı karakterler ortaya koyarlar,yükselen burcun,burçlar üstündeki etkisi gibi, kaymaklı kadayıf gibi
Yönetici harflerden birisi V dir. Fakat baŞ olmaya Şah olmaya talip değildir o. Vasi olur, padiŞah'a akıl veren Vezir olur, Vali olur, Vekil olur fakat asil olmaz. Valide olur fakat Baba olmaz. Oysa diğer bir yönetici harf B bakan olur amma BaşBakan da olur, Bey olur Buyruk verir, Baş olur emir verir, Baba olur devlet ile özdeşleştirilir. Kısaca harfler sırdır. Yukarıda ifade ettiğim düşüncelerimin bilimsel bir mahiyeti yoktur. İstatistiklerle, nicel gözlemlerle desteklenmemiştir. Modern hurifiliğin temelini atmak gibi bir niyete de sahip değilim. Fakat uzunca bir süredir harflerin kendi başına manası olduğu, tek başına konuştuğuna dair bir inanca sahibim. Harfler sırdır. Sırrına ulaştır ya Rabbim
|
|
|
YEDİNCİ DUYUNUN KEŞFİ : TERS OKUMA |
Yazar: Spiritüeller - 22-04-2017, Saat: 16:18 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL
- Yorum Yok
|
|
TERS KONUŞMA NEDİR
Yedinci duyunun keşfi diye adlandırılıyor. Bu olguya yönelik bir araştırma “Nobel yeteneği” olması olarak betimlenmiştir.
Dünya üstünde sayısız yayınlarda özellikle yer almıştır ve 90'ların sonlarında Amerika Birleşik Devletlerinde bir ev hobisi haline geldi. Konuşmada saklı olan geriye doğru mesajlar fenomenine Ters Konuşma denir. 80'lerin başlarında Rock Roll Müziğinde Arka plan ses-Backmasking olarak bilinen şu tuhaf geriye doğru mesajlar nedeniyle dünya çapında o başlangıçta ün kazanmıştır. O zamandan beri, araştırma belirgin olarak epey ilerledi ve şimdi artık bunun insan konuşmasının bütünü içinde var olduğu bilinmektedir.
Eğer insan konuşması kaydedilir ve geriden çaldırılır ise, anlamsız sözlerin arasına karışmış düzenli aralıklarda çok açık ifadeler işitilebilir. Bu ifadeler, genellikle kısa cümleler biçiminde ve neredeyse her zaman düz konuşmayla bağlantılı olarak belirirler. Lisan boyunca sürekli olarak öyle fazla belirir ki, bunun bizim konuşma süreçlerimizin doğal bir parçası olduğuna inanılır.
Öncüsü ve bu alanın 20 yıllık emektarı Avustralyalı David John OATES, ters konuşmayı insan iletişiminin başka bir biçimi olarak tanımlıyor. Lisanın 2 taraflı düz ve ters olduğunu belirtmektedir. İnsan beyninin konuşma seslerini yapılandırmasından dolayı, bu sesler öyle bir biçimde ki sanki her 2 mesaj da simultane dağılırlar. Düz olan bilinçli zihnin konuşmasıdır, diğeri tersi olan ise bilinç dışı zihnin konuşmasıdır.
Bu keşfin uygulamaları heyecanlandırıcıdır. Ters konuşma, yüzey üstünde Düz konuşmanın tutarsızlıklarını sıklıkla düzelteceğinden dolayı adeta o bir tür "Doğruluk Denetçisi" olarak iş yapabilir. Eğer düz konuşmada yalan söylenirse, ters konuşmada gerçek iletilebilir. Eğer uygun doğrular düz konuşmadan geriye kalmışlarsa bunlar aynı zamanda tersten de konuşulurdur. Gizli güdüyü ve gündemi ve diğer bilinçli düşünce süreçlerini bu açığa çıkarabilir. Daha derin düzeylerde, Ters konuşma, hastalıkların ve davranışların arkasındaki gerekçeleri bilinç dışı olan düşünce izlerini de olmak üzere olmak üzere açığa çıkarabilir. Terapi ve şifa işlemlerini büyük ölçüde geliştirmek için bu bilgi kullanılabilir.
Her ne kadar daha yeni yükselen bir alansa da; Ters konuşma, pek çok alanlarda damgasını şimdiden hissettiriyor. Fazladan bilgi edinmek amacıyla iş görüşmelerinde ve şirket birleşmelerinde başarılı biçimde kullanılmıştır. Adli soruşturmada ve DNA testleriyle bağımsız olarak doğrulanmış bir vakada onun neticeleri Oregon eyaletinde kullanılmıştır.
Ters Konuşma şimdi keşfedildiği yer olan Avustralya'ya geri dönmüştür ve orada yaygın meslek kursları düzenlenmektedir. Eğer alınacak önemli bir kararın varsa ya da ifade etmek istediğin davranış sorunun varsa, Ters Konuşma sana da yardımcı olabilirTers Konuşma Teorisi ve Söylem Bütünlüğü İnsan sesinin 2 tane ayırt edici hatta tamamlayıcı işlevi ve tarzı vardır. Açıkça tarz olanda düz ileri konuşulur ve temel olarak bilincin denetimi altındadır. Örtülü tarzdaysa geriye doğru ters konuşulur ve bilincin denetimi altında değildir. Geriye doğru konuşma tarzı, düz ileri tarz bildik konuşmayla aynı anda meydana gelirler ve ters konuşma düz konuşma seslerinin tersine çevrilmişidir.
Bu 2 tarz düz ve geriye konuşma, birbirlerine bağlıdırlar ve insan iletişiminin bütünsel parçasını oluştururlar. Öbür tarz olmadan bir tarz bütünüyle anlaşılamaz. Kişiler arası iletişimin dinamiklerinde, bilinçli olduğu kadar bilinç dışı konuşmanın her 2 tarzı da kişinin zihninde bütünleşmiş olarak iletişimde bulunur.
Açıkça konuşma tarzından önce örtülü konuşma gelişir. Bebekler düz konuşmayı yapmadan öncesi ters konuşurlar. O halde, düz konuşma başlarken, her 2 tarz konuşma aşamalı olarak sonuçta zihnin çift taraflı iletişim süreci oluşturarak birleşir.
Çeviri: Nejdet Kiral 2010
NOT: Günümüzün Ses Teknolojileri yaygın olarak Dijital sistemleri kullandıklarından ve Ses sıkıştırması sırasında bir miktar veri kaybı meydana gelmektedir. Bu nedenden Analizi yapılacak seslerin Analog Ses Kayıt Cihazıyla yapılması ya da işlenmemiş ses VAW formatında kaydedilmiş olması ancak analiz sonrası saklamak gerekirse başka ses formatlarına dönüştürülerek kaydedilmesi uygundur. Ters Konuşma Analizi için gereken Yazılım Programı RS Pro 2.5 Professional Reverse Speech Software birçok siteden ücretsiz indirilebilir.
|
|
|
TIKANAN ENERJİNİZİ 8 ADIMDA DÜZELTİN |
Yazar: Emka - 22-04-2017, Saat: 00:40 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Hepimiz zaman zaman çaresiz hissederiz. Çoğu zaman, umutlarımız çok uzakmış gibi durur. Hayat koşturmacasında bazen dibe vururuz. Ama bizi kör kuyuya bırakan şeyler vardır ve onları bilirsek bu kör kuyudan çıkmak için bir şansımız olur. Enerjimizi engelleyen ve pek çok sebep vardır. Biz 8 ana sebebi ve çözümlerini yazmak istiyoruz.
İyilik ve kötülük kavramlarını aklından çıkarma, başkalarının sözleri, eylemleri seni etkilemesin.
Modern dünyanın göz alıcı yapaylıkları seni bozmasın.
Yalın ve düz bir yaşam sür, zenginin sarayına da, yoksulun kulübesine de gönül rahatlığıyla, açık alınla gir. Rabindranaht Tagore
KORKULARIMIZ – Diğer her şeyi bir yana bırakın. Korkularımız enerjimizi en çok bloke eden şeylerden biridir. Korkularımız mantıklı olabileceği gibi mantık dışı da olabilir. Ne yazık ki mantık dışı korkularımızı bile yenmek çoğu zaman çok zordur.
Çözüm ise basittir. Korkularınızı kabul edin ve onların bir duygudan ibaret olduğunun farkına varın. Korkularınızı ve kendinizi yargılamayın. Onlarla barış ilan edin. Göreceksiniz onları besleyen aslında sadece sizsiniz.
HAYAL KIRIKLIKLARIMIZ – Bu dünyada ilk öğrendiğimiz şeylerden biridir aslında. Balonumuz gökyüzüne uçtuğunda söyledikleri şeydir. Bir daha asla geri gelmeyecek. Hayal kırıklıklarımızın en büyük sebebi ise onları gerçekleştirme düşüncesini kabul etmememizdir.
Hayal kırıklıklarınız sizi siz yapan ana etkenlerdir. Karakterinizin yapı taşlarından biridir. Onu silemez veya değiştiremezsiniz. Ama ondan güç alabilirsiniz. Başarılı pek çok insan hayatları boyunca büyük düş kırıklıkları yaşadı. Aldatıldılar, küçük görüldüler ve bunlarda şöyle bir etki yaptı. Kendine daha fazla inan. Hayallerine inan. Kimse evet, senden başka kimse başaracağına senin kadar inanmaz. Sonuna kadar mücadele et göreceksin bunu aştığında enerjin geri gelecek.
HIRSLARIMIZ – Öyle yada böyle hepimizin çok istediği şeyler var. Hepimiz zenginlik veya başarı istiyoruz. Her ikisi olursa daha iyi olur tabii. Ama hırsımız enerjimizi bloke eder. Bizi bir girdabın içine sokar. Adına negatiflik diyebileceğimiz bir enerji girdabına gireriz ve çoğunlukla çıkamayız. İşte bundan kurtulmanın en kolay yolu hırslarımızı bırakmamızdır. Arzularımızı ve isteklerimizi saplantı haline getirmemeli ve olan şeyleri kabul etmeliyiz.
ÇEVREMİZ – Çevre çok değişik bir faktördür. Sizi teşvik eden insanlar olacağı gibi enerjinizi bloke eden negatif insanlarda olacaktır. Onları takmamaya çalışın. Bu aileniz veya iş arkadaşlarınızdan biri olsa bile. Onu göz ardı ettiğinizde artık sizinle çok fazla uğraşmayacaktır.
ALIŞKANLIKLARIMIZ – Bizi bloke eden en önemli nedenlerden biri doğru alışkanlıklar elde edememiş olmamızdır. Yoga, spor, yürüyüş, meditasyon ve dua bize çok iyi gelen şeylerdir. Genellikle hiç biri hayatımızda yoktur. Olumlama yapabilir ve dua edebilirsiniz.Çok hızlı bir şekilde enerjinizin blokesinin kalktığını göreceksiniz.
ENERJİNİZİ SERBEST BIRAKIN – Evet elimizde tuttuğumuz ve sırtımıza yüklediğimiz milyonlarca duygu yükü ve depresyonumuz var. Onları bırakmaya ise hiç niyetimiz yok gibi. Elinize bir kalem alın ve onu sıkıca tutun. Kalemin yere doğru tutulduğundan emin olun. Sizce o kalem nasıl yere düşebilir. Tek bir yolla elinizi açarak yani elinizi serbest bırakarak. Hepimiz kaygılarımız yüzünden enerjimizi sıkıyoruz. Serbest bıraktığınızda her şey değişecektir.
ANLAYIŞ – Eğer anlayış nedir diye sorarsanız. O bir dengedir derim. Anlayış doğal bir dengedir. Doğanın döngüsüdür. Hiç bir aslan tüm ceylan sürüsüne saldırmaz. Çünkü bunun tüm dengeyi bozacağını ve kendini de yok edeceğini bilir. Birbirine tahammül edemeyen insanlar ile yaşıyoruz. Doğal olarak anlayıştan uzaklaşıyoruz. Ama gerçek aslında basittir. Çevrene anlayış duyarsan sana geri yansır. Bu kısaca YİNG ve YANG tır. Denge anlayışı getirir. Dengeyi keşfedin.
ENERJİ BLOKLARINA ODAKLANIN – Enerji gerçek bir olgudur ve tüm bedeni sarar. Enerjinizi bloke eden sadece manevi olaylar değildir. Maddi olarak vücudunuz içindeki enerji noktaları (çakralar) bloke olmuştur. Bu noktaları bilmenize gerek yok sadece tüm bedeninizde pek çok çakra noktası olduğunu bilin (7 adet ana çakra noktası dışında 100’e yakın daha nokta vardır). Tüm bedeninizin bir ışık olduğunu hayal edin ve bedeninizin tüm enerji noktalarından çıktığını imajine edin. Bedeniniz enerji ile aydınlanıyor.
Kaynak: Bilgi erdemdir
|
|
|
İnsan Silüetine Benzeyen Ürkütücü Arı Kovanı! |
Yazar: Emka - 21-04-2017, Saat: 21:45 - Forum: PARANORMAL OLAYLAR
- Yorum Yok
|
|
Reddit'e yüklenen insan silüetindeki arı kovanı, birçok kullanıcının ilgisini çekmişti. Resmi yükleyen "CountBubs" isimli kullanıcı bugün IFLscience'ye verdiği röportajda olayın ayrıntılarını anlattı.
İnsan sureti gibi görünen bu nesne, aslında bir dönem arılara yuva olmuş bir kovan. Arıların kovanı inşa ederken böyle bir şekil ortaya çıkması, fotoğrafı gören herkes tarafından çok tuhaf karşılanmıştı. Fotoğrafı bugün internete yükleyen “CountBubs” isimli Reddit kullanıcısı, IFLscience’a verdiği röportajda “Bu cismi artık kullanmadığımız eski bir klübede buldum” ifadeleriyle olayı anlatmaya başladı.
Yüzüklerin Efendisi atmosferinden fırlamış gibi görünen bu arı kovanı, Reddit’te şaşkınlık yaratmış ve yüzlerce yorum gelmesine sebep olmuştu. Bir ork veya mumyayı andıran cisim, aslında küçük bir arı topluluğuna yalnızca kış için misafirlik etmiş. Bahar geldiğinde ise kovan yeni bir yere göç etmiş.
CountBubs da yılın tam ilkbahar zamanı eski kulübelerine gidince bu manzara ile karşılaşmış. CountBubs “Aslında eski bir tahta maske ile arıların yaptığı kovanın birleşmesiyle oluşan bir cisim, pek de gizemli bir yanı yok” diyerek durumu özetliyor. CountBubs cisme hiç dokunmamış, hala olduğu yerde durduğunu söylüyor.
|
|
|
KADER DNA'NIN NERESİNDE |
Yazar: Archilles - 20-04-2017, Saat: 16:43 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
DNA’larımızın içinde ne zaman kanser olacağımızı, ne zaman hastalanacağımızı, ne zaman iyileşeceğimizi belirleyen gizli şalterler var! DNA’da gizli temel bir komut sistemi olduğu ve işe yaramadığı sanılan hurda DNA’ların, asıl genleri programladığı ortaya çıktı.
DNA ve Genler
Hücrelerimizde çok sayıda DNA taşırız. Genetik bilgi bir dil gibidir. Alfabemizdeki harfleri bir araya getirerek kelimeleri, sonra da kelimeleri birleştirerek cümleleri, sonra paragrafları ve kitapları yazarız. DNA’da:
• Alfabe sadece 4 harften ibarettir.
• Her harf baz veya nükleotid denilen kimyasal bir molekülü temsil eder.
• Kodon adı verilen genetik kelimeler bu harflerden oluşmuştur.
• Genetik dilde bütün kelimeler (kodonlar) sadece 3 harften oluşmuştur.
• Bu kelimeler bir araya gelerek genler adını verdiğimiz cümleleri oluştururlar.
• Bütün cümleler bir araya gelerek genetik bilginin tamamını içeren bir kitabı yani genomu meydana getirirler.
(DNA (Deoksiribonükleik asit); karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan ve hücrenin bütün hayati fonksiyonlarında rol alan dev bir moleküldür. DNA’yı oluşturan nükleotidler üç bölümden meydana gelmişlerdir. İnsan hücrelerinde bulunan DNA yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşmuştur ve yaklaşık 1 metre uzunluğundadır.)
Hurda DNA Nedir?
Genler; “İnsanın tüm özelliklerini belirleyen bilgileri kodlayan zincirler” olarak tanımlanırlar. Genlerimiz DNA’nın %10 luk bir kısmını oluşturur ve proteinleri kodlayarak fiziksel ve fonksiyonel özelliklerimizi belirler. Geriye kalan %90 lık DNA kısmına ise “kodlamayan DNA” denir. Kodlamayan DNA kendi içinde üç gruba ayrılmıştır.
1. Genler arasında sıkışmış durumda bulunan intronlar,
2. Aynı nükleotid dizisinin art arda sıralanmasıyla oluşmuş daha uzun zincirler meydana getiren tekrarlı (repetitive) DNA’lar,
3. Genlerdeki kompleks dizilimi andıracak şekilde sıralanmış sahte genler (pseudogene).
2000 yılı başlarına kadar %90′lık bu DNA grubuna; Junk DNA yani (çerçöp – hiçbir işe yaramayan anlamında) hurda DNA denmiştir. Evrimcilerin tanımlamalarına göre evrimsel süreçten arta kalan gereksiz yığınlar olduğu iddia edilmiştir. 2001 yılından itibaren DNA’nın hurda denilen kısmına ait yapılan ilginç çalışmalar, “var olan hiçbir şeyin anlamsız olmayacağı” gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır insanoğluna. İhtiyatlı davranıp “şimdilik neye yaradığını çözemedik” demek daha akıllıca ve bilimseldir. Son on yıllık süreçte epigenetik çalışmalar ile kodlamayan ve fiziksel bir fonksiyonu yok diye kenara atılan hurda DNA’ların bizim şimdiye kadar bilmediğimiz farklı komutlar ve kodlar taşıdığı ortaya çıktı.
Hurda DNA’lar Asıl Genlerin Kodlayıcıları Mı?
İşe yaramaz dediğimiz çöp DNA’lar, kodlayan DNA’ları (yani genleri)kodluyormuş meğer! Yani hiyerarşik bir yönetim kadrosu gibi kademeli ve gizli bir komut sistemi var imiş DNA’larımızda…
• Hangi proteinin nerede, nasıl ve ne kadar, ne zaman kodlanacağını; ne zaman durdurulup ne zaman başlatılacağını;
• Hangi genin hangi genle ya da hangi proteinin hangi proteinle birleştirileceğini; nereden nereye götürüleceğini;
• Hangi hücre ve dokunun hangi organda ne kadar ve ne zaman yapılacağını;
• Büyüme ve gelişmenin nerede nasıl düzenleneceğini;
• Kök hücrelerin nerede hangi hücre, doku ve organlara dönüşeceğini;
• Hangi genin hangi koşullarda susturulup çalıştırılmayacağını ya da daha önce sessiz kalıp fonksiyon göstermeyen hangi genin hangi koşullarda yeniden çalışmaya başlatılacağını;
• Bir gen okunurken hangi bölümün okunup hangi bölümün okunmayacağını, ne zaman, nereden nereye atlanacağını;
• Hücrelerin hangi koşullarda çoğaltılacağını ya da öldürüleceğini;
• Ne zaman kanser geliştirileceğini, hücre çoğalma ve bölünmesini, kromozomların yapısını, belirleyen bir nevi şalter konumunda bekliyor hurda DNA’lar… O şalterleri neyin komutladığı ise bir üst programda yazılı ve asıl gizem bu üst programda saklı.
Kader Yönetilebilir mi?
Canlının biyolojik yaşamının neredeyse tümünün, hangi koşullarda ve zaman düzenleneceğini baştan sona belirleyen, sabit genlere dinamizm verip programlayan, velhasıl zamanı devreye sokan bu komutları okuyunca sizlerin aklına ne geliyor bilemem ama benim aklıma tek bir kavram geldi: Kader ve kaderin yönetimi…
Aslında kader kelimesi; belirlenmiş yörünge anlamına gelen bir kökten üremiştir ve göklerle ilgili bir manadan doğmuştur. Yani sistemli ve ölçülü bir dönüşü tekrarlamak anlamındadır. İnaçlarımıza göre, yörünge ilahi bir kudret tarafından çizilmiştir ve insanın kudreti o yörüngenin dışına çıkmaya muktedir değildir. Kader inancı toplumlarda yaşamsal ve bilimsel bir ataleti doğurmuştur yüzyıllarca. Oysa biraz düşününce aklımız bize sorgulatır:
“Kader yazılmış mıdır, ben birey olarak kaderimi nereye kadar belirlerim? Kader varsa ve bunu Allah çizdiyse, ben niye yaptıklarımdan sorumlu olup cennet ve cehennemle ödüllendirileceğim?”
Bilimsel insan, aklıyla sorgulamanın ve ölçmenin önüne geçemez, doğasına aykırıdır. Kadercilik ile bilimsellik arasındaki bu çelişki, bireyde ve toplumda çeşitli bunalımlar doğurmuştur çoğunlukla. Son yüzyılda yakalanan kuantum bilinciyle bu çelişki azalmış görünse de kadercilik inancı aslında değişmemiştir hala.
Kaderimiz yazılı mı, yazılı ise kim niye yazdı noktasında; çöplük sanılan hurda DNA ile ilgili çalışmalara mercek koyup incelememiz gerekli; kadere farklı bakışla yeniden bakabilmek için…
|
|
|
KUR'AN'DA ZAMAN KAVRAMI |
Yazar: Archilles - 20-04-2017, Saat: 15:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Uzun zamandır insanlığın zihnini, “zaman var mıdır?”, “izafi midir?” yoksa “zaman sadece bir an mıdır?” gibi sorular meşgul etmiştir. Galilei, Newton, Einstein, Stephen Hawking gibi birçok bilim adamı tarihin birçok döneminde bu sorulara cevap bulmaya çalışmışlardır.
Einstein’in “zamanın göreceliği”, Stephen Hawking’in “kara delikler” kuramları 20. yüzyılda yeni ortaya atılmış teoriler gibi görünse de, Kuran-ı Kerim bütün bunları diğer birçok ilim gibi, Einstein, Hawking ve diğerlerinden yüzyıllar önce haber vermiştir.
Örneğin, Einstein’ın rölativite kuramına göre, zaman sabit değildir, hıza bağlı olarak uzar veya kısalır. İşte Einstein zamanın göreceliğini bu şekilde izah eder.
Allah, günümüzden 1400 yıl önce Kuran-ı Kerim’i bir rehber olarak indirmiştir. İnsanlığın bilim ve teknoloji ile daha yeni kavramaya çalıştığı birçok ilmi 600’lü yıllarda insanlara vahiy sonucu bildirmiştir. Kuran-ı Kerim’de zamanın izafi olduğunu işaret eden ayetler ise şöyledir:
Dedi ki: “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.” Dedi ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,” (Müminun Suresi, 112-114)
“Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” (Mearic Suresi, 4)
“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.” (Secde Suresi, 5)
Kuran-ı Kerim ayrıca, “Yedi Uyurlar” olarak bilinen, üçyüzdokuz yılına eşdeğer sürede mağarada kalan, uyandıklarında ise kendilerini sanki bir gün ya da günün birkaç saati kadar mağarada kaldıklarını hisseden genç bir topluluktan bahseder: … İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir…” (Kehf Suresi, 19)Kaynakwh webhatti.com: Kuran'da Zaman Kavrami
“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.” (Kehf Suresi, 25)
Ünlü bilimadamı Stephen Hawking, Big Bang, evrenin genişlemesi, kara delikler, karadeliklerdeki antimadde, Hawking radyasyonu gibi teorileri bulmuş, fizikte “boyut” kavramı üzerinde çalışmalar yapmıştır. İnsanlık bugüne kadar hiçbir bilimadamının dahi aklından geçmeyen bu teorileri, ancak 20. yüzyılda öğrenebilmiştir. Hatta Stephen Hawking bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Evrenin genişlemekte olduğunun ortaya çıkarılışı 20. yüzyılın en büyük düşünsel devrimlerinden biridir. Bugünden geçmişe bakıldığında kimsenin bunu neden daha önce akıl etmediğine şaşmamak elde değil.”
Aslına bakılırsa Hawking’in bu teoriyi ilk kez kendisinin düşünebildiği vehmine kapılması son derece gülünçtür. Zira Allah (cc) evreni 1400 sene evvel Kuran-ı Kerim’de “evreni yarattığını ve onu genişlettiğini bildirmiştir.”
“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi, 47)
Yine Stephen Hawking, yakıtı tükenen yıldızların içine büzülüp yerine sonsuz yoğunluk ve sıfır hacimdeki çekim alanı meydana getiren kara deliklerin ve kara deliklerin içinde maddenin yanısıra antimaddenin de varolduğunu ispatlayarak kendince bilim dünyasına yeni bir bakış açısı kazandırdı. Oysa Kuran-ı Kerim’de asırlar öncesinden kara deliklere şöyle işaret etmektedir:
“Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.” (Vakıa Suresi, 75-76)
İnsanlığın gelişen bilim ve teknolojiyle hergün yeni bir bilgi öğrenmesi elbette sevindiricidir. Ama bu bilgileri körü körüne kabul etmek hiçbir şey kazandırmaz. Allah’ın varlığına inanan bir insan Kuran-ı Kerim’in rehberliğinde bu gelişmeleri düşünür ve Allah’ın yaratışındaki mükemmelliği, sonsuz aklı görüp tüm evrenin onun gücü ve sanatının göstergesi olduğunu anlayacaktır. Böylece Allah’ın ayetlerini görüp tanıyacak, bu ilmi onu Allah’a daha da yakınlaştıracaktır.
|
|
|
UMBRAKİNEZİ - GÖLGE KONTROLÜ |
Yazar: Spiritüeller - 19-04-2017, Saat: 21:47 - Forum: Umbrakinezi
- Yorum Yok
|
|
Öncelikle Umbrakinezi herkeste bulunan bir yetenek değildir bunu açıklığa kavuşturmam gerek..Bunu 5 gün 1 yada 2 kere deneyin..5 günün sonunda pek başarı elde edemiyorsanız Umbrakinezi (Gölge Kontrolü) yeteneği sizde bulunmamaktadır..Farklı şeyler denemenizde yarar olabilir.
Malzeme listesi
Kamera-Cep Telefonu-Yada herhangi bir vidyo kayıt cihazı
Mum
Kendiniz
Beyaz bir duvar yada ön plan
Ortam
Önemi yoktur..Ama gölgenizin yansıyacağı yer düz olsa iyi olabilir..Eğim dikkatinizi dağıtır..
Tekniği
-Kamera Telefon Yada video kayıt cihazını çekim moduna alın. Gölgeyi net bir şekilde çeksin.
-Düz bir duvarın önüne geçin..Rahat bir yere oturun. Bulunduğunuz ortama hiç ışık girmesin. Bu işi evinizde pencere olmayan bir yerde denerseniz daha kolay olur. Ama sakın içeriye herhangi bir ışık girmesin.
-Mumunuzu yakın ve arkanıza koyun. Yüzünüz duvara bakarken mum arkanızdan gölgenizi duvara yansıtsın.
-Duvarın beyaz olması siyah-beyaz zıtlığının bu alıştırmayı kolaylaştırması adınadır.
-Şimdi gözlerinizi kapayın ve gölgeye gözleriniz kapalıyken odaklanın. Bu süreyi minimum 1,5 dakika tutun.
-Şimdi gölgenin şekil değiştirmeye başladığını düşünün gözleriniz kapalıyken, örneğin sağ elinin şekil değiştirip büyümesini yada küçülmesini şiddetli bir şekilde isteyin.Hatta emredin.
-Bir kaç kere bunu şiddetli bir şekilde zihninizde canlandırdıktan sonra aniden başka bir konuya yönelin.Ama gölgeye bakmayın ve 15 saniye geçtikten sonra bir kez daha aynı düşüncelere odaklanın ve sonra yeniden düşüncelerinizden kurtulup başka bir şeye yönelin.
-Bu aşama da bittikten sonra gölgeye bakın..Şekil değiştirmiş olabilir.Eğer baktığınızda şekil değiştirmemişse telefon yada her ne ile kayıt etmişseniz o cihazı çalıştırın..Ve izleyin..Başaramadınız mı?..5 gün 1 yada 2 kere denedikten sonra bir şey olmazsa bu yetenek sizde yoktur.
İlk denemenizde belki olmayabilir ama olmazsa kene gibi yapışın her fırsatta deneyin, mutlaka olur.
Burada kastettiğim görünmezlik aslında tamamen görünmezlik değil. Yani filmlerdeki gibi görünmez olmayacaksınız. Nasıl anlatsam hani ninjalar vardır ya karanlıkta sadece gözleri gözükür vücutları görünmez olur işte onun gibi bir şey. Gölgeler sizi kapatır ve siz de gölgeleri kullanırsınız. Odanın/ortamın bir parçası gibi gözükürsünüz ya da gölge gibi gözükürsünüz ve dikkat çekmezsiniz.
Saklandığınız kişi sizin önünüzden geçip gitse bile sizi görmüyor.
Uzatmadan tekniğe gelelim:
Bu teknik için karanlık bir ortamda olmalısınız. Gece olduğunda sokakta veya karanlık bir odada vs. bir yerde deneyin. Çok ilerlerseniz karanlık olmayan ortamlarda da yapabilirsiniz ben henüz yapamıyorum.
Karanlık odaya geçin ve hareketsizce bekleyin. Taç çakranızdan bir enerjinin çıktığını ve bu enerjinin vücudunuzun etrafını kapladığını düşünün. Yaklaşık 2-3 dakika düşündükten sonra ortamın ne kadar karanlık olduğunu düşünün. Ortamdaki gölgelerin sizi de aralarına aldığını ve sizi de onlardan birine çevirdiğini düşünün. Bu enerjinin etrafını tamamen gölgeyle kaplayana kadar devam edin. Tamamen kaplanınca garip bir karıncalanma hissedebilirsiniz, bu olduğunun işaretidir.
Tabi ki sizi arayan kişi aşırı dikkatli bakarsa veya elinde fener, mum vs. varsa sizi bulur.
NOT: Saklambaç oynarken işe yarayabilir
|
|
|
ŞEYTAN İNCİLİ |
Yazar: Magnetho - 19-04-2017, Saat: 16:15 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Kitap 1229 yılında Çek cumhuriyetinin Podlazhitse kasabasındaki Benedictine manastırında bir rahip tarafından yazılmıştır. 92 cm uzunluğu, 50 cm genişliği, 22 cm kalınlığı ve 74.8 kğ ağırlığıyla Ortaçağ'dan günümüze korunarak kalan en büyük el yazmasıdır. Yapımında dana derisi kullanılan kitap'ta 320 sayfa bulunmasına rağmen 11 sayfası koparılmıştır. Bu sayfaların içeriği ve koparılma nedenleri hala gizemini korumaya devam etmektedir. Kitabın 290. sayfasında 50 cm büyüklüğünde şeytanı temsil eden bir resim bulunur. Bilim adamlarına göre bir kişi tarafından 20 yıla yakın bir sürede mavi, sarı, kırmızı, yeşil renkler kullanılarak yazılmıştır.
Yazılımında İncil'den alıntılar yapan rahip, günlük yaşamdan eklemeler yaparak "iyilik ve kötülük" savaşını anlatmaya çalışmıştır. İçerisinde incil, şeytan çıkarma duaları, şeytan duaları, çeşitli büyüler ve o ana kadar hiç görülmemiş şeytan portreleri bulunmaktadır.Kitabın yazılış efsanesi ise şöyledir; Çeşitli günahlarından dolayı idam mahkumu olan bir rahip canını bağışlamaları için diğer rahiplere yalvarmaktadır. Diğer rahipleri hiç bir şekilde ikna edemeyen rahip, bir gecede böyle büyük bir kitap yazabileceğini, yapabilirse canını bağışlamalarını ister. Onlar da kabul eder. Gece geç saatlere kadar uğraşan rahip, başaramayacağını anlayınca şeytandan yardım ister ve bu şekilde şeytanın da yardımıyla kitabı tamamlar.
Bunun sonucunda ise ruhunu şeytana satmış olur. Diğer rahipler böyle bir kitabın bulunacağı manastırlarının ün ve şöhret kazanacağını
düşündüklerinden kitap karşılığında günahkar rahibin canını bağışlarlar. Fakat gelişmeler tahmin ettikleri gibi olmaz, kitap bulunduğu her yere lanet ve salgın hastalık yayar, yüzlerce kişinin ölümüne yol açar. Yapılan incelemelere göre, bu koca kitabın gerçekten tek bir kişinin elinden çıktığı tahmin edilir ve kitapta hiç bir yazım hatası veya başka bir hataya rastlanılmaz. Söz konusu kitap şu anda İsveç'te muhafaza edilmektedir
|
|
|
VAMPİRLER GERÇEKTEN YAŞADILAR MI? |
Yazar: canankiraz - 19-04-2017, Saat: 15:43 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Korku Edebiyatın en önemli temalarından bir Vampirlerdir. Vampirlerin edebiyat, sinema ve sanattaki varlıkları inkar edilemez. Ancak gerçek Dünya’da bir dönem yaşayıp yaşamadıkları, günümüzde halen var olup olmadıkları sıklıkla sorulan sorulardandır…
Kim tam olarak gömülmez ve ruhunun cennet veya cehenneme gideceğine inanmazsa o insanların tabutları içinde ölmeden kalacaklarına dair batıl bir itikat bulunmaktadır. O yüzden bu kimselere ‘yaşayan ölü’denilmektedir.
Boyun derisinin altından ısırarak, kurbanlarının kanını içerler. Böylece kan vampirlerin vucudlarını korur.
Ancak kalplerine bir kazık çakıldığı takdirde bu korkunç yaratıkları öldürmek mümkün olabilmektedir. Bunun yanında gümüş kurşun veya güneş ışığı veya haç da aynı işe yarayabilmektedir.
7 nci çocuğun 7 nci çocuğunun vampir olacağı inanışı da yaygındır.
Eğer bir kedi ceset üzerinden atlarsa İngiliz inanışlarına göre vampire dönüşür. Romanya’da da aynı inanış hakimdir. Bunu engellemek için cesedin avucunun içine bir demir parçası koyulur.
Cenin zarı ile veya dişli olarak doğan bebeklerin vampir olduğu ve ölü doğan çocukların vampirlere dönüşeceği anlatılır.
Ölünün bedeni aynada görülürse,
Birisi vampir tarafından ısırılırsa
İntihar edenlerin
Aniden ve işkence çekerek ölenlerin
Mezar üzerinden atlayan vahşi köpeklerin vampirleşeceği düşünülür.
Tabutu üzerinde hiçbir düğüm bırakılmamalıdır. Çünkü düğüm veya ip cesedin cürümesini engelleyerek ölünün bu dünyadan diğer aleme geçişini engeller .
Vampirler gerçekten de var mıdır ???
Şüpheciler ve bilim adamaları aksini söylemelerine rağmen bugün bile Dünya üzerinde binlerce insan vampirlerin varlığına inanmaktadır.
Eski zamanlarda insanlar, daha batıl ititaklı oldukları için açıklayamadıkları bir çok olayı vampirlerin varlığının delili olarak görürlerdi.
Bu olaylar genellikle mezarlık cıvarlarında gelişirdi. Geceleri mezarların içinden korkunç sesler duyarlar ve kabirlerin cıvarlarında dolaşan garip şekiller görürlerdi.
Sabah araştırdıklarında bazı mezarlarıboş ve terk edilmiş bulurlardı! Kanı vucutlarından çekildiği halde bir türlü cürümeyen cesetler bulunurdu. Bunların vampir oldukları kabul edilirdi! Belki de yaşayan ölülerin kurbanları olduğu sanılırdı.
Mevsimsiz ve vakitsiz ölümler geçmişte ve günümüzde sıklıkla görülmektedir.
Nadir görülen ve katalepsi denilen hastalık kurbanlarını bir süre hareketsiz bırakarak onlara ölü izlenimi vermektedir. Bu hastalığa yakalanarak gömülen insanlar bir süre sonra tabutta kendilerine gelerek açlık veya havasızlıktan ölürlerdi. Hayatta kalan pek azı belki de yaşayabilmek için kendi bedenlerini yemiş olabilirler. …belki de tabut ve cesetler üzerine görülen diş izleri ve kanlar bu kimselere aittir.
Mezarlarında kaybolan bazı cesetlerin veya organların organ tüccarlarınca tıbbi deneyler yapan doktorlara satıldığı da düşünülebilir.
Gerçek vampir (desmodus rotundus tropikal Amerika’da yaşayan sağ fotograf karesinde görülen kanla beslenen bir yarasa olduğu bilinmektedir.
|
|
|
|